Tempo24’te 4 Mart 2009’da bu köşede çıkan yazı “
Akif Ulusoy neden harcandı?”, 8 Mart 2009’da çıkan yazı da “
Akif Ulusoy’un çiğnenen onuru” başlığını taşıyordu. Her iki yazıda da, AKP iktidarı döneminde kurulan Gelir İdaresi Başkanlığı’na getirilen ikinci isim olan Mehmet Akif Ulusoy’un görevden alınmasının nedenleri ve sonuçları üzerinde duruluyordu.
Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile 29 Ocak 2009’da yaptığı telefon görüşmesi yasadışı bir dinlemeye takılan ve bu konuşması 24 Şubat’ta internet sitelerine yansıyan Ulusoy, hükümetle vergi ihtilafı yaşayan bir grubun üst düzey yöneticisi ile kurduğu diyalog nedeniyle görevden alınmış görünüyordu. Ancak AKP iktidarının yükselen bürokratları arasında olan bir isme yönelik bu operasyonun perde arkasını sorgulayan yazılarımızda, Ulusoy’un da, AKP’nin Gelir İdaresi’nin başına getirdiği ilk bürokrat olan Osman Arıoğlu gibi “hesap uzmanı” kökenli olduğuna işaret etmiştik.
Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’nde “Maliye Müşavirliği” görevi önerilerek kızağa alınmak istenince emekliye ayrılan Ulusoy’un yerine getirilen Mehmet Kilci ise, Gelir İdaresi’nin Maliye Teftiş Kurulu kökenli ilk başkanı oldu. Burada, idaredeki kıdemli başkan yardımcıları yerine tercih edilen Kilci için Maliye Bakanlığı’nda “konusuna hakim, başarılı ve dürüst bir bürokrat” değerlendirmesi yapıldığını not edelim.
İdarenin mükellefle ilişkisine müdahale Türk vergi sisteminin tepesinde bulunan ve geniş kamusal yetkilerle donatılan Gelir İdaresi Başkanlığı’na Kilci’nin getirilmesinde, malum vergi cezası vesilesiyle Doğan Yayın Holding’i hedef alan sert çıkışıyla dikkat çeken AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli’nin etkili olduğu biliniyor. Bir dönem Yeni Şafak’taki yazılarıyla dikkat çeken AKP’nin kurucularından Canikli de, 130 yıllık geçmişiyle (II. Abdülhamid’in tuğrasını taşıyan irade-i seniye ile 1879’da kuruldu) Türkiye’nin en köklü kurumlarından olan Maliye Teftiş Kurulu’nda yetişmiş eski bir bürokrat.
AKP Hükümeti’nin kendi getirdiği iki bürokratı da kısa aralıklarla görevden almasını, iktidarın, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın vergi mükellefleriyle ilişkilerine nüfuz etme girişimlerinde ne kadar kararlı olduğunun bir göstergesi sayabiliriz.
IMF’nin, stand-by görüşmelerinde gündeme getirdiği “gelir idaresinin özerkleştirilmesi” önerisinin hükümet tarafından kabul edilmek istenmemesinin haklı görülecek nedenleri var. Bu nedenlerin başında, özerk bir idarenin, bir hükümet için en temel icraat alanı olan gelir politikalarının belirlenmesinde ciddi sorunlar yaratabileceği geliyor. Ancak bu haklı neden; başta iktidarlar olmak üzere, “gelir idaresinin vergi mükellefleriyle ilişkilerde” her türlü güç odağından korunması gereğini ortadan kaldırmıyor.
Rötar, gelir idaresine müdahalenin sonucu mu? Gelir idaresi vergi mükellefleriyle ilişkilerde özerk olmazsa; iktidarların bazı vergi mükellefleriyle subjektif nedenlere dayanan hesaplaşma girişimlerinin aracı haline gelebilir, bazı tasarrufları kuşkuyla karşılanabilir, kamuoyunda büyük bir güven bunalımı doğurabilir.
İşaret ettiğimiz sakıncanın çarpıcı bir örneği, İstanbul’da gelir vergisi rekortmeninin kim olduğu açıklamasının Gelir İdaresi Başkanlığı ve bağlı birimlerce geciktirilmesinde yaşandı. Açıklamanın neden yapılmadığı konusunu ilk gündeme getiren, "İstanbul'un vergi rekortmeni kim?" başlıklı haberi manşetine taşıyan Referans gazetesi oldu (Neşe Karanfil - 9 Nisan Perşembe). Duyurunun rekortmenin Aydın Doğan olması nedeniyle mi geciktirildiği (Murat Sabuncu - 9 Nisan 2009 – Gazeteport) sorgulandı. İktidarın istemediği bir rekortmen yerine başka bir ismin mi listenin başına yazılmaya çalışıldığı (Ertuğrul Özkök – 10 Nisan 2009 – Hürriyet) kuşkusu dile getirildi.
Bu kuşkuların kamuoyuyla paylaşılmasının ardından, 10 Nisan Cuma günü İstanbul Vergi Dairesi Başkanı Mehmet Koç, “verilecek ek beyannamelerle sıralamanın değişebileceğini dikkate alarak rekortmen açıklamasını 15 Nisan’a kadar bekletmeyi uygun gördüklerini” duyurdu. Ancak, Maliye Teftiş Kurulu kökenli olan Koç’un bu açıklamasının hemen ardından, cumartesi günü, İstanbul vergi rekortmeninin Aydın Doğan olduğu kamuoyuna yansıdı.
Ne yazık ki kuşkular doğrulandı Özetle, dile getirilen bütün kuşkuları doğrular nitelikteki gelişmeler peş peşe yaşandı. Uluslararası kurumlar ile saygın yayın kuruluşlarının “hükümetin basın özgürlüğünü tehdit ettiği” eleştirilerine neden olan tartışmalı vergi cezası uygulamasının hedefindeki isim olan Aydın Doğan İstanbul’da vergi rekortmeni, Türkiye sıralamasında da ikinci olmuş, ancak teamüllerin aksine bu durumun açıklanması geciktirilmişti.
Hükümetin yukarıda özetlediğimiz operasyonlarına sahne olan Gelir İdaresi Başkanlığı’nın, yeni döneme, en hafif ifadesiyle böyle bir “rastlantı” ile başlaması çok talihsiz olmuştur.
Şu satırlar, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile buluşan Eyüp Can’ın, 11 Nisan Cumartesi günü Hürriyet ve Referans’ta yayımlanan yazısından:
“Kemal Bey ‘İstanbul vergi rekortmeni neden hâlâ açıklanmadı’ sorumuzu ise şaşırarak dinledi, çünkü hiçbir bilgisi yokmuş. ‘Maliye gibi köklü gelenekleri olan bir kurum, bu şekilde spekülasyonlara malzeme edilmemeli’ dedim. ‘Elbette Eyüp Bey, olur mu öyle şey, ben hemen araştıracağım’ diyerek yanında duran danışmanlarına talimat verdi.
Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Kilci’yi arattı. Ve nihayet dün (cuma günü) İstanbul vergi rekortmenlerinin haftaya açıklanacağı duyuruldu.
Böylece Maliye, gereksiz bir ayıptan kurtuldu…”
Bakanlık koltuğuna ‘bilgisi olan’ biri gelebilir mi? Şu satırlar da; Tempo24’te 4 Mart’ta yayımlanan yazımızın, Gelir İdaresi Başkanlığı görevinden aldığı Osman Arıoğlu ve Mehmet Aktif Ulusoy gibi eski bir “hesap uzmanı” olan Kemal Unakıtan’a ilişkin bölümünden:
“Bürokrasi ve siyaset koridorlarında, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘Abi’ diye hitap ettiği Kemal Unakıtan’ı, sağlık sorunlarını da gerekçe göstererek yerel seçimlerden sonra Maliye Bakanlığı’ndan alabileceği, yerine son tartışmada Doğan Holding’e karşı sert çıkışıyla da dikkat çeken Nurettin Canikli’yi getirebileceği konuşuluyor.”
Ne dersiniz; Maliye Bakanlığı koltuğuna, İstanbul vergi rekortmeninin neden geç ilan edildiğine ilişkin olarak “hiçbir bilgisi olmadığını” açıklayan Unakıtan yerine, bu konularda bilgisi olan bir isim gelebilir mi?