21 Şubat 2015

Feminist erkek olur mu?

Bırakın bazı erkekler içinde bulunduğu sistemin içerisinde ayrıcalıklı penisler olarak yürümeye devam etsinler

Kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması gerektiğine inanıyor musun?

- Tabii ki!

 Bu haklar için mücadele etmek gerektiğine inanıyor musun?

- Tabii ki!

 O zaman sen de feministsin!

- Hayır değilim! Kadın hakları için neden ben mücadele edeceğim?

 Ataerkinin sana sunduğu sahte konforu anlaman ve bununla mücadele etmen gerek.

-  Kadınlar mücadele edip alsınlar haklarını, ben neden uğraşmalıyım ki bunun için?

 Ataerkinin kadınlardan aldığı ve en başından beri zaten sahip olmaları gereken haklardan mı bahsediyorsun?

- Bu konu beni ilgilendirmez, bu benim değil, kadınların mücadelesi.

Bir zamanlar çok sevdiğim bir erkek ile aramızda geçen bir diyalogdu bu. Bu ve bunun gibi yüzlercesi üzerine tartışmıştık defalarca. Gösterdiği direnci kendimce haklı görmeye çalışmıştım hep. Ne de olsa erkekti ve doğuştan penis sahibi olmanın ona kazandırdığı genel geçer saygıyı anlamıyordu. Doğuştan penis sahibi olmanın ona yüklediği zorluklarla mücadele etmesi gerektiğini de anlamıyordu. Feminist olmayan bir erkekle beraber olmayı kendime yediremediğimden, her şey penis yüzünden diyor, onu haklı çıkarmaya çalışıyordum kendimce. Penisli heteroseksüel feministler. Olur muydu ayol öyle şey?

Şimdi o ve onun gibiler Özgecan Aslan’ın katledilişinden sonra kadın dayanışmasına destek olma kararı almışlar. Daha doğrusu kadın cinayetlerini, taciz ve tecavüzü önleme odaklı bir dayanışma içerisindeler. Bu güzel bir başlangıç; fakat bunu yaparken soruna kendilerini müdahil etmeden, sorunu nasıl çözecekler ki? Her erkek tecavüzcüdür, tacizcidir, her erkek potansiyel suçludur demiyorum tabii ki, tecavüz ataerkinin sorunudur diyorum. Ataerkiyi devirmediğimiz müddetçe, sadece tecavüz değil, ataerkiyle beraber gelen bütün sorunları yaşamaya devam edeceğiz diyorum.

Şimdi öncelikle şu konuya bir açıklık getirelim. Kimse kimsenin emaneti değildir, kimse kimsenin sahibi de değildir. Kadını korumak erkeğin sorumluluğunda değildir. Kadını korunmaya muhtaç ikinci bir cins olarak gördüğümüz anda, kadının acizliğini deklare etmiş oluruz. “Aynısını anana, bacına yapsalardı ne olurdu?” üzerinden sahiplenmeci bir tavırla da engelleyemezsiniz tecavüzleri. Ana, bacı olmayan kadınlar ne olacaklar? Hani şu “sahipsiz” dediğiniz kadınlar. Ananıza, bacınıza, eşinize sahip çıkmak zorunda olduğunuz bir düzende, tecavüzler biter mi sandınız? Sahip çıkamadığınız zaman ne olacak? Birileri demiş ki dolmuşta son kalan “bayan” inmeden dolmuştan inmeyeceğiz. O “bayan” dolmuştan indikten sonra ne olacak? Kadınlar sadece dolmuşta mı tecavüze uğruyor? “Kendi ağacımın meyvesinin tadına bakamayacak mıyım?” diyen babalar ne olacak? Mesela KADEM’in “adam olan erkek kadına el kaldırmaz, önce adam ol” kampanyası da, şiddeti “adam” tanımı üzerinden kaldırmayı hedeflediğinden tamamen yanlış. Eril dille yapılan adam tanımı da ataerkinin bir parçası çünkü. Ya da mesela şu aralar sosyal medyada Hindistan’dan bir video dönüyor. Bir genç kız sokakta yalnız yürürken iki erkek onu sıkıştırıyorlar. Kız korkuyor ve hiçbir şey yapamıyor. Birden kızın etrafında farklı erkekler çember oluşturup kızı koruma altına alarak tacizcileri kovuşturuyorlar. Bir kadın, bir erkekten, yine başka bir erkek tarafından kurtarılıyor. Şu prensesleri kurtara kurtara erkeklik egonuzu şişirdiğiniz yetmedi mi artık? Şimdi bu paragrafın tamamı zaten feminist ideolojinin f’sini dahi anlayamamış olan, erkekliği güç üzerinden tanımlayan maço ve sahiplenmeci erkeklerimiz içindi. Onlara literatürde “iyi huylu cinsiyetçiler” deniyor. Taciz, tecavüz etmezler; ancak sorunun çözülmesine de katkıda bulunmazlar. Zaten onlar bu paragrafı yarısında okumayı bıraktıkları için, şimdi geri kalanlarla devam edelim.

Kadına yönelik şiddeti, tecavüzü ve cinayetleri, bireysel erkek sorunu olarak görerek, o erkekleri “hasta” “sapık” vs tabirlerle tanımlayarak, sorunun sosyolojik ve kültürel boyutunu reddetmiş oluyoruz. Sorun çözülecekse, hem kadın, hem de erkeğin kolektif algısının değişimi ile çözülecek. Ataerkinin ne olduğunu anlayarak ve bununla mücadele etmek için feminist ideolojiyi benimseyerek çözülecek.

Daha önce defalarca kez tanımladım. Tekrar tanımlayayım: feminizm; politik, ekonomik ve sosyal hakların her iki cinsiyet için de eşit olarak tanımlanması, kurulması ve savunulması anlamına geliyor. Erkeklerin ve kadınların eşit haklarla muamele görmesi, her iki cinsiyetin de yararına olacakken, kendini bu mücadeleye müdahil görmeyen erkekleri ve erkeklerin bu mücadelede yer almasını tercih etmeyen kadınları anlamakta güçlük çekiyorum. Evet, feminist eylemleri gasp eden ve mücadeleyi bir erkek mücadelesine çevirmeye çalışan, eril ve sahiplenmeci bir dille feminist ideolojiyi çarpıtan erkekler yok değil. Onları geçelim. Bir erkek ne kadar feminist olabilir? Bu kısım da tartışılır; ancak bir erkek neden feminist olmalıdır, bunu anlatmak istiyorum biraz.

Ataerkinin birincil tohumu olan kadın düşmanlığı yani mizojiniyi biraz açmak gerek. Çünkü mizojini tanımında aynı zamanda dişi ve feminen olan her şeyi aşağılama ve yok sayma da var. Bu noktada feminenlikle bağdaştırılan her türlü sıfat – duygusal, pasif, sessiz, nazik, özgüvensiz, masum, güçsüz, anaç, yumuşak, itaatkâr – hangi cinsiyet tarafından gösteriliyor olursa olsun aşağılanır ve komik bulunur. Erkeklerin üzerine doğuştan yüklenen maskülenlikte bu sıfatlara yer yoktur. “Kız gibi” ağlayamaz erkek çocukları. Pembe giyemez veya bebeklerle oynayamazlar. Düzenli olarak bastırılır insana mahsus olan ama kadınlıkla özdeşleştirilen duyguları. Çok genç yaşta annelerini, kız kardeşlerini, kız arkadaşlarını sahiplenme ve koruma algısıyla büyütürler. Hani “oğullarınıza kadınları korumayı öğretin” diyorsunuz ya, ufacık çocuklara kendileri dışında bir varlığın mesuliyetini yükleyerek, onları nasıl bir eziyete tabi tuttuğunuzun farkında bile değilsiniz. Ataerkil sistemde erkekliğin getirdiği konfor tartışmasız; ancak bu konforun bedeli vardır. Bu erkekliği düzenli olarak koruması ve kanıtlaması gerekmektedir. Feminenlik tehdidi sürekli enselerindedir. Feminenlik gösteren erkekler okul çağında maço erkekler tarafından ezilir, dövülür ve dışlanır. “Köse” erkekle dalga geçilir, kadın aşağılamalarına katılmayan erkeğe “sen i.ne misin?” denir.  Erkekliğini korumanın ve feminen olmadığını kanıtlamanın bazen tek bir yolu olduğunu düşünürler: şiddet.

Büyüdüklerinde para kazanan ve ailesine ekonomik rahatlığı getirecek olan taraf olmak zorundadır heteroseksüel erkekler. Eşleri çalışabilir; ancak onlardan fazla para kazanamaz mesela. Toplum içinde utanç getirir ona bu çünkü. “Yeterince erkek değil miyim?” diye sorgular kendini. Erkeğin “s.kini tutamadığı için” bir yerlere sokması gerektiği algısı da var. Cinsel ihtiyaçlar sadece erkeklerle özdeşleştirilir. Bir erkeğin penisi bir kadın karşısında her zaman dik ve hazır olmalıdır. Bu baskıyla gelen ereksiyon, erken boşalma sorunları ile cinsel hayatı rezil olan erkekler çok mesela. Kendinden bir parça olan çocuğunun bakımını da üstlenemez ayrıca erkekler. Evde çocuk bakan erkek ile ofiste para kazanan erkek aynı statüde konumlandırılmaz. Çocuklarından mahrum bırakılır erkekler. Çocuk bakımından, iletişiminden,  duygusal bağdan ve daha nicesinden. Ataerkil sistem sadece kadınları ve LGBTİleri değil, heteroseksüel erkekleri de zincirler.

Bırakın bazı erkekler bu zinciri görmeden, içinde bulunduğu sistemin sahte konforu içerisinde ayrıcalıklı penisler olarak yürümeye devam etsinler. O erkeklerin ellerinde tuttuklarını sandıkları güç tanımını değiştirdiğimiz zaman, güç erillikten geçmeyecek artık. Ha bu arada, bu yazdıklarımla erkekleri mağdurlaştırma ve kurbanlaştırma gibi bir amacım yok.  Ataerkinin kadınların elinden aldıkları ile erkeklerin elinden aldıklarını karşılaştıracak cürete sahip değilim. Ataerki, kadınların birincil hakkı olan yaşam hakkını ellerinden alırken, erkeklerin böyle bir sorunu yok henüz. Kimsenin direnişini bulanıklaştırmak istemem; ancak iki cinsiyetin de sorunu olan cinsiyet eşitsizliği ile mücadele, neden sadece kadınların mesuliyetinde, bunu anlayabilmiş değilim hâlâ. 

Yazarın Diğer Yazıları

Bu dönemde akıl sağlığını korumak

Önemli olan herkesin stabil bir ruh sağlığı için kendine has yöntemlerinin olduğunu anlamak. Size iyi gelen herkese iyi gelmek zorunda değil, bu nedenle lütfen tavsiyelerine uymuyorsunuz diye sizi yargılayanlar yüzünden suçlu hissetmeyin

Ölmek istemiyoruz

Emine Bulut "ölmek istemiyorum" dediğinde, tüm insanların birincil hakkı olan yaşam hakkımızın pamuk ipliğine bağlı olduğu gerçeğiyle yüzleştik

Masum olamaz Nevin gibiler

Geçtiğimiz haftaysa, 23 Mayıs 2019 günü, Yargıtay Yerel Mahkeme’nin vermiş olduğu müebbet hapis cezasını onadı. Zaten 7 yıldır cezavinde olan Nevin, ömrünün sonuna kadar orada kalmaya hapsedildi.

"
"