12 Kasım 2021

Düşenler, gidenler ve devam eden hayat

Günümüzde para sadece para değildir. Statü sadece statü değildir. Zenginlik sadece zenginlik değildir. İşte, tam burada o hedef sizi neye benzetecek? Bunu görüp anlamak çok önemli.

Kişinin içten gelen istekleriyle harekete geçmesinde çok büyük bir çeldirici var. Etrafımız bu çeldiricinin örnekleri ile doluyken yine de bu örnekleri görmemeyi seçeriz.

Sanırız ki, bir hedef doğrultusunda güdülenir ve yola çıkarsak, kendimizi adarsak yaşamımız mutlaka daha iyi daha güzel olacaktır.

Yine en büyük yanılgılardan birisi başkasının başına gelenin bizim başımıza gelmeyeceği inancıdır. Bunlar egomuzun negatif yüzleridir.

Amaç sadece bir hedefi gerçekleştirmek olduğunda bu bakış açısı doğrudur.  Hedeflerimiz gerçekleşir. Sonrası?

Çok az kişi hedefi gerçekleştikten sonra nasıl bir yaşamı olacağına odaklanır.

İçinde bulunduğu, etrafını saran ilişkileri, ilişkilerinin hayatına olan katkısını görmez. Aslında daha çok göremez, o sıralarda tek bir hayali gerçekleştirmek üzere yola çıkmıştır. Onun getireceği mutluluğa, hazza odaklıdır. Bu nedenle de bakmaz, duymaz, hissetmez.

Bizim gibi ülkelerde yaşayan kişiler, hedef koymayı hep daha iyi, daha güzel bir yaşama doğru olması üzerinde duruyor. Aslında her sınıf içinde gezen yoksulluk bilincinin esintileri bizleri hep daha fazlasını almaya teşvik ediyor. Çok uzun yıllardır, kendi özerk sınırlarımızda kendi özerk değerlerimizle yaşamayı unuttuğumuzdan, hep güdülenmiş hep ileriye doğru akan bir enerjinin etkisinde yaşıyoruz.

Sistem tüm gücüyle orta sınıfı, alt ve üst orta sınıfı onun yaşam alışkanlıklarını değersizleştirme, yoksul gösterme üzerinde ilerliyor. Hep daha fazlası, hep daha çoğu olmalı. Bu çokluk arayışı çoğu zaman içinde bulunduğunuz yaşam standardının size sunduğu konforu ve rahatı gözden kaçırmanıza neden oluyor.

Ve böyle başlıyor bir hedeften sonra kendine, çevresine ve tüm olarak yaşam alışkanlıklarına yabancılaşanların hikâyesi.

Burada kastettiğim sadece daha fazla iş yükü, daha fazla stres ya da daha fazla çalışmak değil. Tüm bunlar gerçekten anlamlı bir amaç için hayata alınabilir. Amaç ve hedef birbirinden çok farklı iki kavram.

Benim göstermek istediğim biraz daha farklı.

Hedef dediğimizde hep varılacak bir yer, ulaşılacak bir nokta anlıyoruz. Bütün karmaşa buradan doğuyor. Gerçekte, hedef bir başlangıç noktasıdır. Evet, o bir noktadır. O noktaya geldiğinizde yeni bir ivme, yeni bir biçim oluşacaktır hayatınızda. Önemli olan da bu kısım.

Günümüzde para sadece para değildir. Statü sadece statü değildir. Zenginlik sadece zenginlik değildir.

İşte, tam burada o hedef sizi neye benzetecek? Bunu görüp anlamak çok önemli.

Birey kendi öz değerlerinin farkında, kendi ilişki ağı dokusunun içindeki güzellikleri görebiliyorsa o zaman hedefinde olan paraya da kariyere de giderken bir takım kişilik değişimlerine ister istemez maruz kalacağının farkına varabilir.  Bunu bile bile bir kişi bir durumun yarattığı koşullara evet diyor, yılandan hızlı deri değiştiriyor, hiç kabuk tutmuyorsa sonunda yaşayacağı çok büyük bir yalnızlıktır.

Bir bıçak sırtında da bir buz pistinde de hayatınızın sonuna kadar dans edemezsiniz. Elbet bir gün düşeceksiniz ve sizi kaldırmaya sadece sevenleriniz gelecektir. Eş olur, arkadaş olur, akraba olur, dost olur, sevgili olur. Ama düştüğünüzde canınızın acımamasını sağlayacak tek şey sevgidir. Ve oyununu sevdiğim yaşamda herkes bir gün düşer.

Ve oyunu doğru oynamış kişiler için düşmek bir şölen, bir kutlama olur. Yıllarca ilmek ilmek biriktirilmiş sevgi sel olur akar kişinin üstüne. Bu noktayı yakalayabilmek o kadar güzeldir ki, iyi ki düşmüşüm dememize olanak tanır.

Hedefinize doğru ilerlerken her başarı adımının yanına bugün ne kadar gerçek sevgi biriktirdim diye de bakmayı ihmal etmeyin. Geleceğe yapacağınız en büyük yatırım sevgidir, hesap cüzdanları değil. Bu da çok eski bir masal aslında. Hatırlayabilen kalplere selam olsun!

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"