"Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev ya üst makamlardan verilir ya da durumdan çıkarılır.”
Yukarıdaki ifade, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın “Türkiye'de Yıkıcı ve Bölücü Akımlar” isimli “hizmete özel” yayınında yer alıyor. Necmettin Erbakan ile Tansu Çiller liderliğinde 1996'da kurulan koalisyon hükümetini yaklaşık bir yıl sonra iktidardan indiren 28 Şubat sürecinde siyasete müdahale eden asker, gerekçesini bu ifadeyle açıklamıştı:
“Durumdan vazife çıkardık!..”
Türkiye'de Cumhuriyet bir “milli güvenlik rejimi” olarak kuruldu. Bu rejimde daimi bir “denetleme iktidarı” kuran asker, yeri geldi bununla yetinmedi ve doğrudan darbe yaptı. 27 Mayıs 1960 darbesi, 1950'de iktidarını kaybeden askeri ve sivil bürokrasinin koalisyonuna dayanıyordu.
Ilk darbe 27 Mayıs ile onu izleyen 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 müdahalelerinde gerekçe aynıydı: Türk Silahlı Kuvvetleri'nin cumhuriyeti kollama ve koruma görevi...
Darbelerin gerekçesi 1935'te yasalaştı
“Cumhuriyet'in bekası” için kurulan milli güvenlik rejiminin anayasalar ve yasalara önemli yansımaları oldu. En önemli yansıma 1935 tarihli “Ordu Dahili Hizmet Kanunu”nda ifadesini buldu. “Ordunun vazifesi”ni tanımlayan 2771 sayılı bu kanunun 34. maddesinde bütün darbelerin gerekçesi ortaya konuyordu:
“Ordunun vazifesi, Türk yurdunu ve teşkilatı esasiye kanunu ile tayin edilmiş olan Türk Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır. Ordu, askerlik sanatını öğrenmek ve öğretmek ile vazifelidir. Bu vazifenin ifası için lazım gelen tesisler ve teşkiller kurulur ve tedbirler alınır...”
Anayasa'yı çiğneyen yasal görev!
27 Mayıs 1960 darbesi, bu maddeye dayanarak yapıldı. Darbeyle 1924 Anayasası ortadan kaldırıldı. Böylece hiçbir hukuk devletinde eşi görülmeyen bir içtihad yaratılmış, bir anayasa bir yasa hükmüne dayanarak feshedilmişti. Asker, Anayasa'yı çiğneyerek yasal görevini yapıyordu!
27 Mayıs darbesini yapanlar, 1935 tarihli Ordu Dahili Hizmet Kanunu'nu “Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu” olarak yeniden düzenlediler. 4 Ocak 1961'de kabul edilen 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmetler Kanunu, “cumhuriyeti kollama ve koruma vazifesi”ni bu kez 34 değil, 35. maddede düzenliyordu. Halen yürürlükte olan kanunun 35. maddesinde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin vazifesi şöyle tanımlandı:
“Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır.”
'Kollama ve koruma' tek görev haline getirildi
Görüldüğü üzere, 35. maddede ordunun vazifesi “Cumhuriyet'i kollama ve koruma” üzerinde toplanmış, 1935 tarihli yasanın 34. maddesindeki “Ordu, askerlik sanatını öğrenmek ve öğretmek ile vazifelidir. Bu vazifenin ifası için lazım gelen tesisler ve teşkiller kurulur ve tedbirler alınır...” ifadesine bu kez gerek görülmemişti.
Bir başka deyişle, yeni yasada “askerliği öğrenmek ve öğretmek” diye özetleyebileceğimiz bölüm çıkarılırken “kollama ve koruma” görevi, başka bir ifade bulaştırılmayarak başlıbaşına bir madde haline getirilmişti.
35. maddenin gerekçesi: İnkılabın kanuni mesnedi
Üstelik yasanın gerekçesinde 35. maddenin darbenin dayanağı olduğu açıkça yazıyordu. Bu önemli kayıt, 9 Aralık 1960 tarihinde TSK İç Hizmet Kanunu Tasarısı'nı 27 Mayıs darbesinden sonra yönetimi üstlenen Milli Birlik Komitesi'ne sunan Askeri Komite üyesi Yüzbaşı Selahattin Özgür'ün hazırladığı “gerekçe”ye düşüldü. 1935 tarihli yasanın 34. maddesinin orduyu “cumhuriyeti koruma ve kollama”yla görevlendiren bölümünün yeni yasada neden başlıbaşına bir madde olarak düzenlendiğine ilişkin gerekçede aynen şöyle deniyordu:
“Md. 35: Bu maddenin tedvininde (yazımında) 2771 sayılı Kanunun 34'üncü maddesinin birinci cümlesi aynen alınmıştır.
Silahlı Kuvvetlerin bu esas vazifesini tebarüz ettirmek (belirtmek) bakımından müstakil bir madde halinde tedvini (yazımı) uygun görülmüştür. 27 Mayıs İnkılabında hareket noktası ve kanuni mesnedi (yasal dayanağı) olarak ilan edilen 34. maddedeki Silahlı Kuvvetlerin vazifesine aidolan ana prensip aynen muhafaza edilmiş, başkaca bir esas vaz'etmek (koymak) lüzumu duyulmamıştır.”
CHP'den 35. madde için AKP'ye ikinci çağrı
Gerek Ordu Dahili Hizmet Kanunu, gerekse TSK İç Hizmet Kanunu defalarca değiştirildi, ancak “kollama ve koruma” görevi yerini daima korudu.
1924 ve 1961 anayasalarını tarihe gömen, 1982 Anayasası'nı eskiten “kollama ve koruma” görevi, Türkiye'nin en ana yasası” olarak tam 75 yıldır yürürlükte.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, selefi Deniz Baykal'ın 20 Nisan 2004'te TBMM'de düzenlenen “Milli Egemenlik ve Siyaset” konulu sempozyumda AKP iktidarına “Getirin o maddeyi değiştirelim” diyerek yaptığı çağrıyı 6 yıl sonra yineledi. Kılıçdaroğlu, darbeyle gerçekten hesaplaşılmak isteniyorsa 35. maddenin değiştirilmesi gerektiğini, böyle bir girişime destek verebileceklerini söyledi.
Başbakan Erdoğan'ın tuhaf yorumu
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, 35. maddenin değiştirilmesine uzak durduğunu biliyoruz. Zira 6 yıl önce Baykal'ın çağrısını karşılıksız bırakan Erdoğan, 31 Ocak 2010'da TRT-1'de soruları yanıtlarken de 35. madde konusunda inanılması güç bir yorum yapmıştı. Hatırlatalım:
“Bu konuda askere özellikle o madde, bu dediğimiz konularda resen harekete geçme müsaadesini zaten vermiyor.”
Erdoğan, aynı konuşmada “Konsensüs gerçekleştirildiğinde bu (35. maddenin değiştirilmesi) çok kolay yapılabilir” demişti. Eğer “konsensus” demokratik zeminlerde aranıyorsa, AKP'nin tek başına parlamentodan rahatlıkla geçirebileceği bu yasa değişikliği için ana muhalefet partisi ikinci kez kamuoyuna açık biçimde destek çağrısı yapmış bulunuyor.
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde iki kez Başbakanlık koltuğundan uzaklaştırılan Süleyman Demirel'in “Bu madde durduğu sürece Türk Silahlı Kuvvetleri hükümete de, parlamentoya da sormadan 'laiklik elden gidiyor' diyerek resen el koyar” sözleri de Erdoğan'ın aradığı konsensusun CHP çizgisiyle sınırlı olmadığını gösteriyor.
Cumhuriyet'i demokrasiden soyutlayan 75 yıllık bu tuhaf “ana yasa” için artık sivillerin durumdan vazife çıkarması gerekiyor.
Türkiye'nin hiçbir kurumun vesayetine değil, Cumhuriyet'i de kollayan ve koruyan bir demokrasiye ihtiyacı var...