29 Eylül 2017

Ama ben haklıyım

Belki de, tüm mutsuzluklarımızın kaynağı "hem hem sendromuna" takılıp, bir yönü seçip yaşamamaktan kaynaklanıyor

Son dönemde birçok çiftin karşılıklı sorunlarına tanıklık ediyorum. Nasıl bir döngüyse, iki eşle de ayrı ayrı konuşma ve sorunları iki cepheden dinleme şansım oluyor.  

Eğlenceli yanı, çiftlerin ayrı ayrı dinlediğimden haberi yok! 

Galiba artık var. 

Olayların benzerliği bir yana, iki tarafta da neredeyse hep aynı yakınlamalar:

“Bana değer vermiyor.”

“Beni anlamıyor.”

“İlişkiye bir sürü emek verdim, ama o yine de anlamıyor”

Ve en vurucusu:

“Ben haklıyım.” 

Biraz deşince, cümle şuraya doğru evriliyor:

“Evet, bazı konularda o da haklı ama ben böyleyim.” , “Ben onun için bunu bunu yaptım (yapıyorum) ama, o benim için hiç bir şey yapmıyor.”

Hani biraz daha deşsek ve drama bağlasak konu “saçımı süpürge ettim” minvaline kayacak. 

Bir insan sürekli “haklıyım” mesajı vermeye çalışıyorsa, hiç anlaşılmadığını, değerlerinin hiç kabul görmediğini hissediyor diye düşünüyorum.

Eh, acı ama gerçek, hiç anlaşılmadığını düşünen kişi aslında anlamıyor aynı zamanda. Enerjisini o kadar çok anlatabilmek için harcıyor ki, anlamaya ne zamanı, ne hali kalıyor.

Bu bir kısır döngü oluşturuyor tabii, ilişkide olduğu kişi de anlaşılmadığını hissedince kendini anlatma, aklama çabasına giriyor. Etti mi, iki tane anlaşılma peşine düşmüş insan. Olay dönüyor arap saçına. 

Gelsin inatlaşmalar, restleşmeler. Bir de bu haklı olma pahasına kapılınan hırs var ki, her şeyi olduğundan daha karmaşık hale getiriyor. 

Geçen gün eşiyle problem yaşayan bir arkadaşımla sohbet ediyoruz, gerçekten duygu yükü ağır olan bir girdabın içinde. Ne yazık ki, eşi de öyle. İkisinin ağzını evde bıçak açmıyor. Boşanma restleşmeleri, maddi tehditler havada uçuyor. 

Arkadaş bana diyor ki:

“Her şeyi benim üstüme yıkıyor, sonra da beni suçluyor”

"Neyi senin üstüne yıkıyor?” diye sordum. 

Ev ve aile olmakla ilgili hiç bir sorumluluğu üzerine almadığından, kendisiyle ilgilenmediğinden yakınıp, ben kendi hayatımı yaşayacağım diye kadına rest çekiyormuş. Bir de üzerine, tabii ki kişisel işlerini yıkıyormuş. Ne ki o işler? Ütü, evin temizliği, yemeği, çamaşır gibi gayet kadına ait görülen sorumluluklar. 

“Yapma onun işlerini” dedim. “Bu kadar şikayetçiysen, seni bu denli üzüyorsa, kendini bu kadar ezilmiş ve haksızlığa uğramış görüyorsan yapma” dedim. 

Tabii ki “Olmaz” dedi. 

Neden diye sorduğum da ise, aldığım yanıt epey ilginç geldi.

“Ben dağınıklıkta yaşayamam.”  

O zaman onun için değil, kendin için yapıyorsun o işi. 

“Peki, ona bir kere kendi sorumluluğunu vermeyi denedin mi?” dedim. 

“Yapmam”, “Sen kendin yapmalısın” filan demeden direkt eyleme döküp, açıklamasız, bahanesiz yapmama durumuydu kast ettiğim. Yüzüme baktı, boş boş. Sanırım, hiç tecrübe etmediği bir durumdan bahsettim.

"Hem hem sendromu" diyorum ben bu tür şeylere. 

Hem ben değişmeyeyim, hem mutlu olayım. 

Hem sadece benim isteklerim olsun, hem karşımdaki mutlu olsun. 

Hem her şeyi ben kontrol edeyim, hem özgür olayım. 

Çok üzgünüm bunlar yan yana duramıyor. Özellikle hayatı ortaklaştırdığımız ilişkilerde sürekli bir etkileşim içindeyiz. “Hep o değişsin, çünkü benimki doğru” diyorsak işimiz epey zor. 

Zaten seviyorum, eşim, sevgilim dediğiniz insanın ortada duran gömleği, eteği, çorabı sizi rahatsız ediyorsa o kişiyi, olduğu gibi kabul etmiyorsunuz demek. 

Size konfor sağlayan ama aynı zamanda fazladan sorumluluk getiren seçimlerinizi bırakmadan, yani kendi konfor alanınızdan çıkıp bir yenisini yaratmadan ilişkiyi kalıcı çözümle sürdürmek pek mümkün değil. Bunu yapmadığınız sürece sorunlarınız bir nebze ötelenir, sonra yeniden hortlar. 

“Aaa, ben yapamam, değişemem” diyorsanız da, tek başınıza hayatınızı sürdürebilirsiniz. Zaten bir oda bir salon daire sayısındaki patlamalar, herkesin yalnız yaşayıp özgür olma isteği de değişime gösterdiğimiz dirençten, ortaklaşmayı sadece kendi doğrumuzda buluşma olarak algılamamızdan geçiyor. 

Bu da mümkün, yalnız da yaşayabilirsiniz. O zaman da, yalnızlıktan şikayet etmemek gerekiyor. Bu da başka bir "hem hem sendromu" doğruyor. 

Belki de, tüm mutsuzluklarımızın kaynağı "hem hem sendromuna" takılıp, bir yönü seçip yaşamamaktan kaynaklanıyor. 

Belki de, mutluluğu karşımızdaki kişi ya da kişilere bağlamamızdan kaynaklanıyor. 

Beklentisiz mutlu olmayı sağlayabilseydiniz, bu hayatınızda kim bilir neler yaratırdı? 


www.canhayatakademisi.com

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye

"
"