11 Aralık 2023

Emekli büyükelçi Daryal Batıbay: Kissinger ile Kıbrıs ve Ege sorunları, anıları

‘70li yıllara damgasını vuran ABD’nin Çin açılımı, Sovyetler Birliği ile detant, Kissinger’in dış politikasının önde gelen başarılarıdır

ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın 29 Kasım 2023 tarihinde vefatı, uluslararası medyada ve bir ölçüde Türk basınında hakkında pek çok görüş, değerlendirme ve yorumlara yol açtı. Görevi kırk altı yıl önce sonlanmış bir Dışişleri Bakanına gösterilen bu ilgi, Kissinger’in ‘70li yıllarda ABD’nin dış politikasını ve uluslararası gelişmeleri yönlendirmedeki etkinliğini yansıtmaktadır. Ölümü sonrasındaki yazılarda yer alan övgüler kadar eleştirilerin de birleştiği husus budur. 19. yüzyılın önde gelen Dışişleri Bakanları Castlereagh, Talleyrand ve Metternich ile karşılaştırılarak, Kissinger’ı 20. yüzyılın diplomasi ustası olarak nitelendirenler olduğu gibi, bu benzetmeyi eleştirilerine dayanak olarak kullananlar da bulunmaktadır. Şöyle ki; 19. yüzyılda devletlerin iç uygulamaları diplomasinin ilgi alanında değilken; 20.yüzyılda, iki dünya savaşı sonrasında insan haklarına, evrensel ve uluslararası hukuka saygı, devletlerarası ilişkiler gündemine girmişken Kissinger’in bu ilkeleri izlediği dış politikada gözetmemesi, hakkında yapılan eleştirilerin başında gelmektedir.

Kissinger, önceleri Harvard Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler uzmanı, akademisyen olarak yazılarında, sonra da Dışişleri Bakanı olarak dış politikanın barışı korumak, bunun için de uluslararası kuvvet dengesininin ABD aleyhine bozulmamasını sağlamak olduğunu savunmuş. Özellikle nükleer çağda, iki ideolojik kampa bölünmüş uluslararası konjonktürde, ABD’nin dış politikasının bu hedeflere yoğunlaşması gerektiğini savunmuştur.

‘70li yıllara damgasını vuran ABD’nin Çin açılımı, Sovyetler Birliği ile detant, Kissinger’in dış politikasının önde gelen başarılarıdır.

İki komünist rejim, Çin ile Sovyetler Birliği, arasındaki görüş ayrılıklarından yararlanarak, Çin’e yönelik açılım, bu ülke ile yıllardır süregelen husumeti sonlandırmış, ABD’nin o yıllardaki başlıca rakibi olan Sovyetler Birliği karşısındaki konumunu güçlendirmiş ve Moskova ile detantın, yani yumuşamanın koşullarını kolaylaştırmıştır. bu yumuşama süreci, Sovyetler Birliği ile orta menzilli nükleer silahlar ve NATO ile Varşova Paktı arasında konvansiyonel silahların indirimi konularında başlatılan görüşmelerle desteklenmiş, düzenli zirve toplantıları ile yürütülmüştür. Günümüzde Çin ile Rusya’nın ABD’ye karşı giderek güçlenen iş birliği ve bunun Batı için yol açtığı sorunlar, Kissinger’ın siyasetinin önemini hatırlatmaktadır.

Kissinger, bu açılımları NATO ve diğer müttefikleri (Japonya, Güney Kore, Avusturalya ve Yeni Zelanda) ile eşgüdüm içinde yürütmeye özen göstermiş, ABD’nin müttefikleriyle dayanışmasını korumasının uluslararası kuvvet dengesinin kendi lehine kalması için gerekli görmüştür.

Kissinger’in Türk-Amerikan ilişkilerine bakışını da bu genel yaklaşımı belirlemiştir. Ancak, Türkiye’nin NATO’nun önde gelen üyelerinden biri olduğu algısıyla ikili ilişkileri ve askeri iş birliğini sorunsuz sürdürme çabası, Kissinger’ın iktidar döneminde Kıbrıs sorunu ve Türk-Yunan uyuşmazlıkları nedeniyle ciddi sınavlardan geçmiştir.

1974 yazında, Kıbrıs’ta önce Yunan Cuntası ile Makarios’un başında olduğu Rum yönetiminin devrilmesi ve sonra 20 Temmuz’da bizim askeri müdahelemiz sırasında, New York’ta Birleşmiş Milletler (BM) delegasyonumuzun üyesiydim. Amerikan delegasyonu ile gerek Daimi Temsilciler Osman Olcay ve John Scali gerek ilgili memurlar olarak benim Amerikalı karşıtım arasındaki görüşmelerde bize ısrarla söylenen, ABD’nin Kıbrıs’taki gelişmeler yüzünden Türkiye ile Yunanistan arasından bir çatışmanın çıkmamaması için elinden geleni yapacağı, zira, böyle bir çatışmanın NATO’nun güneydoğu kanadının çökmesi olacağı ve Amerika’nın “hayati” çıkarlarına zarar vereceği idi. 14 Ağustos’ta ikinci harekatımız başladığı günün akşam üstü delegasyonumuza gelen ABD daimi temsilcisi Scali, benim de bulunduğum görüşmede, Osman Bey’e, ABD’nin ikinci harekatın nedenlerini anladığını, Türk ordusunun çıkarmanın yapıldığı Girne ile Lefkoşa’nın Türk kesimi arasındaki dar bölge ile sınırlı kalmasının sakıncalarını gördüklerini, nitekim, Ada’da 20 Temmuz’dan sonra, Rumların Limasol, Magosa ve Lefke’de Türklere yaptıkları saldırıları bildiklerini ancak Yunanistan’da cuntanın çökmesi, sivil yönetimin iş başına gelmesi ile özellikle Batı Avrupa’da Yunan tarafına destek eğilimlerinin güçlenmekte olduğu, bu bakımdan ikinci harekatımızın Kıbrıs’taki somut hedeflerini ve bunlara ulaşmak için gerekli süreyi bilmek istediklerini, zira ikinci harekatın hedefleri gerçekleşinceye kadar Güvenlik Konseyi’nden ateşkes kararı çıkmasını geciktirmeye çalışacaklarını, bu hususu Kissinger’in meslektaşı Turan Güneş ile konuştuğunu ve iki bakanın New York’taki delegasyonların eşgüdüm içinde olmasında mutabık kaldıklarını bildirdi.

Scali’nin delegasyonumuzu ziyaretinde bize henüz Ankara’dan bu yönde bilgi gelmemişti. Osman Bey, önce Turan Güneş’i aradı, ulaşamayınca, Başbakan Ecevit ile konuşmayı denedi. Bir saat kadar sonra Turan Güneş Osman Beyi arayarak, Scali’nin söylediklerini doğruladı. Harekatımızın hedeflerinin kısa bir şifre ile gönderilmekte olduğunu, ancak henüz başında olduğumuz harekat hakkında bilgi paylaşmanın erken olduğunu, gidişata göre, bize talimat vereceklerini belirtti.

Heyecan içinde delegasyonun haberleşme bölümüne girdim. İlgili memurumuzu Osman Bey’e bir satırlık mesajı açmış, getirmeye hazırlanırken buldum. “Doğu’da limanı dahil, Magosa; Batı’da eski Türk kasabası Lefke” yazıyordu.

15 ve 16 Ağustos günleri Güvenlik Konseyi, Kıbrıs konusunda sürekli toplantı halindeydi. Osman Bey, ateşkes kararını geciktirmek için, kendisine hazırladığımız notları kullanarak, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşu, iki toplumlu özellikleri, 1963 sonunda Rumların ortak Cumhuriyeti yıkışları ve müdahalemize kadar Türklere uyguladıkları baskıları uzun uzun anlatan konuşmalar yapıyordu. Rumlar ve yeni Yunan delegasyonu, Fransa’nın da desteği ile, bir an önce Konseyin ateşkes kararı almasını istiyor, Osman Bey’ın uzun konuşamalarını keserek, müzakerenin sonlandırılması çağrısı yapıyorlardı. ABD delegasyonu da sık sık temas ederek, ateşkes için bizden bilgi istiyordu. 16 Ağustos'un geç saatlerinde, Turan Güneş, Osman Beyi aradı ve Kissinger’in ısrarı üzerine 18 Ağustos’ta ateşkesi kabul edeceğimizi, ABD delegasyonuna da, harekatın hedefleri hakkında bilgilendirebileceğimizi bildirdi. Osman Bey ile ABD delegasyonuna gittik 17 Ağustos sabahı. Görüşmede, ateşkes kararının aynı gün akşamüstü Güvenlik Konseyinde kabulü ve uygulanmasının, Kıbrıs ile saat farkı nedeniyle, 18 Ağustos’a kalacağı hususunda mutabık kalındı.

Kıbrıs’ta ateşkes kararı, ABD’nin desteğiyle, Güvenlik Konseyi'nden Türkiye’nin ikinci harekat hedefleri gerçekleştikten sonra çıktı.

1974 Eylül ayında Dışişleri Bakanı Turan Güneş, BM Genel Kurul toplantılarına katılmak için New York’a geldi. Delegasyonumuz mensupları ile yaptığı toplantıda, Kissinger’in kendisine, Kıbrıs sorununu çıkaranın Makarios olduğunu, İngiltere’nin katkılarıyla, 1960 yılında Ada’da Türkiye ile Yunanistan arasında dengeyi sağlayan bir çözüme varıldığını, bu dengeyi Makarios’un bozduğunu, yönetimi tek başına ele geçirdikten sonra da bazı davranışlarıyla Batı için “nuisance” olduğunu, buna rağmen Yunan darbesinden İngilizlerin yardımı ile kaçıp kurtulduğunu söylediğini nakletti.

Kissinger’in Türkiye’yi destekleyen yaklaşımına iki yıl sonra, Ağustos 1976’da, Yunanistan ile aramızdaki Ege uyuşmazlığı bağlamında yeniden tanık oldum. Yunanistan’ın Ege Denizi'nde, karasularının ötesinde, kıta sahanlığında sismik araştırmaya girişmesi üzerine Türkiye’nin de Ege’de benzer faaliyete başlaması, Yunan Hükümetini 10 Ağustos’ta hem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine (BMGK) hem de Uluslararası Adalet Divanı'na başvurmaya sevketti.

Kissinger, Türk ve Yunan meslektaşlarını New York’a davet ederek, BMGK’nin gerek müzakere gerek kabul edilecek karar sürecine adeta el koydu. Kissinger, çalışmalarına İhsan Sabri Çağlayangil ve Yunanistan Dışişleri Bakanları ile ayrı ayrı görüşmeler yaparak başladı. Başka bir yazıda anlattığım Çağlayangil ile görüşmeye, Daimi Temsilcimiz İlter Türkmen, Dışişleri Siyasi İşler Genel Müdürü Necdet Tezel ile tercüman olarak ben katıldım. Kissinger, Türkiye ile Yunanistan arasında çıkacak bir çatışmanın NATO’nun güneydoğu kanadının çökmesi olacağını, ABD’nin hayati çıkarlarını ilgilendiren böyle bir senaryoyu önlemeye kararlı olduklarını, gerekirse, Akdeniz’deki Amerikan 6. Filosunu Ege’ye konuşlandırarak, Türk ve Yunan güçlerini birbirlerinden ayılabileceklerini söyledikten sonra, uyuşmazlığın çözümü konusunda Türkiye’nin görüşlerini almak istediğini belirtti. Çağlayangil, Ege’deki uyuşmazlık konularını Yunanistan ile ikili müzakereler yoluyla hakkaniyete uygun biçimde çözümlemeye hazır olduğumuzu ancak Yunanistan’ın tek taraflı davranışlara son vererek, Ege’de kriz çıkarmaktan vazgeçmesi gerektiğini anlattı. Görüşlerimizi not ettiğini söyleyen Kissinger, Yunan meslektaşı Bitsios’tan sonra, BMGK’nin Ağustos ayı başkanlığını yürüten İngiltere’nin Dışişleri Bakanı ve BMGK’nın daimi üyesi, NATO müttefikimiz Fransa Dışişleri Bakanı ile temas edeceğini, bizle daha sonra yeniden temas edeceklerini belirterek ayrıldı.

İki gün sonra, ABD’nin BM Daimi Temsilcisi William Scranton, İlter Bey'i delegasyonumuzda ziyarete geldi. Kissinger’in yaptığı görüşmelerle ABD, İngiltere ve Fransa’nın ortak çalışmasıyla bir BMGK karar tasarısı hazırlandığını, tasarıyı sadece dönem başkanı olarak İngiltere’nin resmen sunacağını, böylece Konsey’de Sovyetler Birliği ve Çin’in muhalefetine yol açmamayı düşündüklerini bildirdi. Scranton, Kissinger’in ve Çağlayangil’in kendisine belirttiği görüşleri olumlu bulduğunu, bu doğrultuda hazırlanan tasarının Ege sorunlarının çözümü için iki ülkenin müzakerelere başlamaya daveti ve bölgede gerginliğe yol açacak tek taraflı hareketlerden kaçınmayı öngören moratoryumu kabul etmeleri çağrısı yapılacağını bildirdi. İlter Bey, bu bilgileri almaktan memnun olduğumuzu, tabiatıyla tasarı metnini inceledikten sonra olabilecek görüşlerimizi konuşabileceğimizi söyledi.

ABD Büyükelçisinden aldığımız bu bilgiler bizi çok memnun etmişti. Ancak tasarının resmen BMGK’ye sunulması umduğumuz kadar hızlı olmadı. Dönem başkanı İngiltere’nin delegasyonunda Konsey işlerini yürüten diplomatı David Logan ile Konsey’de 1974 Kıbrıs müzakereleri sırasında iyi arkadaş olmuştuk. Daha önce Ankara ve İstanbul’da görev yapmış olan David (ilerleyen yıllarda Ankara’ya Büyükelçi olarak dönecekti) ile Ağustos ayının o hareketli günlerinde sıkça temas halindeydik. Karar tasarısına Yunanlıların itiraz ettiklerini bildiren David özetle şu bilgileri paylaştı:

“Yunanlılar Ege’de Türkiye ile uyumazlığın kıta sahanlığı sınırlandırmasından ibaret olduğunu ve en uygun çözümünün uluslararası yargı yoluyla olacağını söylüyorlar. Yargının vereceği kararı,hükümetin Yunan toplumuna kabul ettirmesinin daha kolay olacağında ısrarlılar. Türkiye ile ikili müzakerelerde anlaşma için gereken uzlaşıları kabul edecek bir Yunan Hükümetinin iş başında kalamayacağını vurguluyorlar. Onun için ikili müzakere yöntemine mevcut veya başka bir Yunan Hükümeti yanaşmak istemeyeceğini bidiriyorlar.”

Yunanlıların bu görüşleri kabul görmedi. ABD, iki NATO üyesinin aralarındaki uyuşmazlıkları ikili müzakereler yoluyla çözmeleri gerektiği yolundaki tutumunu sürdürdü. Yunan heyeti, hiç olmazsa, BMGK karar tasarısının oylanmasının ertelenmesini, böylece Uluslararası Adalet Divanı'na yaptıkları başvurunun sonucunun beklenmesini talep etti. ABD ve Fransa, yaptıkları değerlendirmeye göre; Divan'a yapılan başvurunun kabul şansı bulunmadığını, onun için Divan kararının BMGK çalışmalarına bir katkısı olmayacağını bizzat Başbakan Karamanlis’e bildirdiler. Yunanistan’ın itirazlarını yumuşatmak için karar tasarısına Türkiye ve Yunanistan’ı Ege’deki görüş ayrılıkları üzerinde doğrudan müzakerelere başlamaya, bu müzakerelerde çözümlere varılması için elllerinden gelen çabayı harcamaya ve müzakere sürecini olumsuz etkileyecek tek taraflı davranışlardan kaçınmaya davetten sonra artakalabilecek hukuki farklılıkların giderilmesi için uluslararası yargının yapabileceği katkıyı göz önünde bulundurma çağrısı yapan bir paragraf eklediler.

Bu haliyle tasarı 25 Ağustos 1976 tarihinde Konsey’de kabul edildi. ABD’nin ve onun ön ayak olmasıyla İngiltere ve Fransa’nın desteği ile çıkan 395 sayılı karar büyük ölçüde Türkiye’nin görüşlerini yansıtıyordu.

Ege uyuşmazlıklarını ikili müzakereler yoluyla çözümleme çabaları bugüne kadar sonuç vermedi. Ama kararda yer alan ve Ege’de tek taraflı eylem ve davranışlardan kaçınma çağrısına, Yunan tarafının iki kısa süreli ihlali dışında uyulması sayesinde barış ve sükunetin korunmasını sağladı. Bu çağrı, kıta sahanlığında tek taraflı araştırma yapmaması, daha da önemlisi Yunanistan’ın altı mil olan karasularını uzatma girişimine kalkışmaması için BMGK’nın uyarısı niteliğindeydi.

Türk-Yunan ilişkilerinde günümüzde başlayan olumlu ortamın hareket noktası da yine Ege’de moratoryuma karşılıklı olarak uyulmasının teyiti olmaktadır. Yapılmış araştırmaların Ege Denizi'nde enerji kaynaklarının mevcudiyeti yolunda ipuçları vermemiş olması, moratoryuma karşılıklı saygıyı da kolaylaştırmaktadır.

BMGK’da elde ettiğimiz olumlu sonuç, Yunanistan’ın paralel başvuru yaptığı Uluslararası Adalet Mahkemesi'nin 11 Eylül 1976’da verdiği karar ile de desteklendi. Bu kararla, Ege’de Türk ve Yunan karasuları ötesinde kalan deniz alanları her iki ülkenin de hak iddia ettiği “uyuşmazlık bölgesi” (area in dispute) olarak nitelenmekte ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı önerdiği ara tedbir talebi reddedilmekteydi.

Ege uyuşmazlığında Türkiye’nin görüşlerini yansıtan BMGK 395 sayılı kararın önemi yıllar sonra bugün de geçerliliğini korumaktadır. Bu başarılı sonucun alınmasında Kissinger’in ilk elden tanık olduğum, kilit rol ve desteğini tarihe not düşmek amacıyla anlatmaya çalıştım.

Daryal Batıbay kimdir?

Emekli büyükelçi. 1946 Bursa doğumlu. Robert Kolej, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Princeton University Woodrow Wilson School of Public and International Affairs (Masters) mezunu. 1969-2011 Dışişleri Bakanlığı meslek memuru (Birleşmiş Milletler New York, ve NATO Daimi Temsilcilikleri, Moskova ve Washington büyükelçiliklerindeki görevlerinin yanı sıra Zagreb, Pekin Büyükelçisi ve Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi (Büyükelçi), Ankara'da Bakan Özel Danışmanı, Başbakan Başdanışmanı, Daire Başkanı, Çok Taraflı İşler Genel Müdürü olarak görev yaptı. 1991-94 ve 2000-2004 yıllarında Ankara ODTÜ'de ders verdi. Sümbül Batıbay ile evli.

Yazarın Diğer Yazıları

İsrail'i yargılayan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kuruluşuna Türkiye neden ve nasıl taraf olmadı?

"Bakanlığa dönerken, arabada İsmail Cem’e askeri makamların konuyu tartışmaya dahi yanaşmadıklarını, bu durumda, konunun Başbakan Ecevit’e arz edilmesini ve nihai talimatın ondan alınmasını telkin ettim. İsmail Cem 'Sayın Başbakan askeri makamların uygun bulmadığı bir öneriyi desteklemez' dedi ve bu, ICC konusundaki son cümle oldu."

"
"