09 Mart 2010

Allah Türkiye'yi neden Şili kadar korumadı?

Başlıktaki sorunun “Türkiye depreme hazırlanmıyor” diye özetleyebileceğimiz yanıtını hepimiz biliyoruz...

Türkiye pazartesi sabaha karşı 6.0 şiddetindeki Elazığ depremiyle uyanırken hemen hemen herkesin aklına 27 Şubat'ta yaşanan Şili'deki 8.8'lik deprem geldi. Şili'de binlerce kat daha şiddetli bir depremde 700 dolayında can kaybı yaşanmış, Japonya'da günlük hayatı bile aksatmayan 6.0 şiddetindeki Elazığ depreminde yaşamını yitirenlerin sayısı ise 51'i bulmuştu.
Başlıktaki sorunun “Türkiye depreme hazırlanmıyor” diye özetleyebileceğimiz yanıtını hepimiz biliyoruz. Bu gerçeği biliyor, ancak hemen hemen hiçbir şey yapmadan başımıza gelecekleri “kader” gibi bekliyoruz.
Bu durumun önemli tarihsel ve toplumsal gerekçeleri var. Prof. Murat Belge, “Türkiye'de çok 'toplumsal' bir din yaşandığı, dinin yalnız inanç alanını değil, hayatın her yanını kapsadığı”  tespitini yaptıktan sonra (Radikal, 16 Ocak 2005) Türklerin “Allah” ile ilişkisi için şu ifadeleri kullanır:
“Türkiye'de insanların olağan 'Allah' kavramlarına baktığımızda, bunun çok somut, çok insan gibi, biz insanların sorunlarından başka kaygısı olmayan, hayli 'antropomorfik' ('insan-biçimli') bir Allah olduğunu görüyoruz.
Onunla sürekli bir 'iletişim' içindeyiz. Oradan gelen bir mesaj yok, ama biz sürekli mesaj göndermekten geri durmuyoruz. Otobüsler, kamyonlar 'ma-şa-Allah'larını yazıyorlar...”

'Memleketin en büyük sigorta şirketi'

Belge, daha sonra sözü Keçecizade Fuad Paşa'ya getirir.
Tanzimat döneminde iki kez sadrazamlık ve yaklaşık 10 yıl süreyle Hariciye Nazırlığı yapan Keçecizade Fuad Paşa (1814-1868), nüktedanlığıyla bilinir.  Hikâyenin aslına dair rivayet muhtelif olmakla birlikte, Fuad Paşa'ya atfedilerek aktarılan diyalog pek değişmez.  Fuad Paşa yabancı konuklarına İstanbul'u gezdirirken söz dolaşıp dükkânlar, hanlar, evlerin üzerindeki “Ya Hafız”, “Ya Allah” yazılarına gelir. Konuklar, binalara asılan bu yazıların ne anlama geldiğini sorunca Paşa'nın yanıtı, “O bizim memleketin en büyük sigorta şirketidir” olur!
Yaklaşık 200 yıl sonra durumun çok farklı olduğunu söyleyebilir misiniz?
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı verilerine göre, deprem, bugüne kadar Türkiye'de meydana gelen afetlerdeki can ve mal kaybı açısından yüzde 61'lik oranla birinci sırada yer alıyor. Türkiye topraklarının yüzde 84'ü deprem bölgesinde bulunuyor.1 ila 3'üncü deprem bölgesinde yaşayan nüfus, ülke nüfusunun yüzde 85'ini buluyor.
Coğrafya ve yerleşim, Türkiye'de depreme karşı çok acil önlemler almamız gerektiğini gösteriyor. Ancak bırakın onlarca insan kaybettiğimiz Elazığ'ı, Türkiye'nin en büyük şehirlerinde bile inanması çok güç bir tablo karşısındayız.

İstanbul'un yüzde 85'i, İzmir'in yüzde 65'i ruhsatsız


Bayındırlık ve İskân Bakanlığı rakamları, deprem riskine göre Türkiye'nin en önemli şehri olan İstanbul'da yapı stokunun yüzde 85'inin “ruhsatsız” kaçak binalardan oluştuğunu gösteriyor! Dünyanın en eski başkentlerinden biri olan İstanbul'un durumu bu.
Ruhsatsız-kaçak yapı oranı deprem riski yüksek büyük şehirlerden İzmir'de yüzde 65'i, Ankara'da da yüzde 40'ı buluyor.
Vatandaş “kaçak kat” şaheserleri yapıyor, yerel yönetimler bu ölümcül planlar için pazarlıktan kaçınmıyor, merkezi yönetim denetleyemiyor. Bu manzaraya, eksik malzemeyle felaketlere neden olanlara caydırıcı cezalar verilmediğini de ekleyin.
Kimse “devlet” deyip işin içinden sıyrılmamalı. Devletin elbette görevleri, yetkileri ve sorumlulukları var. Ancak bu durum, kaç kişi, kaç kurum, kaç şirketin kullandığı yapıyı depreme karşı güçlendirme girişiminde bulunduğu sorusunun içler acısı yanıtını değiştirmiyor.

Boğaziçi Köprüsü yıkılabilirdi

Şiddeti 7 dolayında olması beklenen “mukadder” depremin İstanbul'un yapı stoğunun yüzde 65'ine hasar vereceğini uzmanlar söylüyor. Bu “mukadder” depremin “an meselesi” olduğunu da biliyoruz ve bekliyoruz!
1999'da yaşadığımız 17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım Düzce depremleri üzerine İstanbul'da köprü ve viyadükler, Japon uzmanların da desteğiyle güçlendirildi.
Marmara depreminden hareketle yapılan güçlendirmelerin, Boğaziçi Köprüsü'nde büyük bir felaketi önlediğini biliyor musunuz? Güçlendirme çalışmalarından önce İstanbul'da 7 şiddetinin üzerinde bir depremin bu köprüyü yıkacağı yolunda önemli bulgulardan söz ediliyor! Bu duyuma resmî bir teyit almadığımızı belirtelim. Ancak Ocak 2004'teki fırtınada, Boğaziçi Köprüsü'nü taşıyan çelik halatlardan birinin koptuğunu da hatırlatalım...
İstanbul depreminde en az 30 binden başlayıp yüz binlere ulaşan can kaybı tahminleri yapılıyor. Ancak depreme hazırlık konusunda, Keçecizade Fuad Paşa'nın işaret ettiği noktadan çok uzak olduğumuzu söyleyemeyiz. Yapı denetim sisteminin hâlâ istenen düzeyde oluşturulamadığını da dikkate aldığımızda, kendi hayatları konusunda büyük bir kayıtsızlık sergileyen insanımızı ne yazık ki çok büyük bir felaket bekliyor.

Deprem sonrası tablo kötü değil

Depreme hazırlık konusundaki bu tabloya karşın deprem sonrası yardım ve yapılanmada Türkiye'nin kötü bir sınav vermediğini görüyoruz. 1999 depremlerinden sonra afetzedelerin önce prefabrike konutlara, ardından kısa bir süre içinde güvenli inşaa edilen evlere nakledilmesi bunu gösteriyor.
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir'in TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda verdiği rakamlara göre, 2003-2009 döneminde meydana gelen afetlerden sonra da, devlet afetzedeler için 43 bin 577 konut, 2 bin 492 ahır binası yaptırmış bulunuyor.
Ancak deprem olduktan sonra yapmayı öğrendiklerimizi, deprem olmadan önce hayata geçirmemiz gerekiyor. Aksi halde, bir türlü kurtulamadığımız çürük binaları deprem zaten yok edecek!
''En büyük sigorta şirketi''ne havale ettikleri depremi, alın yazısı gibi bekleyenlerle birlikte...

Yazarın Diğer Yazıları

T24 15 yaşında: Anlatmadan anlayamazsan, anlatınca da anlamazsın!

T24, gazetecilikten başka hiçbir şeye ait olmayan bir yer. Editörlerimiz, muhabirlerimiz ve yazarlarımız; kelimelerle ifade edilemeyecek büyük bir çıkarsızlıkla bağımsız gazeteciliğin kurumsallaşmasına eşsiz katkılar sağladılar. 15 yıldır ilgilerini, övgülerini, eleştiri ve uyarılarını esirgemeyen takipçilerimize de sonsuz teşekkürler…

‘Haber elemanı’ arkadaşlar; nerede bu Almanya paraları, söyleyin bölüşelim!

Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil… Devletin tam beş kez denetleyerek dışardan tek bir kör kuruş bulamadığı T24’te varlığını iddia ettiğiniz Alman sermayesi her neredeyse haber verin, bölüşelim! Bulamıyorsanız, gazetecilik yaptığınızı öne sürerek yıllardır inşa ettiğiniz utanç müzenize, bu nadide ‘Alman sermayesi’ eserinizi de ekleyelim…

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

"
"