Tam bugün, belki sabah belki akşam, ülkemizin herhangi bir şehrinde, herhangi bir yerinde buluşma kararı almıştınız.
Her sene aynı günde buluşmak gibi bir alışkanlığınız var. Hatta, yılın belli günleri buluşup birbirinizi hatırlamayı, el ele kol kola gezmeyi çok seviyorsunuz diyelim.
Bu sizin çok eski bir aşkınız diyelim. Hâlâ taze ve sıcak duygular besliyorsunuz. Hani şu romantik ilk aşk hikâyeleri vardır ya, onlardan biri olsun bu.
İlk aşklarınızdan birisi, yıllar yıllar geçmiş ama, hala gördüğünüzde “vayy be, ne yakışıklı adam” diyorsunuz. Yaşayamadığınız, göremediğiniz günler içinizde ukde kalmış.
Haydi başlayalım aşka:
Yıllar yıllar önce bir adam sevmiş bir kadın, adamın gözleri çakmak çakmakmış, bacakları ince uzunmuş, sarışın bir kurda benziyormuş. Adam çok cesurmuş, çok zeki, pratik ve atılganmış. Kadın bunlara vurulmuş en çok sonra düşüncelerine hayran olmuş. Aralarında deli dolu bir aşk başlamış.
Kadın mutlu mesut imiş. Adam sıkça kadına;
“Özgür olmalısın, rahat giyinmeli, rahat konuşmalı, çok okumalı, bol bol insan içine çıkmalısın” dermiş.
Bu sarışın kurt, bir de devrimci, iyi mi!
Kadın yanıp tutuşuyor aşkından, bir an önce mutlu olmak, özgürlüğüne, saadetine kavuşmak istiyor.
Aşk bu, mutlu son hemen yok. Öyle öğrenmişiz, öyle yaşıyoruz.
Bu kadının bir de muhafazakâr bir babası varmış. Dediğim dedik bir adammış. Bir kere bir şeye “Evet” dedi mi, kimse ona “Hayır” diyemezmiş. Birileri, hatta çoğu aile ferdi “Hayır” bile dese, “Evet” dediler diye inanmak ister, inanırmış.
Başkasının ne söylediğini hiç duymazmış, başkasının ne istediğiyle hiç ilgilenmezmiş. Herkes için en iyisini kendi biliyor diye düşünür, herkes adına sürekli kararlar verirmiş.
Dahası, kadının babası bu yanını hiç kabul etmez, kendisinin çok demokrat olduğunu ve özgürlükçü olduğunu söylermiş.
Kadın, babasının hiç demokrat olmadığını bilse bile bunu kimseye anlatamazmış. Ailedeki kimse kadını duymak istemezmiş. Hepsi babalarından çok korkarmış.
Kadın, babasına ve ailesine hiç aldırış etmeden aşık olduğu adamı sevmeye devam etmiş. Bir gün kavuşacaklarının, mutlu olacaklarının hayalini kuruyormuş.
Kadın ile adamın buluşma günlerinden biri gelmiş.
Kadın süslenmiş, püslenmiş buluşmaya gitmek için hazırlık yapmış. İçi içine sığmıyormuş. Gençliğini, güzelliğini kutlayacakmış.
Tam evden çıkmak üzereyken babası küt diye, yumruğunu masaya vurmuş ve demiş ki:
“Gidemezsin.”
Kadın çok şaşırmış. Aslında babasının bu hallerine alışmış olan bir yanı da varmış.
Bunca hazırlık yapılırken, gideceğini bilirken hiç sesinin çıkarmayan babasının bu son dakika kararına çok kırılmış, içerlemiş ve kızmış.
“Neden” diye sormuş.
Babası “Sokaklar güvenli değil, başına bir şey gelmesin diye” demiş.
Kadın inanmak istemiş ama, sonra bir düşünmüş, diğer bütün kardeşleri istediği gibi sevgilileriyle buluşuyormuş.
Bir ona yasakmış buluşmak.
Babası bir onun sevgilisini beğenmiyormuş.
Kadın büyük bir haksızlığa uğradığını düşünmüş, babasına anlatmaya çalışmış. Babası ona “Seni çok seviyorum, senin iyiliğin için, seni koruyorum” demiş.
Kadın hiç inanmamış babasına, oturmuş evinde kös kös.
Babasına kızgın mı kızgın, öfkeli mi öfkeli.
Ömrü boyunca onu hiç affetmeyeceğine dair yemin etmiş.
Hikâyenin ortasına geldik. Devamı önümüzdeki günlerde, şimdi kısa bir ara verelim.
Sizin babanız nasıldı? Babanız ve ilk aşkınız arasındaki ilişki nasıldı? Bir düşünün.
Sizin de böyle bir muhafazakar babanız var ise, hikaye size tanıdık geldiyse, kendinizden bir şeyler bulduysanız, lütfen gidip o özgürlüğünüzü kısıtlayan babayı affedin.
Affedin de, bitsin bu ızdırap dolu günler. Mutlu sonla bitsin bu aşk.
Babanızı sevmek zorunda değilsiniz, sevmeyin ama yine de affedin. Affetmek en büyük özgürlük ve korumadır.
Haydi bugün babanızı affedin ve sonra komşularınızın, çoluğun çocuğun bayramını kutlayın. Fazla kalabalık yapmadan.