28 Eylül 2021

Yokluğun arkası isyan

Dost gittiğinde sevgi gidiyor ya, ayrılık da gidiyor peşi sıra. Ayrılık bile kendinden utanıyor dost gittiğinde, onun bile cürmüne sığmıyor bu eksiklik.

Bir dost gidince bir hayat gidiyor. Bir ömrün içine dolan birden çok hayat var.

Bir dost gidince eziliyor, azalıyor insan sanki anılarda gidiyor peşi sıra. Şen kahkahalarının ortağı, anlamsız sorularının başıboşluğu gidiyor.

Anılar için hukuksal düzenleme mi talep etsek, giden sadece kendine ait sanıyor yaşanılanı. Bir velayet davası açabilsek de anılar da kimin olduğunu bilip otursa oturduğu yerde.

Bir dost gittiğinde içi üzüm gibi eziliyor insanın, şarap olmayacağı kesin bir eziklik.

Özlemin boşluğunda asitli bir yalnızlık kol geziyor, boşluk doldurmaca oyunları sarıyor her anı.

Durmaksızın çalışmalar, sürekli yenilenen planlar ve hedefler. Bir dost gitmişse yerine geçiyor muhatabı olmayan gözler.

Nefesi kesilmiyor insanın ama azalıyor işte… Alacağını paylaşacak olduğun gitmiş her yerinden, nerene dolduracaksın o kadar nefesi…

Şen gülüşler, kaprisler, küsmeler, kavgalar… Heyecanla kurulu rakı sofralarında ortalığı dağıtan kavgalar…

Bir dost gidince başıboş yalnız sokaklar bile yitiriyor anlamını.

Değil mi ki ıssızlıklarda birlikte ıslanmışsın donuna kadar, sıcak çaya fit olmuş titremelerin. Gitti işte hepsi… Şimdi sen çok şey oldun ama ya dostum deme ihtiyacına girmeden yanında olan nerede şimdi? Bundan sonra yağmurda ıslansan bile ıslanan yalnızlığın olacak. Ya da korunacaksın, kaçacaksın yağmurdan.

Sobanın üzerindeki kestane bile tatsız tutsuz… Soba üstü muhabbetler anlatılamayan çocukluk anılarıydı oysa. O en içteki çaresizliğin, isyanın sessizliğini görenlerin bilenlerin olduğu yerdi.

Dostluk büyütmediğin çocukluğundu. Gözlerinde seni çırılçıplak görenler ve olduğun hali takmayanlardı.

Dost pervasız sözlerdi. Önünü arkasını düşünmeden dillendirilen ortak aklındı.

İşte sırf bu yüzden dost gidince bir hayat gidiyor ömründen…

Aşkın kattığı anlamdan büyük olan gidiyor dost gittiğinde… Çocukluğunu görüp bilmeyenin seni anlaması gidiyor. Ardında kalan tenhalık uzak arkadaşların çağrıştırdığı anılar oluyor.

Dost gittiğinde sevgi gidiyor ya, ayrılık da gidiyor peşi sıra. Ayrılık bile kendinden utanıyor dost gittiğinde, onun bile cürmüne sığmıyor bu eksiklik.

Bir dostun gidişi kadar üzmüyor dost bildiklerinin kazıkları.

Bazen gidiyor bazen ölüyor dostlar.

Öldüğünde dostluk anılarla yükleniyor ömrüne. Mahkûmsun artık, yaşayacaksın o anıları tek başına bütün ömrün boyunca.

Tokuşturulan rakı kadehleri öksüz duracak masanda.

Gidenin götürdüğü anıların peşinden koşmaktan daha zor inan anıları taşımak.

Hatırlayacaksın, içinden bir mutluluk uzanacak ona doğru, gülümseyeceksin, peşi sıra gözlerin dolacak ama ağlayamayacaksın. Gözyaşlarını gören gitmiş, kime neye sızlanacaksın şimdi?

Bileceksin, hiç bilmediğin bir yerde nefes aldığını biliyor dahi olmak çok güzel. Anı kavgasına girmek anıları taşımaktan daha iyi, öğreniyor insan zamanla.

Sevgilinin acısı çekip gidiyor birkaç sızlanmadan birkaç ağlama nöbetinden sonra. Dostun mirasından kalan eziklik hiç eskimiyor. Artık ömrün eksik. Dost yokken sözlü tarihinin bilicisi gitmiştir, hesap sorucusu gitmiştir. Koşulsuz boynuna dolanan kollar gitmiştir.

Minnetsiz buluşmalar, korkusuz kavgalar, öfkeli bakışlar, birlikte yürümeler gitmiştir. Acına maytap atıp sonra da senden çok ağlayan gitmiştir.

Sana katlanan, sana kızan ama yine de biteviye yanında duran gitmiştir.

Ezginin Günlüğü, Ahmet Kaya bile şarkısını alıp gitmiştir.

Özle şimdi, sadece özle. Özlemenin kime neye olduğunu bilmeden özle. Doldurmayacak hiçbir kadeh içindeki boşluğu sadece sızısı dinecek yaranın, çünkü küskünlüğün seni eksiltene. Özlemin beraber atan yüreğe.

Özle şimdi, sadece özle. Gelmeyecek o anılar geriye, dönmeyecek giden yerinden ve karışacak her şey birbirine: Anı mıydı hatırladıkların yoksa düşlerini anı mı sanıyorsun, karışacak birbirine. Her şey doyumsuz bir karmaşa içinde kalacak. Debeleneceksin, geceler günler boyunca, katlanamayacaksın, saldıracaksın başkalarına.

Kadehler dolacak boşalacak. Öfkeleneceksin, ana avrat söveceksin belki. İsyanın bile muhatabı olmayacak artık. Uyuyacaksın uyanacaksın dinmeyecek o boşluk. Unutmak isteyeceksin, yaşamamış olmayı dileyeceksin. Yok sayacaksın ama çıkıp gelecek işte. Hiç durmadan gelecek.

Gönderemediğini kabul edene kadar gelecek.

Çünkü insan bölüp azaltamaz ömrünü. Çünkü insan eskitemez neşeyi. Çünkü insan katledemez sevgiyi. Yok edemezsin yaşananları. Hırçınlığı bırak bir kenara. Ara sıra mutsuz olmanın insana ait olduğunu hatırla.

Çok sevdiğini, sevildiğini ve saçma sapan durumların sana akan sevgiyi nedensiz sebepsiz eksilttiğini kabul et.

Bundan sonrasında eski dostları anlatabileceğin yeni dostların olsa da onların yerinin hep sende içinde gizli kalacağını anla ve isyan etme yaşama.

En büyük çaresizliğinin sevmek olduğunu anla. Savaşma artık kendinle.

Çizim: Kazuko Shiihashi

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"