“Ne istediğimi bilmediğim için, oraya nasıl gideceğimi de bilmiyorum...”
Nurgül Yeşilçay, cumartesi akşamı NTV'de konuğu olduğu Türkan Şoray “Sinemada istediğin yere geldin mi” sorusunu yöneltince bu yanıtı verdi.
Yeşilçay'ın yanıtı tersten okunduğunda, AKP'nin, üst üste girdiği dört seçimin ardından beşinci seçimin arifesinde de neden birinci parti olarak göründüğü sorusu için de çarpıcı bir fikir veriyor.
3 Kasım 2002 seçimlerinden birinci parti olarak çıktıktan sonra Tayyip Erdoğan'ın ilk kapısını çaldığı isimlerden biri olan Süleyman Demirel, “Halk günlük yaşar” der. AKP'nin, siyasal rekabet içinde bulunduğu partilere karşı üstünlüğü; halkın güncel sorunlarını gerçekçi bir yaklaşımla tespit ederek gideceği yeri iyi belirlemesi ve bu nedenle “yeni” şeyler söylemesinde odaklanıyor.
Konjonktürün ödünç verdiği şansı iyi kullandı
AKP, iktidarda geçirdiği 7,5 yılda, Türkiye'nin yaşadığı ekonomik bunalımların ana tetikleyicisi olan “likidite krizi”nin yaşanmadığı bir konjonktürün ödünç verdiği şansı kötü kullanmadı. AKP'nin, başına iş açması muhtemel işsizliğe karşın özellikle sağlık ve toplu konut uygulamalarında seçmenin gönlünü kazanan ciddi adımlar attığını görüyoruz.
Gelin, yüzde 10 barajı gibi, AKP'nin yanı sıra CHP ve MHP'nin de dört elle sarıldığı, parlamentonun temsil özelliğini büyük oranda sakatlayan nedenleri ihmal ederek, seçmen davranışlarını etkileyen bazı rakamlar ve uygulamalara bakalım.
7 yılda 419 bin konut
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi'nin (TOKİ) ilan ettiği verilere göre, AKP'nin iktidarda bulunduğu 2003-2009 yılları arasında devlet tam 418 bin 954 konut yaptırmış görünüyor. “100 bini aşan nüfuslu 15 adet şehir” anlamına gelen bu rakamı, 1984-2003 arasındaki 19 yılda TOKİ'nin ürettiği konut sayısının 43 bin 145 olduğunu hatırlayarak değerlendirmek gerekiyor.
Söz konusu dönemde üretilen konutların 185 bin 127'sinin “dar ve orta gelirli” insanlara, 111 bin 651'inin “alt gelir” grubunda bulunan “yoksullara” yönelik olduğunu, 50 bin 827'sinin “gecekondu dönüşüm projesi” için yapıldığını, 3 bin 565'inin köylerde inşaa edildiğini, 10 bin 426'sının “afet konutu” olduğunu belirtelim.
Bir başka deyişle, AKP iktidarı öncesindeki 19 yılda üretilen 43 bin 145 TOKİ evinin çok önemli bir bölümü “orta ve yüksek gelir grubu”na hitap ederken, 2003-2009 yılları arasında 361 bin 596 adet “sosyal konut” üretilmiş bulunuyor.
TOKİ, 2003-2009 yılları arasında ayrıca, yaklaşık 18 bin derslik bulunan 598 lise, ilköğretim ve ana okulu, 605 spor salonu, 36 kütüphane, 366 ticaret merkezi, 69 hastane, 80 sağlık ocağı, 293 cami, 12 bin 776 kişi kapasiteli 49 yurt ve pansiyon, 337 binaya yayılan 22 Sevgi Evi, 171 binaya yayılan 14 Engelsiz Yaşam Merkezi, 5 çok amaçlı salon ve 15 atölyenin de inşaatlarını başlatmış, bir bölümünü de tamamlamış bulunuyor.
SSK ve devlet hastaneleri birleştirildi
Seçmen davranışında tayin edici rol oynayan AKP icraatı arasında sağlık alanında atılan adımlar da önemli bir yer tutuyor. AKP'nin bu alanda attığı ilk adım, hekim başına düşen hasta sayısı konusunda büyük bir dengesizlik gözlenen Sağlık Bakanlığı'na bağlı devlet hastaneleri ile SSK'ya bağlı hastaneleri birleştirmek oldu. Bu girişim “SSK hastaneleri işçinin malıdır, satılamaz” eleştirisiyle karşılansa da, hayatları boyunca o hastanelerin sahibi değil mağduru durumunda bulunan işçilerin sağlığıyla ilgilenen hekim sayısı arttı.
Üniversite hastaneleri işçilere de açıldı
AKP döneminde atılan önemli bir sağlık adımı da, SSK üyesi işçiler ile emeklilerine “birinci basamak”ta kapalı tutulan, yani bu grubun ancak “sevk”le ulaşabildiği üniversite hastanelerini açmak oldu.
Çalışma yaşamları boyunca en az memurlar kadar sağlık primi ödemelerine karşın kapıları yıllardır büyük bir ayrımcılıkla kendilerine kapalı tutulan üniversite hastanelerine doğrudan gidebilmenin SSK'lılar ve işçiler üzerinde ne kadar olumlu etkiler bıraktığını tahmin etmek zor değil. Ancak bu uygulamanın üniversite hastanelerinde yarattığı ciddi sorunların hızla ele alınması ve çözülmesi gerekiyor.
İlaç kuyrukları kaldırıldı
Özellikle SSK'lı işçi ve emekliler ile onların çocukları “ilaç kuyruğu”nun ne demek olduğunu iyi bilirler. AKP, sabah gün doğmadan kuyruğa girilip saatlerce önlerinde beklenen kurum eczanelerini ve dolayısıyla ilaç kuyruklarını kaldırdı. Bu adımın, hemen herkesin günlük hayatında önemli yansımaları olduğunu biliyoruz.
Piyasa hocalarına tam gün yasası vetosu
AKP, “Tam gün yasası” uygulaması ile üniversitelerde kadro işgal etmesine karşın özel hastane ve muayenehaneleri dışında neredeyse hiç hasta bakmayan, ameliyatlara girmeyen hekimleri bir seçim yapmaya zorluyor. Özellikle İstanbul'da büyük bir rezalet haline gelmiş bulunan “kamuda çalışan tüccar doktorları” hedef alan bu uygulamanın da vatandaşın üzerinde çok olumlu bir etki yaratacağına emin olabilirsiniz.
TTB giderek piyasa örgütü haline geliyor
Prof. Gençay Gürsoy gibi çok saygın bir hekimin başında bulunduğu Türk Tabipleri Birliği'nin, bu uygulamalara genellikle muhalefet ettiğini biliyoruz. Ancak ne yazık ki, hastaları, kadro işgal ettikleri üniversite ve kamu hastanelerinden zorla muayenehanelerine ve çalıştıkları özel hastanelere sürükleyen hekimlere aynı ölçüde karşı çıkmayan TTB, giderek “piyasa ihtiyaçları”nı seslendiren bir örgüt görüntüsü veriyor.
Burada iki not düşmemiz gerekiyor. Birincisi; “tüccar” meslektaşlarının yarattığı rezaletin diğer mağduru olan özverili hekimleri, özetlemeye çalıştığımız bu kirli tablodan tenzih ederiz. İkincisi; elbette AKP'nin sağlık alanında attığı adımların yarattığı sorunlar ve yöneltilen eleştiriler de var.
Ancak bu yazının konusu, sağlık hizmetine erişimi nispeten kolaylaşan vatandaşın atılan adımlar konusundaki duygusu.
AKP'yi hakkaniyetle değerlendirmenin önemi
AKP'nin, ikisi yerel olmak üzere 7 yılda peş peşe girdiği dört seçimin ardından bir kez daha iktidara en yakın parti olarak görünmesinin ve hâlâ en kuvvetli “yenilik” algısını yaratan hareket olmasının nedenlerinin üzerinde ciddiyet ve hakkaniyetle durmak gerekiyor. Bu muhasebeyi muhalefet kadroları da yaparsa, siyasal rekabetin halkın yaşam koşullarını iyileştirici sonuçlar doğurması mümkün olabilir. AKP'nin halkın günlük sorunlarına ilişkin icraatı, geçmişte iktidara ortak olan partilerin neleri ihmal ettiği sorusunun yanıtı için de ilham verecektir.
Aksini düşünenler “göbeğini kaşıyan adam”la oyalanmaya devam edebilir. Ancak göbeğini kaşıyanın seçmen mi, yoksa muhalefet mi olduğu tartışma götürür.
Evet, yaklaşık sekiz yıldır tanık olduğumuz sonuçlar, AKP'nin ne istediğini ve ne yapacağını bildiğini gösteriyor...
AKP ile rekabet eden partiler de ne istediklerini ve istedikleri yere nasıl gidebileceklerini biliyorlar mı acaba?..