Son derece önemli bir gazetecilik tartışması, gazetecilerin önemli bir bölümünün görmezden gelmesiyle küllenmeye bırakıldı. Hasan Cemal'in Milliyet'in satılmasına ilişkin Milliyet'teki üç yazısı ve Milliyet'in yeni patronlarından Ali Karacan'ın cevabından söz ediyorum.
Hasan Cemal, 22 Nisan'daki yazısında Milliyet'in çalışanlara hiç sorulmadan “fabrika” gibi satılmasından dolayı burukluğunu dile getirdi. The Wall Street Journal'ın Rupert Murdoch'a devredilmesi sırasında gazetecilerin hem satan, hem de satın alan tarafla yaptığı görüşmeleri örnek gösterdi.
Bu yazının ardından, Milliyet'i kuran Ali Naci Karacan'ın torunu olan Ali Karacan'ın, “Merak ediyorum; The Wall Street Murdoch'un babasının malı olsaydı alırken yine çalışanlara sorar mıydı? Bizimki biraz o hesap oldu; 'Babanın malı mı' derler ya Milliyet bizim için biraz öyle... Gerçekten de babamızın malı” sözleri Medyatava'da yayımlandı. Karacan bu sözleri, pazar kahvaltısında buluştuğu isimlere söylemişti.
Hasan Cemal'in Ali Karacan'ın bu sözlerine cevabı, 26 Nisan'da Milliyet'te yayımlandı. Editoryal bağımsızlığı savunan Cemal'in yazısı şu satırlarla bitiyordu:
“Gazete farklı bir işyeridir. Ve kimsenin babasının da malı değildir bir gazete; çünkü gazeteyi gazeteciler yapar.”
Hasan Cemal, ertesi gün (27 Nisan) Ali Karacan'dan gelen cevabı ve bu cevaba cevabını yayımladı. Karacan'ın cevabının son bölümünü hatırlatalım:
“Nasıl istersen düşün ama Milliyet benim dedemin, babamın malıydı. Nasıl senin deden Cemal Paşa’ysa, benim dedem Milliyet Gazetesi’nin Kurucusu Ali Naci Karacan.
Bu da biyolojik bir durum. Değiştirilemez. Şimdi de benim ve ortağımın.
Bunu geri almak için büyük çaba harcadım, varımı yoğumu ortaya koydum. Bu konuda hiç mütevazi olmayacağım.
Gazeteleri yaratan gazeteciler tabii ki çok önemli ama daha önemlisi onlara bu imkanı sağlayan, bu gazeteleri riskleri alıp kuranlar ve onları benim gibi geri alanlardır.
Onlar olmazsa gazete olmaz.
Gözlerinden öperim.”
Karacan Cemal'in gözlerinden öpebilir mi?
Hasan Cemal gazeteciliğe başladığında 10 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim Ali Karacan'ın mesajındaki son satır sizin de dikkatinizi çekti mi?
Karacan, kendisinden yaklaşık 15 yaş büyük olan, Türkiye basınının en kıdemli, en etkili ve en saygın yazarlarından Hasan Cemal'i gözlerinden öpüyor! Mesajına ‘Sevgili Hasan’ diye başlayabiliyor.
Hakkı Devrim'in “Dil Yaresi” faslından görüp “Ali Karacan sadece küçüklerin gözlerinden öpüldüğü bir kültürde yetişmemiş olmalı” deyip geçebilirsiniz. Ancak bu sözler Ali Karacan'ın kullandığı lisandan tercüme edildiğinde Hasan Cemal'e hatırlatma ihtiyacı duyduğu o “biyolojik gerçek” karşımıza dikiliyor:
“Milliyet babamın malı...”
Hasan Cemal'in Karacan'ın bu görüşünde ısrar etmesini “talihsizlik” saydığını hatırlatarak devam edelim.
Aydın Doğan Milliyet'i yarı fiyatına satabilir mi?
Karacan'ın Cemal'e cevabında ilginç bir nokta var. Şu satırları birlikte okuyalım:
“Aydın Bey (Aydın Doğan), bu gazeteyi kurucusu olan ailenin yayın işinde olan fertlerine satarak hem çalışanlarını hem de okuyucularını düşündü.
İsterse iki misli fiyatı verecek birçok talip bulabilirdi. Ancak bizi seçerek ve almamız için şartları kolaylaştırarak, hem kendisi hem de çalışanlar için en doğru seçimi yaptı.
Senin de daha iyi bir alıcı adayı bulacağını zannetmiyorum...”
Bu sözler, sermaye piyasası mevzuatı açısından sorunlu görünüyor. Zira Milliyet, halka açık Doğan Gazetecilik A.Ş'nin iştiraklerinden biriydi. Durum, Doğan Gazetecilik A.Ş'nin internet sitesindeki “İştirakler ve Bağlı Ortaklıklar” sayfasında Milliyet'in tarihçesi anlatılırken şöyle ifade ediliyor:
“Milliyet gazetesi (…) 2003 yılı sonunda Posta, Radikal, Fanatik gazetelerini çıkaran Simge Yayıncılık ve Dağıtım A.Ş. ile devir alma yolu ile birleşilmiş ve şirket ismi Doğan Gazetecilik A.Ş. olarak değiştirilmiştir.”
Doğan Gazetecilik halka açık bir şirket olduğu için, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın “Kamuyu Aydınlatma Platformu”na Milliyet'in (ve Vatan'ın) satışıyla ilgili olarak açıklama yaptı. Bu açıklamalar, halka açık şirketlerin hissedarlarının bilgilendirilmesi açısından bir zorunluluk.
Küçük hissedarların hakkı tartışılacak
Halka açık şirketler; bırakın satış veya devir gibi olağanüstü gelişmeleri, rutin mali işlemleri için de Sermaye Piyasası Kurulu'nun denetimi altında bulunuyor.
İşte bu nedenle Ali Karacan'ın “Aydın Bey istese Milliyet'i iki katı fiyata başkasına satardı” sözleri son derece sorunlu görünüyor.
Bu açıklama, Demirören ve Karacan ailesinin kurduğu DK Yayıncılık'ın, Milliyet'i ve internet sitesini KDV dahil 47 milyon 960 bin ABD Doları'na satın almasını tartışmalı hale getiriyor. Bir başka deyişle Ali Karacan, Milliyet'in aslında yaklaşık 100 milyon dolar olduğunu, ancak kendilerine yarı fiyatına verildiğini söylemiş oluyor!
Elbette bu fiyatın rekabetçi ve gerçekçi bir düzeyi yansıttığı söylenebilir. Ancak satış işlemleri için Kamuyu Aydınlatma Platformu'na bildirim yapmak zorunda olan halka açık bir şirketin iştirakini “satın alan taraf” olarak Karacan'ın sözleri, küçük hissedarların haklarının korunmadığı, aksine kayba uğratıldıkları iddiasını gündeme getirecektir. Nitekim satış açıklamasının ardından Doğan Gazetecilik hisselerinde borsada ciddi oranda bir düşüş gözleniyor.
Aydın Doğan 'Ucuza satmam' demişti
Bu arada, Aydın Doğan'ın satıştan yaklaşık 10 gün önce Mehmet Y. Yılmaz'ın Hürriyet'teki köşesinde yayımlanan şu sözlerini hatırlatalım:
“İlk günden beri ucuza satmayacağımı söylüyorum, bunca yıllık işadamıyım, bir pazarlığın nasıl yürütüleceğini bilirim, akşam anlaşıp, sabah fiyat yükseltmek diye bir şey olur mu...”
Karacan'ın sözleri Doğan ailesinde ve Sermaye Piyasası Kurulu'nda kaşların çatılmasına neden olmuş olabilir.
Sermaye piyasası mevzuatı açısından Milliyet'in satıştan sonraki statüsü ne olacak bilmiyorum. Ancak Ali Karacan, “Milliyet babamın malı” diyerek sadece gazetecilere karşı değil, borsada işlem gören Doğan Gazetecilik A.Ş'ye yatırım yapan küçük hissedarlara karşı da doğru bir yerde durmuyor.
Hasan Cemal'e yaptığı açıklama, Karacan'ın “babasının malı”na yaklaşık 50 milyon dolar daha ödemesini gerektirebilir!..