26 Ekim 2021

Ben dünyayım, ben sevgiyim, ben yöneticiyim; sen kimsin?

Şimdi siz dünyasınız ve sizin sınırlarınız nerede başlıyor? Nerede bitiyor?

Bir gün sabah uyanıp pencereyi açtığınızda pencerenin size izin verdiği ve gözlerinizin görebildiği kadar dünyaya bakın. Bunu yapmıyorsanız bile, bir gün bunu deneyin.

Ve bir oyun oynayın kendinize. Dünyayı kendiniz gibi hissedin. Siz onun içinde değilsiniz de o sizin içinizde gibi düşünün.

Neler görürdünüz? Nasıl hissederdiniz? Evet, çok saçma gibi duran bu soruya sırf oyundan yanıt verin: Bugün ben dünyayım ve kendimi nasıl hissediyorum?

Dönüp dururken kendi etrafımda hızla, üzerimdeki her canlıyı ve cansızı yarattığım güçle kendime bağlamışken şimdi tüm bunların içinde kendimi nasıl hissediyorum?

İçimde muhteşem bir kuvvetle kimseye ihtiyaç duymadan dönebilirken bu sabah kendimi nasıl hissediyorum?

Haydi çıkın biraz mantık sınırlarınızdan, biraz gözlerinizi kapatıp hayal kurun. Saçmalamak bedava, dolarla değil.

İlk önce hissedemeyebilirsiniz, o zaman sadece düşünün bir gün boyunca dünyanın üzerinde neler oluyor? Hayvanlar, bitkiler neler yapıyor? Ve biz insanlar neler yapıyoruz?

Şimdi siz dünyasınız ve sizin sınırlarınız nerede başlıyor? Nerede bitiyor?

Şimdi siz dünyasınız ve kimler nerede sizin sınırlarınızı ihlal ediyor? Kırmızı çizgileri görünmeyen şefkatli bir dünya iseniz kaç kişi kırmızı çizgilerin üzerinde tepinip duruyor? Kendini size ait görenler ve size bağımlı olanlar size nasıl davranıyor?

Birkaç dakika durun ve düşünün. Belki ardından hissedersiniz. Belli mi olur…

Şimdi pencereden uzaklaşıp evin içinde bir koltuğa belki bir kahve ile oturabilirsiniz.

Şimdi o çok sevdiğiniz insanı düşünün. Özellikle hayran olduğunuz, sürekli iletişime geçmek istediğiniz ve belki hayatınızın onsuz biraz eksik kaldığını düşündüğünüz bir insanı düşünün.

Siz o olsaydınız, nasıl hissederdiniz?

Siz o oldunuz şimdi. Bir durun ve bakın bakalım. Seviyorum, değer veriyorum diye izinsiz sorgusuz kaç özel alanına girdiniz?

Şimdi onda gördüğünüz her ne ise şefkat, sevgi, özgüven, iyilik, güzellik, çekicilik onlar sizin kendi özellikleriniz. Kaç kere istismar edilmiş olabilirsiniz? Sizden sevgi görmek için kaç kere tecavüz edercesine talepte bulunuldu size, hiç durmadan ısrarcı oldu?

Nasıl hissettiniz? Sevgi neydi? Yanıtlayabildiniz mi soruyu?

Tahakküm kurmak, tecavüz etmek, sınırları ihlal etmek… Bunlar mıydı sevgi? Belki gerçeği görebilirsiniz, ayık kafayla bu sabah.

Şimdi, haydi başka bir şey olun. Dünya size sınırsız seçenek sunuyor. Bu sefer işinde profesyonel, tuttuğunu koparan ve belirgin bir iktidarı elinizde tutan olun. Yanınızda çalışanlar ya da işinize katkı sunanlar olsun. Şimdi bu kadar büyümüşken egonuz, biraz küçülmeye cesaretiniz varsa sizden daha küçük gördüğünüz o kişilerin yerine geçin. Bir kapatın gözlerinizi ve durun orada öylece.

Korkmayın bir şey olmaz, profesyonelliğinizi kaybedecek değilsiniz. Bir oyun sadece.

Şimdi o oldunuz. Kaç kere ezdiler sizi? Kaç kere saygısızlık ettiler? Kaç kere sen bir hiçsin ve ben ne istersem onu yaparım, nasıl olsa buralar benim dendi size? Öyle açık açık değil, kibarca saygıyla kaç kere söyledi bunu size?

Kaç kere kendi sınırlı zihnine mahkûm etti ve aşağılanmanızı istedi? Kaç kere kendini her şeyi bilen gördü de bir hiç yerine koydu sizi?

Oyun bitti. Gözlerinizi açabilirsiniz.

Kendinizi görebildiyseniz artık gerçekten saygılı olabilirsiniz.

Ve belki tüm bunların aslında biraz kendiniz olduğunu bilip görüp hissedip sadece ve sadece siz olduğunuz için saygı gösterebilirsiniz.

Saygı.

Kendinizle kavga etmeyi bıraktığınızda, kendi zorluklarınızı görüp bildiğinizde ve bunların sizin gibi diğer insanlar içinde geçerli olduğunu düşünebildiğinizde olduğunuza inandığınız her şeyi gerçekten olabilirsiniz.

Mesela baba. Mesela anne. Mesela sevgili. Mesela arkadaş. Mesela yönetici. Mesela meslektaş…

Mesela insan…

Desen: Selçuk Demirel

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"