A: “Ama öyle dedin.”
B: “Hayır, demedim.”
A: “Öyle dedin ve bu dediğin çok kırıcı gerçekten böyle bir şey yok.”
B: “Yahu öyle demedim, ben şunu dedim, o anlamı çıkaran sensin."
A: “E, söylediğinden başka anlam çıkmaz ki, git başkasına söyle, o da aynısını anlayacak, hiç hoş değil bu söylediğin oysa ben iyi niyetliydim."
A kişisine ne oldu şimdi? Artık kötü niyetli mi?
B kişisi ne demiş acaba? Gerçekten o anlam çıkar mı, bu dediğinden?
Boş verin.
Düz ve açık bir iletişim kurmadıkça, düz ve açık anlamaya odaklı olmadıkça benzer diyalogları hepimiz yaşıyoruz.
Bazen anlaşılmayan oluyoruz, bazen anlamayan oluyoruz.
İki kişi de aynı sarmalın içine girdiğinde, ohhh bir kreşin üç yaş grubunun dilindeki:
“Sar, sar, sar makarayı,
Çöz, çöz, çöz makarayı,
Yedi kilo pekmez,
Yala yala bitmez”
Tekerlemesinin içine düşmüş yetişkinler oluyoruz.
Ne oluyor da böyle oluyor?
Düz ve açık bir cümle kurmanıza rağmen karşınızdaki kişinin sizi farklı anlaması tamamen onun algısı ve yorum yeteneği ile ilgili. Doğru yorumda bulunması gerekiyor ve hatalı algılıyor demiyorum.
Yorumun doğrusu, yanlışı olur mu? Olmaz. Sadece algısal süreçte değişen anlamları olur.
Konuşurken hiç sevmediğim soru: “Anladın mı?” sorusudur.
Siz sorarsınız, karşınızdaki “Evet” der, ama tam bir muamma.
Siz ne anlatmak istediniz, o ne anlamak istedi, kimse bilmiyor. Bu diyalogun daha hakikatli ifadesi şu sanırım:
“Bu söylediklerimden kendine bir şey çıkarabildin mi?” sorusu “Anladın mı?” sorusunun gerçek anlamı aslında.
Diğerinin “Evet” yanıtı ise “Söylediklerinden kendime göre bir anlam çıkardım” anlamına geliyor.
Sanırım, öncelikle tam anlamak ve anlaşılmak fikrinden uzaklaşacağız. Bu biraz da, yatıştırıcı, tampon gibi, beklentiyi azaltınca kavga çıkmıyor, tecrübe ile sabit.
Bir de şu çok sıkı fıkı dost olan, kankalaşan insanlar vardır. Onlar için durum daha farklı. Süreçleri paydaş diyebiliriz. Böyle insanlar muhakkak sizin içinde vardır. Aman olsun zaten, olmazsa çok acı.
Benzer anlamları yükleyen kişiler, benzer süreçlerden geçtikleri için yakınlaşıyor.
Daha önceleri çok iyi anlaştığınız bir arkadaşınızla, dostunuzla aranızda sürekli iletişim problemleri yaşanmaya başladıysa, deneyimledikleriniz, dolaylı olarak da algıladıklarınız ve yorumlama biçiminiz farklılaşmıştır diyerek konuyu kibarca kapatabiliriz.
Peki birisiyle konuşurken bu sarmalın içine düşersek nasıl çıkacağız?
Bu o kadar soğukkanlı olmayı gerektiriyor ki, genelde pek beceremiyoruz. Sarmal büyüyor, büyüyor, büyüyor her şeyi yutan bir hortum oluyor.
Hortum işlevini tamamladığında ise geriye anlaşılmamışlık, şok, hayal kırıklığı gibi bir yığın çöp duygu ve düşünce kalıyor.
Herkes köşesine çekildiğinde, bir tarafta “Bana bunu nasıl söyler, inanamıyorum” diyen biri, diğer tarafta “Benim böyle bir şey söyleyeceğimi nasıl düşünür” diyen diğer kişi. Kös, kös burnundan soluyarak oturuyor.
Kendimizi en doğalından ve açığından ifade etmeye ve dinlemeye açmak en temel çözümü, ama bunu yapmak epey zor. Birileri geliyor, yaramızı kaşıyor. İçimizde yatıp duran o çarpık algıyı uyandırdığında da, işin içinden çıkılması oldukça zorlaşıyor. Zaten öfke bir kere uyandı mı, an içinde oldukça zor dinginleniyor.
Yine de bu makara sarmaya başladığında eğer hala tansiyonunuz fırlamadıysa ve karşınızdaki anlayabilecek kadar serinkanlı ise, ona sorun:
“Şimdi, burada benim söylediğimi iddia ettiğin şeyi söylemiyor olsaydım, kendinle ilgili ne görürdün?”
“Bunu sana söyleyen/yapan benim olduğum düşüncesinden uzaklaşsaydın, kendinle ilgili ne görürdün, ne fark ederdin?”
Yanlış anladığı söylenen sizseniz, karşınızdaki “Hayır, ben öyle demedim” diyorsa, bu sefer kendinize sorun:
“Bunu bana söylediğine inanmasaydım kendimle ilgili ne görürdüm?”
Bazı zaman ise gerekli olan bağırıp çağırmaktır, enerjiyi boşaltmanın başka yolu kalmamıştır. Böyle bir fırtınaya yakalanırsanız, koy verin gitsin.
Yine de, kafanıza, gözünüze dikkat edin.