24 Mart 2017

Pişman pişmaniyenin hayalleri

Hikayenizin sonunda pişmaniye kutusunda pişman bir pişmaniye olmamak için kalbinizle yaşayın

İstemek... Hayal kurmak… İnanmak…

Dün fark ettim ki, ben insanlara “hayalleriniz”, “istedikleriniz” dedikçe, yüzüme garipseyerek bakıyorlar. Kişilerin çoğunun yüzünde boşluk oluyor. 

“Şimdi bir hayal kursanız ne olurdu?” diye sorduğumda da, ortam bir anda sessizliğe gömülüyor.

Hayallerine mi gömülüyorlar?

Hayallerin arasından bir tanesini seçmeye mi çalışıyorlar? 

Ya da ne hayal edeceklerini mi düşünüyorlar?

Ne yazık ki, çoğu insanın kuracak bir hayali yok. 

Hayal kurunca olmayacağına öyle inanmışlar ki, bu boş ve gereksiz eylemi yapmaya yeltenmek bile istemiyorlar.

Hayal bu, kur kur, sal evrene. Olursa senindir, olmazsa zaten hiç senin olmamıştır. Gönlün hoş olsun. 

Geçen gün bir arkadaşım bana “sev, ama hobi olarak sev” dedi. Aklıma geldikçe gülüyorum. Hobi olarak sevmek ne enteresan değil mi? 

Sevginin, aşkın halini öyle acı ve hasret ile içselleştirmişiz ki, hobi olarak sevmek komik, uçucu ve basit bir şey. Oysa sevgi basit bir şey. Aslında her şey basit, zorlaştıran bizleriz. Basit olanı adi, sıradan olanla karıştırıyoruz.

Her neyse, ben size hobi olarak hayal kurmanızı öneriyorum. 

Gerçek olsun olmasın, kendinize bedava bir hobi edinmiş olursunuz. Masrafsız dertsiz, kapatın gözlerinizi, kapılın gidin hayallerinize. Kaybedeceğiniz hiç bir şey yok. Diyorum ya, olursa sizindir, olmazsa sallayın gitsin. 

Neden hayal kurmuyoruz?

Hayal kurmayı ve hayallere kapılıp gidenleri daha çok ayakları yere basmayan, uçuk kaçık tipler olarak görüyoruz. Hani bazı evlerde derler ya, “müzisyen, oyuncu, ressam olma evladım, onlardan para kazanılmaz.”

Oysa yaşamın özünü hissedip gösterebilen insanlardır. Sanattan ötesi mi var? Bizler para kazanmaya öyle endekslenmişiz ki, sanat hayatımızda sadece hobi olarak var oluyor. Yaşamak da hobimiz zaten, esas olarak büyümek adını verdiğimiz bir girdaba sürüklüyoruz kendimizi, sonra da çocuklarımızı. 

Ardından oturup, ah bir çocuk olsam diyoruz. Çocuksu bir insan gördüğümüz zaman yadırgıyoruz o ayrı. 

Oysa çocuk olmanın yaşı yok! Çocuk olmak, bir oluş hali, pür neşe, özgür, kendin olma hali demek. Bu durumu niye terk etmek istiyoruz, hiç bilmiyorum. 

Sonra birileri çıkıyor “içinizeki çocuğu öldürmeyin” diyor, biz adam haklı diyoruz. Abicim, bu çocukla alıp veremediğimiz ne bizim? 

Yetişkinlerin yüzde sekseni hala çocuk olsa, dünya daha eğlenceli olurdu, daha az savaş, daha az intikam olurdu. Çocuklara bunları öğreten de biz değil miyiz? Sonra öldürmeyelim içimizdeki çocuğu, pardon kim öldürdü o çocuğu? 

Hani diyoruz ya, ne kadar büyürse büyüsün insanın bir yanı hep çocuk kalıyor. İyi ki, kalıyor. Hala çok usta katiller değiliz, ne mutlu bize! 

Vadesi geçmiş hayaller

Bir başka açıdan hayal kuruyoruz. Geçmişe dönük çok hayalimiz var. İstisnasız hepimizin var. Adına da pişmanlık diyoruz. 

“Keşke o okulu seçmeseydim”, “Keşke o adamla evlenmeseydim” Hep pişmanlık cümleleri, hep geçmişe dair hayal kurmak. Geçmişe harcayacağınız zamanı ve duyguyu, bugünü yaratmak için harcayın. Çok daha anlamlı.

Uzanın sere serpe, boş verin işi gücü, sorumluluğu düşleyin, en çok istediğiniz kadını, en çok istediğiniz evi, en çok istediğiniz yaşamı. Girin o yaşamın içine yaşayın biraz. Takın kolunuza o kadını dolaşın biraz, şöyle bir iki kadeh şarap için karşılıklı, usulca tutun elini. Kalbiniz hissetsin olup biteni. Ruhunuz özgürlüğünü tatsın biraz. Belki neşe dolar kalbiniz, belki ayaklarınız yerden kesilir, üzerinizdeki yükler boşalır. 

Belki kanatlarınız olur, uçarsınız, Belki dünyayı dolaşırsınız. İzin verin yapabilecekleriniz aklınıza gelsin. İzin verin kendinize yaşamak için, hissetmek için, hayal kurmak için.

Geçen gün bir rüya gördüm. Bana dediler ki, “her ne yaşamak istiyorsan özgürsün, dönüşte kalbini getirmeyi unutma."

Ahh kalbim dedim, ne çok ihmal ettim seni. 

Şimdi izin verin kendinize kalbinizden gelenin yaşamınıza akması için. Bunu sizden başka kimse yapamaz. Bunu sizden başka kimse isteyemez, gerçekleştiremez. 

Hikayenizin sonunda pişmaniye kutusunda pişman bir pişmaniye olmamak için kalbinizle yaşayın.


www.canhayatakademisi.com

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"