Saklandığınız kuytuluklardan çıktığınız zaman karşılaşacağınız korkularınız değil, hayalini bile edemedikleriniz olacaktır.
Ne zaman, nerede inancınızı yitirdiyseniz, o andan sonrası körleşmiş bir yaşam.
Güven dolu bir hayat yaratmak için koyduğunuz tüm sınırlar aslında korkunun sizi köşeye sıkıştırması.
Özgürlüğe kavuşmak için bırakılması gerekenler arasında önce güvenlik önlemleriniz var.
Nedir bu önlemler? Aslında bir bütün olarak bunların beklentileriniz olduğunu söyleyebiliriz.
Ne kadar çok korkunuz var ya da korkunuzun yoğunluğu ne ise, o kadar çok kritere sahipsiniz demektir. Sevgilinin sadık olmasının hayalini kurmak, aldatılma korkusundandır.
Sevgiliden beklenen dürüstlük kandırılma korkusu iken, koruyucu olması isteği sahipsiz kalma korkusundandır. Bir düşünün, bir ilişki için ya da içinde bulunduğunuz ilişki için şartlarınız neler, hangi yüksek kriterleri koyuyorsunuz cebinize? Nitelik diye, karşı tarafa atfettiğiniz ve aradığınız her şey sizin korkunuz, hala onlara sıkı sıkıya tutunacak mısınız?
Ah, bir de fiziksel güzellik arayanlar var, o tamamen trajik bir durum. Bir insanı güzelleştiren tek şey vardır, o da ona bakan göz. O göz seviyorsa güzel, sevmiyorsa çirkin görür. Bu demek değildir ki, güzeli bulmaya çalışan sevdiğini bulmak istiyor.
Tam tersi, fiziksel güzellik arayışı daha çok beğenilmeme korkusundan yola çıkar. Kişi kendisinin beğenilmesi hakkında endişelere sahipse, bunu aşabilmenin en kolay yolu fiziksel güzelliği ön plana çıkaracak bir insanla birlikte olmaktır. Bu aynı zamanda değerli olduğunu, diğerleri tarafından kabul edildiğini anlamanın başka bir yoludur.
Oysa aşkı sonsuz kılan hissetmekten öte, onu somutlaştıran biçime dönüşmesini sağlayan emektir. Şimdi bir düşünün, kaç kere aşık oldunuz, kaç aşkınıza gerçekten emek sundunuz? Bir sorun kendinize:
Gerçekten emek verince hayatım nasıl oluyor? Kendimi nasıl hissediyorum?
İlişkileri için emek sunup da, hüsrana uğrayanlar için durum başka. Onu başka bir yazıda anlatmaya çalışacağım.
Beklentilere geri dönelim. Beklentini korkuyla sıkı dost olması dışında bize başka yönde de zararı vardır. Bir kişi ile beklenti çerçevesinde ilişkiye girdiğimizde, hem paylaşmayı ıskalamaya başlarız, hem onun beklentimiz dışında bize kattığı değerleri göremeyebiliriz. Hemen basit bir örnek verelim. Fiziksel açıdan güzel olmayan bir kadınla birlikte olan erkek, fiziksel güzelliğe kafasını takmışsa, o kadının ona sunduğu bitimsiz sevgiyi asla anlayamayacaktır. Bu şekilde sevgiyi ıskalamış olan erkek sayısı çoktur. O erkekler için hiç üzülmüyorum, çünkü onlara hayatın ille de sevilmenin değerini öğreteceğini biliyorum.
Evrenin çok güzel, her zamanki gibi muhteşem bir işleyişi var: Güzellik içinde öğrenemediğimiz her durumu bize acıyla, zorlukla öğretmeyi gayet iyi biliyor. Tekamaç öğrenmemiz. Öğrenmeye, anlamaya gönüllü olduğumuzda, neşe ve keyif içinde yola devam etmek mümkün. Yeter ki, istekli olalım.
İstekli olduğumuzda ve bir durum ile ilgili tek sorumluluğumuzun öğrenmek olduğunu kavradığımızda ne ilişki kriterlerine ne beklentiye ne korkuya yer kalmayacak. Doğanın muhteşem akışının bize her şeyi sevgiyle getirmesine gönüllü olmuş olacağız. Bu bir bakıma yaşamı ve doğayı kutsamaktır.
Bazen de, severiz ama sevdiğimizin farkına varmayız, varamayız. Hep sevmiyormuş gibi düşünür, sevmiyormuş gibi yaşarız. Ardından bir gün aniden kaybolan kişinin ardından dökülen gözyaşları ciddi pişmanlıklar yaratabilir. Evrendeki en ağır frekanslardan birisi pişmanlık, suçluluk duygusundan daha ağır.
Pişman olmadan sevdiğinizi anladığınız, kalbiniz kırılmadan sevmeyi öğrendiğiniz bir yaşama doğru gitmeyi seçerseniz, gönlünüzü sonsuz sevgiye daha kolay açabilirsiniz.
Çocukları masumlaştıran sevgidir, bir çocuk gibi sevmeyi hatırlayabilir misiniz?
Beklentisiz, çıkarsız, korkusuz…