Bugün Dünya Kadınlar Günü, daha doğrusu Dünya Emekçi Kadınlar günü, haliyle sokaklar kadın direnişiyle dolacak, medya ve basın sadece kadınlardan bahsedecek, binlerce yıldır ataerkinin kadınların elinden aldığı hakları hâlâ geri vermemiş olmasını bir günlüğüne “hatırlayıp”, ertesi gün yine hayatlarımıza devam edeceğiz. Çünkü özel günler bunun içindir, değil mi?
8 Mart nasıl 8 Mart olmuş öğrenmek ister misiniz? Kadın hakları tarihçesi o denli uzun ve zor bir mücadele ki, değil tek bir yazıya sığdırmam, cilt cilt kitaplarını yazsam yine bir yerleri eksik kalır. 18. Yüzyıl’a kadar toplum düzeninin sadece ataerkil olabileceğine inanıldığı ve aksine dair bir kanıt bulana kadar anaerkil toplumların dahi yok sayıldığı bir düzenden bahsediyoruz. Haliyle 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olabilmesi de uzun bir mücadeleden geçiyor.
Ataerkil düzenin vazgeçilmez parçası kapitalizmle mücadeleyle başlıyor aslında her şey. Çünkü her yerde olduğu gibi, işçi sınıfında da kadın ve erkek ayrımı var ve kadın işgücü daha kolay suiistimal edilebilir ve daha ucuz. 8 Mart 1857’de günde 16 saat ve düşük ücretle çalıştırılan tekstil işçisi kadınlar New York’ta greve girmişler. Gösterdikleri direniş o denli ses getirmiş ki, onlar sayesinde tekstil ve tütün sanayisinde diğer işçiler de greve girmeye başlamışlar. Kadınların ayaklanmasıyla büyük bir işçi dayanışması doğmuş. Bu, mücadelenin ABD ayağının başlangıcı sadece.
Mücadelenin Avrupa ayağındaysa Clara Zetkin gibi müthiş bir kadından bahsetmeden geçmek imkânsız. Kendisi 1874 yılı itibariyle Almanya’da kadın hareketi ile işçi direnişini birleştirmeye başlamış. 1978 yılında hükümet tarafından sosyalist propagandaların yasaklanmasıyla Paris’e sürgüne giden Zetkin, kadın hareketi ile sosyalist hareketin birleşimine Paris üzerinden devam etmiş. Zetkin, 1889 yılında kurulan, sosyalist ve işçi partilerinden oluşan İkinci Enternasyonal’in kuruluş gününde sunduğu raporda proleter kadın direnişi ile burjuva kadın direnişinin ayrımından bahsetmiş. Burjuva kadın hareketinin tüm kadınları özgürleştirmeyeceğinden bahsederek, proleter kadın direnişinin daha kapsamlı bir özgürleştirme getireceğinden dem vurmuş. O dönem mülkiyet sahibi olmayan erkeklere bile daha yeni oy hakkı tanındığı için verdiği mücadeledeki daha kapsamlı bakış açısı, dönem şartlarına göre oldukça gerçekçi.
Mücadelenin ABD ayağı hızlıca büyürken, 1908 yılında New York’ta 15 bini aşkın emekçi ve göçmen kadın daha az iş saati, daha yüksek ücret ve oy hakkı için yürüyüş yapmışlar. Büyüyen kadın dayanışmasını destekleyen Sosyalist Parti 1909 yılında 28 Şubat’ı Ulusal Kadınlar Günü ilan etmiş. Büyümeye devam eden proleter kadın dayanışmasındaki kadınlar, “20.000’in ayaklanması” adı altında 3 aylık greve girmiş. Fakat tüm bu dayanışma kanunda herhangi bir değişikliğe sebebiyet vermemiş, ta ki 25 Mart 1911 gününde Triangle fabrikasında çıkan yangına kadar. Triangle fabrikasında çalışan çoğu İngilizce dahi bilmeyen 16-23 yaş aralığındaki 123 göçmen kadın ve 23 erkek hırsızlık yapmasınlar diye içeriden açılmayan kilitli kapılar arkasında çalışırlarken, yanarak, sıkışarak, boğularak ya da canını kurtarma pahasına camlardan atlayarak yaşamlarını yitirmişler. Bu katliamdan sonra 5 Nisan 1911’de 80 bin kişinin katıldığı, adil çalışma koşulları talepli bir yürüyüş düzenlemiş.
Bu sırada Avrupa’da “Uluslararası Sosyalistler”in kurucularından olan Clara Zetkin’in 1910 yılında İkinci Enternasyonal Kadın Konferansı’nda yaptığı “kadın sorunlarının belirlenmesi ve tartışılması adına uluslararası bir gün belirlenmesi” çağrısı kabul edilmiş. 19 Mart olarak belirlenen bu gün, 1911 yılı itibariyle Avrupa’da birçok ülkede kadınların eylemlere katılarak ayaklanmalarını sağlamış. Fakat her ülkede gerçekleştirilen eylemlerde net bir gün üzerinden birlik oluşturulamamış.
Ve geliyoruz bugüne, 8 Mart’ı 8 Mart yapan güne. 1917 yılında, Jülyen takvimine göre Şubat ayında ancak Miladi takvime göre 8 Mart gününde Rusya’da kadınlar “ekmek ve barış” isimli bir ayaklanma başlatmışlar. Petrograd (Sankt Peterburg)’da başlayan bu ayaklanma daha sonrasında gelen Şubat Devrimi’nin başlangıcı olmuş. Bu ayaklanma sayesinde Rusya’da kadınlar oy verme hakkı kazandıkları gibi, aynı zamanda Rusya İmparatorluğu’nun da sonu gelmiş. Birincil olarak kadınların başlattığı bu devrime, Rusya’daki kadınların direnişine atfen Dünya Kadınlar Günü sosyalist platformlar tarafından 8 Mart olarak kabul edilmiş. Birleşmiş Milletlerin bu güne resmiyet kazandırması ise ta 1975 yılında gerçekleşmiş.
Bu denli emek ve mücadele ile kazanılan 8 Mart’ın Türkiye’deki algısı nasıl peki? Bugün lazer epilasyonda indirim yapmış güzellik merkezleri. Yaşasın erkeğine güzel görünmek için tüylerinden tamamen vazgeçmeyi göze alan kadınlar! İnci kolye hediyeli alışveriş kampanyaları varmış mağazalarda. Yaşasın evindeki baskıya, eşinin kaçamaklarını göz yumup, inci kolyeyle mutlu olan kadınlar! Ütülerde, mutfak robotlarında, elektrik süpürgelerinde indirim varmış bugün. Yaşasın kendisinde ev işinden öte vasıf görülmeyen, ev işi emekçisi kadınlar! Çiçekçilerde indirim varmış bugün, kadınlar çiçektir diyenler için. Buna en güzel cevabı birkaç ay önce KEİG bir basın açıklamasında verdi: “Kadın kadındır, çiçek babandır!”
Kimse kusura bakmasın; emekçi kadınların tırnaklarıyla kazıyarak, canlarından olarak, greve girip maaşlarını kaybederek, örgütler kurarak, ülkelerinden sürülerek, konferanslar vererek, bildiriler hazırlayarak var ettiği 8 Mart’ın anlamı güzellik markalarının indirimleri, incik boncuk firmalarının kampanyaları ve çiçekler değildir. Bu gün, bu kadınların ve daha nicesinin kadınların şu an sahip olduğu hakları nasıl elde ettiklerini farkına varmanız için var. Bu gün, kadınların hâlâ sahip olmadığı ve ataerkinin kadınlara, kadınlar direnmedikçe vermeyi reddedeceği hakları görmeniz ve bunlar için mücadele etmeniz için var. 8 Mart kutsal anneler, itaatkâr kadınlar, edepli kızlar için değil, tüm bunları yıkmak için var! Bu gün sokaklarda yürüyen kadınların, kadın örgütlerinin çağrılarına, taleplerine kulak vermeniz için var! 8 Mart’a hak ettiği hakkı vermenin zamanı gelmedi mi artık?
@DilaraGurcu