Geçmişinizi, pişmanlıklarınızı, yaşadıklarınızı çok fazla sorgulayıp düşünüyorsanız hayatınızdaki her yeni olaya, insana, ilişkiye GEÇMİŞ bölümünün sabahındaki gibi başlayacaksınız
Adamın biri, bir gün bir bara gitmiş. İçmiş, İçmiş. Sarhoş olmaktan korkmuş ama yine de, içmiş.
İçmesinin çok da önemi yok aslında. Önemli olan bir adamın olması. Hikayeye giriş cümlesi olsun diye.
Neyse, içsin bu adam, çok içsin, az içsin. Siz karar verin.
İçmiş ve evine gitmiş. Uzanmış yatağına, gözlerini dikmiş tavana.
Geçmiş
Aslında tavana gözlerini dikmek istemiyormuş, uyumak istiyormuş ama gözleri mıhlanmış sanki. Ne kırpabiliyor, ne kapatabiliyormuş. Bütün günü film şeridi gibi gözünün önünden geçmeye başlamış.
Her şey normal gibi görünüyormuş. Anormal olacak bir durum da yokmuş zaten. Sebepsiz yere bütün gününü düşünmüş. Bunu düşünmeyi tercih etmemiş, aklına sadece öyle gelmiş. O da buna itiraz etmemiş. Gözleri tavana dikili bütün gün olanları düşünmeye başlamış.
Ardından bir film karesi gibi canlanmış yaşananlar. Yoldaki sarışın, bankadaki güvenlik görevlisi, arabasının önüne atlayan dilenci, annesinden gelen telefon, babasının mezar taşı, kaldırım çatlağında açan sarı papatya, çok kahveden yanan midesi, sabah zor uyanması, gece yatamaması, mesai saatleri, yere düşen klasör… Ve daha niceleri…
Çorap söküğü gibi düşündükçe ayrıntılar gelmeye başlamış, hiç bitmeyecek gibi, sürekli büyüyen, tekrarlanan ve yenilenen olaylar silsilesi. Ara sıra unuttuğunu fark ettiği zaman çizelgesine uymayan, hortlak gibi “ben de buradayım” diye fırlayan sahneler.
Sonra sevgilisi tüm bunların arasında zırt pırt kareye giriyormuş. Tam sevgiliyi düşünecek hooop günün başka bir olayı.
Adam öyle böyle derken, gözleri kendiliğinden kapanmış. Kapanmış da, saatte epey geç olmuş. Sabah uyandığında bir baş ağrısı, bir sersemlik.
Yeni gün nasıl yaşanacak?
Gelecek
Adam yine gelmiş, yine yatmış yatağa, gözler tavana dikili. Alışkanlık mı olmuş ne?
O yana dönmüş, bu yana dönmüş. Yok, gözler illa tavana bakacak, gözler tavandan kurtulamıyor .
Bu sefer aklına gelmeye başlamış, ertesi gün yapılacak olanlar. Kahve yap, duş al, çizgili gömleği giy, yeşil desenli kravatı tak, yok olmaz, o taba renk cekette sırıtır. İyisi mi, lacivert ceketi giy. Saat üçte toplantı, taksi çağırmalı, kredi taksitinin son günü, portfolyo dosyasının toplanması, ahh o kadın, görecek mi acaba sorusu, trafik nasıl olur acaba düşüncesi, eve de bir şeyler almak lazım zorunluluğu derken derin nefesler almaya çalışırken, uyuya kalmış.
Tüm gece dişlerini sıkmış, gıcırdatmış. İşlerini yetiştiremediği girmiş rüyasına, kan ter içinde uyanmış, bir bardak su içmiş, biraz ferahlar gibi olmuş, yine uyumuş.
Sabah uyandığında hiç dinlenmiş hissetmiyormuş kendisini.
Yeni gün nasıl yaşanacak?
İşte o an
Adam gelmiş yatmış yatağa, gözleri tavana dikilmiş yine. Hafifçe boyanın kalktığını görmüş, bir yerden su mu alıyor, acaba diye düşünmüş. Başının altındaki yastığı, üzerini örten yorganın sıcaklığını hissetmiş. "Ne rahat yatak, benim güzel yatağım" demiş.
Bir nefes almış derinden, nefesi verirken usulca kapanmış gözleri.
Sabah uyandığında kalmış yataktan, bir fincan kahve ile başlamış güne.
Yeni gün nasıl yaşanacak?
Ne saçması bu yazı?
Kelimelerin anlamlarını değiştirelim.
Yatak: hayat
Tavan: hayalleriniz, beklentileriniz
Sabah: Hayatınızın yeni dönemi.
Yazıyı bir de kelimelere bu anlamları yükleyerek okuyun.
Geçmişinizi, pişmanlıklarınızı, yaşadıklarınızı çok fazla sorgulayıp düşünüyorsanız hayatınızdaki her yeni olaya, insana, ilişkiye GEÇMİŞ bölümünün sabahındaki gibi başlayacaksınız.
Emekliliğinizi, yaşam sigortanızı, on yıl sonra hayatınızın nasıl olacağını düşünüyorsanız ve hep sonraya erteliyorsanız, yeni bir ilişki, yen bir olay veya bir hayaliniz gerçekleştiğinde GELECEK bölümünün sabahını yaşıyor olacaksınız.
Sadece bulunduğunuz yeri görüyor, hissediyor, tanımlıyor ve sizin olduğu için mutlu oluyorsanız ki, buna "anda olmak" diyorlar.
Yeniliğin zamanı geldiğinde, bir yeniliğe uyandığınızda İŞTE O AN bölümünde olduğu gibi uyanacaksınız.
Demem o ki, gelmişini geçmişini koy verin gitsin, şimdinin içindeki keyfi bulun ve yaşayın, bir sonraki perdeye hazır olun.
Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor