Denemek belki sizde de paha biçilmez değişimler yaratır, kim bilir
“Sıradan bir yaşamın ortasında -iki evlilik, üç çocuk, başarılı bir kariyer- Katie, on yıldır öfke, paranoya ve çaresizlikten oluşan bir düşüşün içindeydi. İki yıldır öylesine bunalımdaydı ki, nadiren evinden dışarı çıkabiliyordu.
***
Öfke krizlerine yol açmamak için çocukları odasının kapısının önünden parmak uçlarına basarak geçiyorlardı. Sonunda, yeme bozukluğu nedeniyle kadınlara yönelik bir kliniğe yattı.
***
Bir sabah, bir hafta kadar sonra, yerde yatarken (kendini yatakta yatamayacak kadar değersiz hissediyordu), Katie kim veya ne olduğuna dair en ufak bir fikri olmadan uyandı. “Ben diye birşey yoktu.” diyordu” (Katie, 2013;12-13)
Yukarıdaki alıntı Byron Katie isimli dünyaca tanınan ve çok etkili, uygulaması çok basit bir teknik geliştirmiş kişinin hayatından bir kesit.
O sabah uyandıktan sonra bütün hayatı değişiyor. Bu değişim beraberinde herkesin hayatına dokunabilecek bir uygulamaya kapı açıyor.
Uygulamanın adı:
The Work (Çalışma):
Bir çeşit sorgulama tekniği. Teknik o kadar basit bir yolla işliyor ki, ilk başta saçma bulmamak elde değil. İlk uygulamaya başladığınızda ise, bunun kendinizi kandırmak olduğunu düşünüyorsunuz. Güzel olan ise, kendinizi kandırmıyorsunuz. Yaptığınız tek şey kendi yorumunuz altındaki gerçeği bulmak.
Nöroloji beynin biyolojisi hakkında çalışmalarını sürdürürken tespit ettiği bazı durumlar The Work (Çalışma) tekniğinin çalışma yapısını doğruluyor.
Nörolog Antoino Damasio şöyle diyor:
“Belki de en önemli buluş tam olarak şu: İnsan beyninin sol tarafı hakikatle ilgisi olmayabilecek sözlü anlatımlar üretmeye yatkın”
Başka bir nörolog Michael Gazzangia ise şunları yazıyor:
“Sol beyin kendini ve sizi kontrolün tam olarak onda olduğuna ikna etmek için hikayeler yaratır… Beynin yorumlayıcı bölümü gerçekten de kişisel öykümüzü bir arada tutmaya uğraşır. Bunu yaparken de kendimize yalan söylemeyi öğreniriz.”
Katie, bizi bu yalanların içinden çıkıp nefretin, öfkenin ortadan kalktığı bir yaşama davet ediyor.
Kağıdı, kalemi olan herkes sorgulama yöntemini kullanabiliyor. Byron Katie’nin Olanı Sevmek isimli kitabını kitapçılarda bulabilirsiniz. Sadece kitabı okuyarak The Work uygulaması yapabilirsiniz.
Bundan üç yıl kadar önce aldığım bir eğitim içinde The Work uygulamasını da öğretiyorlardı. Orada tanık olduğum bir kişinin hikayesi ve The Work’ün etkisi beni bu sorgulama şeklinin gerçekten işe yaradığına inandırdı.
Hikaye şöyle:
Kırk beş yaşlarında bir kadın. Annesi, o iki yaşlarında iken ölüyor. Babası ise onu büyütmesi için akrabalarına veriyor. Kadın sekiz, dokuz yaşına geldiğinde gerçeği öğreniyor ve ciddi bir şok yaşıyor. Babası ile arası iyi değil. Çalışma formunu da bu olayla ilgili doldurmuştu.
Çalışma formunun adı “Komşunu Yargıla”. Bu forma size üzen, kıran, öfkelendiren, haksızlık yapan birini yazarak başlıyorsunuz. Altı maddelik bir form. Bu kadın ilk maddeye “Çok kırgınım çünkü benim babam yok” yazmıştı.
Formun tamamını doldurduktan sonra her maddeye dört soru soruyorsunuz. O sorular ise:
1- Bu doğru mu?
2- Bunun doğru olduğunu kesinlikle bilebilir misin?
3- Bu düşünceye inanınca nasıl tepki veriyorsun?
4- Bu düşünce olmasaydı nasıl biri olurdunuz?
Bu soruları yanıtladıktan sonra, bence çalışmanın en can alıcı yeri, Katie’nin geliştirdiği tersine çevirmeleri uyguluyorsunuz.
Tersine çevirmelerin bir kaç şekli var. Her bir çevirmede çıkan cümleye en az üç örnek buluyorsunuz. Kadının cümlesini tersine çevirince “Babam var” oldu.
Büyük bir merak ile bunun içinden nasıl çıkacaklar diye izliyordum. Kadın inatla “babam yok” diyor. İçten içe ben de kadına inanıyorum.
Kadın öfkelendi, ağladı, sustu kaldı. O sırada öğle yemeği vakti geldi. Eğitmen, kadına bunun üzerinde çalışmasını ve öğleden sonra yeniden devam edeceklerini söyledi. Öğle yemeği boyunca kadın elinde kağıtla sağa sola gitti, geldi.
Öğle yemeğinin ardından kadın yine sahnedeydi ve hala diretiyordu: “Babam yok, buna örnek olacak bir şey bulamadım.”
Eğitmen kadına bir soru yöneltti: “Baban yok ise, nasıl doğdun?”
Kadın bir an durdu, şaşkınlık içinde “ Evet, babam var, çünkü onun genlerini taşıyorum” dedi. Tüm salon derin bir nefes aldı. Kadının yüzünde önce beliren şaşkınlık ve sonraki rahatlama muhteşemdi.
Farkındalık dediğimiz şey yazınca bu kadar kolay, fark edince çok basit ama o noktaya gelene kadar çektiğimiz ızdırap, yaşadığımız acı çok derin olabiliyor.
Oysa gerçek bir kere su üstüne çıktı mı, durdurulamaz bir değişim getiriyor.
Denemek belki sizde de paha biçilmez değişimler yaratır, kim bilir.
Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor