Gitmek istediğiniz bir nokta, bir biçim var ise, oraya nasıl gideceğiz hakkında bir fikriniz var mı?
Bununla ilgili çeşitli görüşler var. En popüler olanlardan birisi “Secret”. Kitap çok konuşuldu, denendi, oldu, olmadı.
Secret yaklaşımına göre, olmasını istediğiniz durum ya da biçimi ifade eden vizyon ya da hayal panosu denilen görselleştirme çalışmaları yaparsınız. Evrenin sizi bir şekilde oraya taşıyacağı söylenir.
Bu gerçek mi?
Başka bir yerden bakarsak, siz hayal ettiğiniz şey için bir tohumsunuz. Bir biçim, bir şekil, bir karakter, bir yaşam tarzına sahip olmanız gerekir.
O her ne ise, o olmanız gerekir.
Acaba, siz ne iseniz o mu olursunuz? Yoksa olmak istediğiniz her şey misiniz?
Şimdi, şuradan bakalım, tohum olarak bir rahime düştüğümüzde potansiyelimiz belli.
Tohumun ne olacağı belli midir, değil midir? Bir lale soğanından, fasulye çıkması mümkün müdür?
Kısmi olarak evet, kısmi olarak hayır.
Bu sizin tamamen ne kadar bozulmaya istekli olduğunuzla ilgili. “Kim, neden bozulmak istesin ki!" diyeceksiniz. Hep doğru ve düzgün kalmaya çalışıyoruz, oysa tam bir fiyasko! Doğru ve düzgün kalmak söz konusu değil. Hatta doğru ve düzgün olmak diye bir şey yok. Fizikte buna entropi deniliyor. Ve biz sürekli gerçeği inkar ederek yaşıyoruz.
Entropi, en basit haliyle düzensizlik. Yine lise kitaplarından yola çıkarak, düzenli bir odanın, düzeninin sabit kalması mümkün değil, diyelim. Düzen ne kadar güçlü ise, bozulma o kadar güçlü olacaktır.
Bu yüzden, sürekli topluyoruz, sürekli dağılıyor.
Eskimeyen tek bir eşya var mı?
Sürekli düzenli bir hayat sürmenin tek koşulu, entropi durumunu yılmadan değiştirmekten geçiyor. Sürekli düzen sağlamayı uygun bulabilirsiniz. Bunun da bir bedeli var. Entropiyi dengelemek için harcanan enerji, her zaman entropinin enerjisinden fazla oluyor.
Basit olarak, bir odanın dağınıklığını gidermeye çalışmak, o dağınıklığın içinde var olmaktan daha fazla enerji harcamanıza neden oluyor. Komik!
Çabaladığımız birçok şey için kendimizi tükettiğimizi gözle görüyor olsaydık, bunu yine de yapar mıydık? Nihayetinde hepimiz nötron ve protonlardan oluşuyoruz.
Secret’a geri dönelim.
Bir hayal kurdunuz, bunun için bir görselleştirme çalışması da yaptınız. Şu hayal panolarından. Bence herkes bu panolardan yapmalı. Neyse istediğiniz hepsini bir kağıt üzerinde görselleştirin.
Ardından bu panoyu karşınıza alın, uzun uzun bakın. Şimdi ki halinizden ne kadar farklı? Bunun gerçek olması için siz ne kadar isteklisiniz?
Yooo, “Çok istiyorum, hemen olsun." demeden önce düşünün.
O panodaki hayaller sizin şu anki konum ve halinize ne kadar uzak duruyor? Buna iyice bakın. Bu çok önemli.
O uzaklık sizin içine düşeceğiniz kaosun ön habercisidir. Bunu kabul edin. Çünkü şu anda bir form, bir biçimsiniz, başka bir forma ve biçime geçmeyi istiyorsunuz. Bu demek ki, “ben böyleyim, ne yapayım” formatından çıkmaya başlayacaksınız. Buna hazır mısınız?
Gerçek sorunuz şu: gerçekten bu kadar değişmeye hazır mıyım?
Şimdi işi biraz daha eğlenceli yapalım.
Canlılığın içinde sabitlik olmadığı aşikar. Bu demek oluyor ki, bu haliniz de kalmayacak. Bu halimde kalayım deseniz bile, kalamayacaksınız. Her şey, her durum, her olgu doğar, büyür, ölür.
O zaman her şeyin gelip geçici olduğunu kabul ederek yaşamaya ne dersiniz?
Demek istiyorum ki, o hayal panonuza doğru gitseniz de, gitmeseniz de, hiç bir durum sonsuza kadar sizinle kalmayacak.
Daha başka bir dille, ya siz yeni bir şey seçeceksiniz ya da evrensel enerji sizin için bir şey seçecek. İkincisi daha sancılı olacaktır. Ona da direnirseniz, doğal seleksiyonla yüzleşeceksiniz.
Çok mu ağır geldi, biraz daha devam edelim.
“Madem öyle ben panomu alıp kutumu açıyorum" diyebilirsiniz. Bunu yaparken de aklınızda şunu tutun, o pano da doğacak, büyüyecek ve ölecek.
Bir durumu yalnızca deneyimleyebilirsiniz, asla durumun sahibi olamazsınız!
Şimdi oynamaya hazır mısınız?
Eğlencenin hası burada, başlayalım mı?