Düşen bir çiy tanesi kadar berrak, kısa süreli bir duygunun izleri hüküm sürüyor tüm hayatında, belki daha farkında değilsin.
Konuşuyorsun ya kendi kendine, her sabah her öğlen her akşam…
Anlatıyorsun ya kendine onların nasıl kötü olduklarını…
Vuruyorsun ya en dibine karanlığın, sonra her sabah yeniden uyanıyorsun, belki bir şey değişmiştir diye…
Değişmiyor. Yeni günde gelse, gecenin karanlığı da çökse, geçip bitsin diye beklediğin o kötülükler bir türlü geçmiyor. Dönüyor, duruyor, zihnin en ücra köşelerinde.
Sana öyle geliyor. Oysa her şey değişiyor. Sen takılı kalmasan anılara yeni gün eskiyi umursamıyor.
Köşeler işte, ücraları doldurmadıklarından kendilerini diğer her şeyden büyük gösteriyorlar. Belki bir yerde iyi, güzel bir şeyler var ama göremiyorsun, fark edemiyorsun; hissetmiyorsun işte.
Kötülük korkusu bedeninin üzerini bir zift gibi kaplıyor. Yapış yapış, usulca derinin üzerinden kayarak tüm bedenine yayılmaya niyetli. Anlatamıyorsun bu hissi, hissetmek bile utanç verici. Sen ki, iyilik güzelliksin, cesaretsin, özgürlüksün; kötülüğün sana iliştiğini bilmek bile kirletiyor seni.
Ah, o büyüklenmelerin iyilikten, güzellikten değil; korkundan…
Ah, kim öğretti sana sevinçlerden neşelerden utanmayı? Ne zaman gülsen tanımadığın biri bakıyor yüzüne ters ters.
Ne zaman ağlasan horlayan bir ses bitiyor kulaklarında.
Öyle ya, hayat bu hep top hep tüfek… Hiç mi yok ılıman bir iklim, yumuşak liman? Şöyle gömsen yüzünü koynuna, tüm dünyanın şerrinden sığınsan gecenin koyu karanlığına… İçindeki yoksulluk bir dinse…
Olmuyor be güzelim, olmuyor işte ne kadar beklesen ne kadar dilesen, dilensen de olmuyor.
Hiç mi iyi kalmadı bu dünyada, hiç mi seven kalmadı bu coğrafyada? Neden düşman insan insana?
Bir yanıt yok artık sorularına, üçünü beşini anladın, koydun kenara da şimdi herkes aynı hayatta.
Herkes aynı kötülüğün iklimine girmiş. Konuşacak kalp kalmamış ne uzakta ne yakında.
Sahi, konuşur mu kalp kalple?
Olmaz canım saçmalık. İnsan ağzıyla konuşur, düşünceleriyle var olur. Kalpten kalbe söz olur! Nostaljik bir tramvaya benziyor kalpten kalbe olan yol. Bazı romantik akşamlardaki mum ışığıdır kalpten kalbe olan konuşma, o da en geç sabaha sonlanır. Saçmalama, böyle düşüncelerin etkisine girme. İnsan dediğin aklı başında olan.
Konuşmazsa kalp ile kalp şu anda konuştuğun dinlediğin nedir?
Anlamıyorsa insan insanı, şu anda bulduğun kendini kim yazıp kim çizmiştir?
Kurgu, kurgu, hepsi kurgu hiçbiri gerçek değil. Bir roman karakteridir insan, belki de başka gezegenden gelmiş uzaylı. Saçmalama, kim konuşur anlar birini bu dünyada, bu ülkede. Herkes çıkarı peşinde gezmekte…
Boş ver bunları, kimseye ihtiyacın yok sesin, öyle işte hassas bir dönemde geldi tüm bu hisler düşünceler. Yoksa sen ezik misin, aç mısın? Her şeyin var.
Haklısın, zaten yaşamak tok karna uyumak, kafanı sokacak bir ev kadar sığ bir iştir.
Ee, ne yapalım güzelim, insanlar getirdi bizi bu hale. Hep onlar itti örseledi, ben mi istedim? Oysa ne coşkun bir iklimdim ben, bir bilsen.
Ah bir bilsem! Bir göstersen o coşkunluğunu, bitip tükenmez neşeni coşkunu, sevgini, aşkını!
Bazı insanlar kötülük yapmaya gelmiş herhalde, uzak diyarlardan, korkutucu masallardan kötü kralların ve kraliçelerin yolladığı dilsiz cellatlar onlar.
Yok ama sen onları anlamak için uğraşma hiç. Anı yaşa sen. Zaten kaç günlük dünya, ölüp gitmeyecek miyiz, başkaları için mi yaşayacaksın ki bu ömrü?
Yok yok, haklısın, kendin için yaşa tabii. Hiç kimse için değil. Zaten anı yaşamak dediğin nedir ki, birkaç boş saniye, birkaç başıboşluk içindeysen o anın en demlisine girmişsin demektir. Gerçek mi bu?
Evet ya, anı yaşamak dediğin zaten her şeyden uzaklaşmak ve kendine kalmak, sakinliğin sessizliğin huzuru duymak olmalı.
Yok, aslında öyle değil. Ona daha çok korkmak, geri çekilmek diyoruz biz. Hayatın tek bir anında sessizliğin duydun mu, hareketsizliği gördün mü?
Kötülüklerden kaçacaksın, kötülerle konuşmayacaksın, anlaşmayacaksın, hayatına almayacaksın. Ooo, daha ne kararlar ne anlaşmalar yapacaksın kendinle. Korkacaksın, korktuğunda ya dualara sığınacak ya kadehleri doldurup boşaltacaksın, ama asla bir ten sıcaklığı aramayacaksın! Çünkü sen kararlısın, kötü olanı asla sevmeyeceksin.
Kötü doğmuş o kötü… Mayası bozuk belki, belki kanı bozuk. Kötü işte tecelli ettiğinden beri.
Sen kötü olmayacaksın, kararlısın. Kimseyi incitmeyecek, yormayacak, kırmayacaksın. Pürü pak iyiliğini koruyacaksın. Öyle mi?
Eh işte, az insanla görüşecek, hak etmeyenlere hiçbir şey vermeyecek, kötüleri sevmeyeceksin. Kimseye ilişmeden yaşayacaksın.
Anladım, çünkü sen iyisin. Sen doğrusun. Sen güzelsin. Sen özelsin. Safsın temizsin. Kötüleri severek kirletmeyeceksin kalbini. Bir gün beyaz atlı prens gibi gelecek senin gibi pür, temiz, saf birisi ve cennetine girecek.
Güvenilmiyor kimseye, kim seviyor desen hep yanılıyorsun.
Kapat kendini kapat, sevgiye kanar mı insan hiç? Sevilir mi hiç hatalı olan, doğruyu bilmeyen yaşatmayan? Ez onları, hepsini yok et, görmezlikten gel. Güçlü ol, kendine yet, tek başına başarılı ol. Haydi topla pılını pırtını kaçıyoruz, bu ilişkiden de bu iklimden de kaçıyoruz, yine dövecekler, yine incitecekler, yine kıracaklar.
Nereye gideceksin? Daha iyi daha güzel insanların olduğu bir yere, daha güzel bir ilişkiye, daha güzel bir semte, daha güzel eve. Sonra, sonra ne olacak? Ne bileyim işte, her şey güzel olacak.
Kalıp sevsen keşke, onun içindeki o incitilmiş çocuğun yaralarını görsen, sevsen. Ezmesen, yok etmezsen. Kendi içindeki ezilmiş çocuğun hırsını onu ezerek, yok ederek iyileştirmesen. Keşke, diyorum, bir kere kötülüğü sevsen de kalbinin güzelliğini, iyiliğini göstersen. Çok mu oldu yine, pardon.