31 Ocak 2017

Sevme halleri 2

Sevilme hallerimize devam ediyoruz…

Seviyoruz, seviliyoruz. 

Sevilme hallerimize devam ediyoruz… 

Dördüncü hal: Ben en çok kendimi severim

En tıynetsiz haldir zannımca. Sorsanız çok çok seviyorlardır, sizinki de soru mudur, sevmeyip de, ne yapacaklardır. Bir şey vardır; gördüğünüz, bildiğiniz, anlatamadığınız. Bir yerde gitmeyen bir şey vardır, uzunca zaman bunun ne olduğunu anlayamazsınız sonra bir gün dank eder; “Aaa, bu beni sevmiyor” dersiniz. 

Bu insanlar en çok ihtiyaçlarından bahseder. Her zaman en çok ne sevdiklerini, ne sevmediklerini anlatırlar. Diyelim fırında somon pişirdiniz, onlar size kuru fasulyeyi çok sevdiklerini anlatırlar. Siz kuru fasulye pişirirsiniz, bu sefer levrek buğulamayı çok sevdikleirini söylerler. Seviyor diye aldığınız caz konseri biletine ama “ben klasik müziği” daha çok severim derler. 

Onlar size kötü davranmazlar, pek iyi de davranmazlar. Sürekli sevdiklerinden bahsetmeye devam ederler. Kendi hayatında olup biteni anlatırlar, siz o gün yaşadıklarınızı anlattığınızda ertesi gün hatırlamazlar. Ara sıra, belki de sık sık sizin hakkınızda bir çok şeyi unuturlar. 

Bu insanlara biraz serzenişte bulunsanız, “abartıyorsun canım”, “her davranışıma bir kulp takıyorsun” gibi cümleler duymanız muhtemeldir. 

Bu insanlar narsist kişilik eğilmi yüksek olan insanlardır. Kendilerini sürekli dev aynasında, sizi sürekli avuç içleri kadar görmeye eğilimlidirler. Narsizmde madalyonu tersine çevirdiğinizde çok yüksek oranda değersizlik bulursunuz. Sırf bu nedenle bu insanlara ılımlı sevgi sunmak iyileştiricidir. 

Tehlikeli olan şudur; kendinizi inanılmaz değersiz hissedersiniz. İlişkinin handikaplarını fark etmeden bu sevgiye uzun süre maruz kalırsanız sevgi reseptörlerinizde ciddi deformasyon oluşur.

İyi olan yanı; kendi değeriniz hakkında tumturaklı bilgiye sahip olursunuz, yeni ilişkilerinizi öz değer ve öz saygınızı zedelemeyecek zeminde kurarsınız. 

Beşinci hal: Korkarak sevenler

Bu insanlar gerçekten çok severler, hatta sevgileri yüzünden derin acılar yaşarlar. Sevmelerine bağlı olarak çektikleri acıları dışarıya neredeyse hiç yansıtmazlar. O kadar ki, size hiç değer vermiyormuş gibi hissettirdikleri bir çok olayla karşılaşırsınız. 

Peki, nasıl olur da bu kadar çok severken bu kadar değersiz hissettirirler? Tüm benliklerini saran korkunun içine sıkışıp kalmışlardır. Sevgi adına eyleme geçmeye korkarlar. Siz ne kadar hazır ve nazır olursanız olun, onlar asla sizin için adım atmazlar. Kaybetme korkusu, rezil olma korkusu, karşılık bulama korkusu gibi korku silsilelerinin içinde yaşıyorlardır. 

Asla sahip olamayacaklarını, tercih edilmeyeceklerini ve çabalarının karşılık bulamayacağına inanırlar. Bu yüzden hiç bir şekilde sizin için harekete geçmezler.

Muhtemelen en çok sevdiklerinin her zaman tüm sorumluluğunu almak ve hayatlarından vazgeçmek zorunda kalmış olanlardır. Sevgilerinin sorumluluğunu aldıkları zaman, sevgilerini gösterdikleri zaman “yapmaları gerekenler”  düşüncesine takılı kalırlar ve sorumluluk almaktan  korkarak kapanırlar. 

Savunma mekanizmaları çok güçlüdür, karşınıza her çıktıklarında bir savunma kalkan daha eklemiş olurlar. Korkuları arttıkça kalkanları da çoğalır.

Tehlikeli olan şudur; sezgisel olarak sevildiğinizi hissettiğiniz için sürekli anlayış göstermeye eğilimli olursunuz. Sonuç olarak almadan vermeye alışırsınız, bir gün size birisi sevgi davranışı gösterdiğinde afallarsınız, yanlış tercihlerde bulunmanız an meselesidir.

İyi olan yanı; sezgilerininizin doğru olduğunu öğretirler.

Nasıl sevmeli?

Her insan hem bu beş hale benzer hem beş benzemezle sever. Her biri biraz ben, biraz siz, biraz diğerleri. 

Hiç biri doğru değil. Şayet biz sevmede bir noktaya ulaşmak istiyorsak, koşulsuz sevme haline ulaşmayı hedeflemeliyiz. Karşımızdaki bizi her nasıl severse sevsin, hiç sarsılmayan ve tükenmeyen bir noktada onun gerçekliğini görüp, sevmeye devam edebildiğimizde sevgi enerjisini tam olarak hayatımıza almış oluyoruz. 

Sevginiz size "hayatta yapmam” dediklerinizi yaptırıyor, yaparken içinizde bir huzursuzluk, bir tepinme hissetmiyorsanız, hayatta yapmam dedikleriniz kendiliğinden, isteyerek yaşadığınız anlar oluyorsa bir ilişkiye emek veriyor ve sevgiyi çoğaltıyoruz anlamına geliyor. 

Sadece sevdiğiniz istediği için bir role girmek değil anlatmak istediğim, o rolün kendisi olmak, o anda, hiç düşünmeden fark etmeden. Fedakarlık yapıyorum, ödün veriyorum demeden, isteyerek bir şey olmak. Kendiniz için yapıyor gibi yapmak. Hani hayatın akışında hiç düşünmeden yaptığımız şeyler gibi, sevdiğimiz için bir şeyler yapmak. 

Bir ilişkiyi besleyen, yücelten ve sürdüren davranış ve oluş biçimi. Bir olmak, karşınızdaki ile bir olmak bunun adı. 

Dostunuz, sevgiliniz, anneniz, babanız, çocuğunuz, halanız, teyzeniz, iş arkadaşınız, komşunuz her kim olursa iliklerinizde hissedeceğiniz bir ilişki için kendinizle ve diğerleriyle bir olma hali tüm evreni kucaklamanın yegane yolu. 

www.canhayatakademisi.com

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"