“Harcayamayacak kadar çok paran olsaydı, ne yapardın?”
Geçenlerde bir arkadaşım bana sordu:
“Harcayamayacak kadar çok paran olsaydı ne yapardın?”
Bunu sormasının amacı sanırım iki şeyi göstermekti. Bir, para çok önemli değil. İki, hayat öyle çok da tatlı tuzlu bir şey değil, hatta pek bir şeye benzemiyor.
İkincisinin parayla ilgisi kafanızı karıştırmış olabilir. Bunu bana soran arkadaşa göre, hayat içi boş ve anlamsız bir düzlem. Onu ulaşılmaz güzellikte bir şeymiş gibi düşünen, tasarlayan bizleriz. Mesela para bunlardan birisi.
Sık sık duyduğumuz “Param yok”, "Bu aralar biraz sıkışığım”, “Param yetmez” gibi kısıtlılık cümlelerini bizim yarattığımızı ve böylece hayatta yapılacak çok şey var da, bizim sınırlarımız dahilinde değil gibi bir algıyla hayata anlam yüklediğimizi anlatmaya çalışıyor.
Biliyorum, çok uçuk kaçık görünüyor.
Biliyorum, çoğunuz "Bu ne saçma düşünce" dedi.
Ben bu düşünceye biraz daha farklı bakıyorum. Eğer ki, ben ya da siz bu tür cümlelerle hayatta yapmak istediklerinizi yapamadığımız konusunda konuşuyorsak aslında bu tam tersidir. Cümleler bahanelerdir. Cümleler kalkandır. Cümleler korunaklı alanlarımızdır.
Cümleler bazen hayata katılmamak, yaşamamak bir köşede durmak için etrafımızı sardığımız çitlerdir.
“Aaaa, bu kadar insan geçim derdinde, kadın almış eline sazı” demeden önce bir düşünün derim. Anlatmak istediğim tam da bu, daha önce de yazdım bir çok kez. Tekrara düşmek pahasına yazalım yeniden:
“Yaşamda istediğiniz her ne ise o size bir duyguyu getirecektir, isteğiniz hangi duyguya denk geliyorsa o duyguyu hissetmeyi isteyin.”
Son model lüks bir araba alacak paranız yoksa, belki bir hamakta aynı duyguyu bulacaksınız. Gidin hamağa yatın.
Şart koşmanın, “Bana ne, bana ne ben illa uçan araba istiyorum" döngüsüne girmeyin, size en uygun olanı, size en iyi gelecek olanı isteyin.
Hayat çok kısa, yapacak çok şey var. Kendinize eziyet etmeyin, mutlu olmaya bakın. Takıldığınız o araba size eziyet ediyorsa, niye istiyorsunuz?
Bazen bizi limitleyen durumları kaldırdığımızda ne olacağını bilemeyiz. Bu yüzden o kısıtlı halde yaşamak daha iyi gelir bize. "Arabayı istemesem ne yapacağım şu hayatta? Yapacak bir şey yok” gibi bir boşluk hissine düşebiliriz.
Bana arkadaşım “Harcayamayacak kadar çok paran olsaydı, ne yapardın?” diye sorduğunda ilk anda böyle bir boşluğa düştüm.
Ne yapacaktım ben o kadar parayı?
Yaşıyorsun işte, aç değil açıkta değilsin, yaşıyorsun, ne yapacaksın parayı?
Birkaç saniye sonra zihnimde şakır şakır görüntüler belirmeye başladı. Ooo, yapacak çok şey vardı.
Tüm dünyayı en az üç kere turlardım. Öyle sıkıştırılmış bir tur değil. Tibet’e gidip bir süre yaşardım, sonra bir yerli topluluğa katılır onlarla yaşardım, sonra yağmur ormanlarının yakınında bir yerde yaşardım. Dünya üzerinde ne kadar kültürel örüntü, topluluk var ise hepsini görmek, bilmek, anlamak isterdim. Yerel ritiüelleri izlemeye bayılırım. Hepsini izlerdim, mümkün olduğu kadar katılırdım.
Ben bunları söyleyince arkadaş yeniden sordu:
“Eeee, sonra ne olacak? Hepsini yaptın diyelim, sonra?”
Sonra mı?
Sonra…
Ücretsiz okul açardım, hatta birkaç okul açardım. Çocuklara gerçekten güç verecek, özgürleştirecek, farkındalık sağlayacak bir eğitimin peşinden koşar, buna uygun öğretmenler yetişmesini sağlar, bu konuda dünyada bir şeyler yapmaya çalışan bütün insanlarla görüşmeye çalışırdım.
Arkadaşım tekrar sordu:
“Eeee, bunu da yaptın sonra ne olacak?”
Orada da kadınları anlattım. Kadınlarla ilgili yapılacak şeyleri. Kadınlara dair düşlerimi.
O durmadı yine sordu, ben başka bir şey anlattım.
Epey dolandık anlayacağınız, ama benim parayla yapacak çok şeyim var. Hem de çok.
Bence paranın değeri, değersizliği bir kenarda dursun. Parayı ne zaman sadece kendi kişisel ihtiyaçlarımız için gerekli diye görmeyeceğiz, o zaman ona daha çok değer vereceğiz.
Biz ne zaman hayatı, dünyayı kendimizden ibaret görmeyeceğiz, bir bütün olduğumuzu, birlikte yaşadığımızı hepimizin birilerine verebilecek olduğunu, alabilecek olduğumuzu göreceğiz o zaman dünya bize daha güzel, hayat bize daha anlamlı gelecek.
"Ben varım ve gerçeğim. Benim yapabileceklerim var ve bunlar daha gerçek.” buna inanarak sorun kendinize şimdi:
Harcayamayacak kadar çok paranız olsaydı, ne yapardınız?
Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor