01 Eylül 2023

Enflasyona itinayla ezdirilenler

6,5 milyon memur ile memur emeklilerine uygun görülen zam oranları, resmiyete dökülmemiş bir IMF programına dair egzersiz yapıldığı izlenimini güçlendiriyor. Yarın da çıkıp çalışanlardan fedakarlık istenirse kimse şaşırmasın

Fiyat artışlarını hepimiz görüp tecrübe ediyoruz. Liradaki sıfırlardan biri, gayriresmî olarak uçtu gitti adeta. Biliyorsunuz, Merkez Bankası 2024 yılı enflasyon oranını yüzde 33 olarak tahmin etti. Ekonomiyi yönetenler de  kendilerini atayanların yanlış politikalarıyla yükselmiş enflasyonun tek haneye ineceğini  taahhüt ettiler etmesine ama -haklarını teslim edelim- bunun için verebildikleri en erken tarih, 2026. (Gerçekçi olmaları da uluslararası piyasalarla iyi ilişkilerinden kaynaklanıyor.)

Hal böyleyken üye profilini ağırlıklı olarak Cumhurbaşkanı’nın atadığı Hakem Kurulu, 2024 yılı memur maaşları için ilk ay yüzde 15, ikinci ay yüzde 10 olmak üzere toplam yüzde 25 artış önerdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zam dönemleri sıkça tekrar ettiği “Memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz” iddiası seneye böyle tecelli edecek demek. Şunun altını çizmek lazım: Reel ekonominin döngüsü içinde farklı kesimlerin, kendilerini  kendine özgü metotlarla koruma imkanı bulunurken, çalışan kesim içinde özellikle memurlar ile emeklilerin böyle bir şansı bulunmuyor.

Bu nasıl hesap 

 Dolayısıyla bugün fiilen liradan bir sıfırın gittiği zamana rastlayan bu gülünç zamla, memur ve emeklilerin nasıl yaşayacağının cevabı aranıyor. (Bu yazı yazılırken bunun nasıl bir hesap olduğunu anlayabilen pek kimse yoktu doğrusu. )

Belki Cumhurbaşkanı Erdoğan topluma bir izahta bulunur.

Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yeni ekonomi politikalarıyla ilgili verdikleri mesajların hiçbirinde, çalışanların satın alma gücünü arttıracak bir gelişme veya habere rastlamıyoruz. Bir refah taahhüdü var ama nurlu ufuklar misali, belirsiz bir tarihe ötelenmiş. Burada bir tutarsızlık yok aslında zira faiz artımının, rezerv arttırma gayretinin, iktidarın mutlu eden büyüme oranının , Orta Vadeli Program’ı (OVP) konu alan açıklama ve gelişmelerin çalışan kesime herhangi bir faydası yok. Bir ümitle beklenen maaş artışı için de adeta hakaret eder gibi bir oranın, ilan edilmesi, arka planda farklı gelişmelerin olduğunu haber veriyor. Belki şifahi bir söz verme.

El atılacak en kolay yer 

İktidarın hastane, yol köprü üstünden seçmene caka sattığı Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinin mecbur kıldığı ödemeler öylesine güçlü ve bağlayıcı sözleşmelerle garanti altına alınmış durumda ki. Ne bu yüklü  ödemelerin tutarı ve vadesiyle ilgili bütçede herhangi bir manevra alanı yaratılabiliyor ne de böyle bir irade mevcut.

Ne kalıyor geriye? Tabii ki en rahat el atılabilen, oranıyla miktarıyla oynanabilen maaşlar. Yanı sıra kesinleşmiş bir anlaşma olmasa da IMF’ye ve küresel sermayenin diğer önemli aktörlerine onların istediği manada iyi görünmek ve “aferin” almak da bu tip kemer sıkma adımlarıyla mümkün olacak anlaşılan. Eski ama iş yapan bir formül.

6,5 milyon memur ile memur emeklilerine uygun görülen zam oranları, resmiyete dökülmemiş bir IMF programına dair egzersiz yapıldığı izlenimini güçlendiriyor. Yarın da çıkıp çalışanlardan fedakarlık istenirse kimse şaşırmasın. OVP hazırlıklarının sürdüğü şu günlerde ekonomi yönetimi, memura reva görülen yoksulluk sınırının çok altındaki bu zam oranını, makro çerçeve içinde enflasyonu düşürme hedefine gerekçe olarak sunabilir.

Tek soru: Bütçeyi her bakımdan bozan ve adresi müteahhitlik şirketleri ve finans kuruluşları olan aşırı harcamaların bedelini neden çalışan ve emekli ödesin?

Çiğdem Toker kimdir?

Çiğdem Toker, Diyarbakır'da doğdu. Denizli Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe üniversite öğrencisiyken Anka Ajansı'nda başladı. Günaydın, Ankara Ulus gazetelerinde, Nokta dergisinde stajlar yaptı.

Anadolu Ajansı'nın sınavlarını (1988) kazanarak, adliye, Devlet Güvenlik mahkemeleri (DGM), yüksek yargı muhabiri olarak çalıştı. 1990-1993 yıllarında haftalık Ekonomik Panorama dergisinde; sonrasında da kesintisiz 15 yıl Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda ekonomi muhabiri olarak görev yaptı. Burada maliye, vergi, özelleştirme, enerji, rekabet politikalarını izledi. 1994 ve 2001 ekonomik krizlerini, IMF ile ilişkileri, kriz kapsamında çıkarılan kanunların TBMM'deki yasama süreçlerini haberleştirdi. Çeşitli ülkelerde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası toplantıları muhabir olarak takip etti.

Habertürk gazetesinin ilk Ankara temsilcisi olarak gazetenin Ankara bürosunu kurdu. İstifa ederek ayrıldı. İnternet gazetesi T24'ün ilk yayınlarında OECD'nin "Futbolda Kara Para Aklama" raporunu konu alan dizi yazısıyla yer aldı. Köşe yazarı ve Ankara Temsilcisi olarak çalıştığı Akşam gazetesinden, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'nun (TMSF) el koyma sürecinde kendi isteğiyle ayrıldı.

2013-2018 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Gazetenin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı yönetimi değiştikten sonra kendi isteğiyle ayrıldı. 2018'de katıldığı Sözcü gazetesindeki yazılarına 2022 Kasım ayında 'küçülme' gerekçesiyle son verildi. Fox TV kanalında yayımlanan "Orta Sayfa" adlı haber programında yorumcu olarak yer alıyor.

Eleştirel finans haberciliği olarak da tanımlanan yazıları hakkında kimileri astronomik, çok sayıda manevi tazminat davası açıldı. Konusu bir imar haberi olan yazısı hakkında hapis cezası istemiyle yargılandı. Kamu ihaleleri ve şirketleri konu alan çok sayıda yazısı da Sulh Ceza hâkimlikleri kararlarıyla erişime engellendi.

Kitapları

- Adım da Benimle Beraber Büyüdü- Abdüllatif Şener, Doğan Kitap, 2008

- "Türkiye'de Sağlıkta Kamu Özel Ortaklığı - Şehir Hastaneleri" kitabına makale katkısı, İletişim Yayınları, 2018

- Kamu İhalelerinde Olağan İşler - Tekin Yayınevi, 2019

Ödülleri

- İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi "En Başarılı İktisat Muhabiri Ödülü" (1995)

- Sabah Gazetesi "Muammer Yaşar Bostancı Haber Yarışması Büyük Ödülü" (1997)

- Türkiye Ziraat Odaları Birliği "Basında Tarım Ödülü" (2000)

- Milliyet Gazetesi "Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü" – "Taksiyarhis'in Zehra Teyzesi" başlıklı röportaj (2001)

- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti-TGC "Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü" |"Evcil'in Dönüşü" dosyası – (2005)

- European Press Prize "The Mystery of the Secret Funds" – "Yorumcu Ödülü"nde kısa liste (2015)

- Halkevleri "Basın Ödülü" (2016)

- Uluslararası Şeffaflık Derneği Ödülü (2016)

- İstanbul Tabip Odası "Basında Sağlık Ödülü" (2016, 2018 ve 2019)

- TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi "Emre Madran Koruma Ödülü" (2017 ve 2019)

- Eskişehir - Bilecik Tabip Odası "Halk Sağlığı Ödülü" (2017)

- ÇGD "Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü" (2017)

- ÇGD Bursa Şubesi "Meslekte Dayanışma Ödülü" (2018)

- Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü "Uluslararası Cesaret Ödülü - Kısa liste" (2018)

- Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü – "Kamu İhalelerinde 21/b Usulü" dosyası-(2018)

- Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği "Önder Kadınlar Ödülü" (2019)

- Rekabet Derneği "Adil Rekabete Katkı Ödülü" (2019)

- TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası "Hasan Balıkçı Onur Ödülü" (2020)

- Halkevleri Dayanışma Ödülü (2020

- Ankara Tabip Odası – "Şehir hastanelerinin ekonomi politiğini tüm gerçekliğiyle ortaya koyarak kamuya ve sağlık çalışanlarına etkilerini görünür kılan haberleri" nedeniyle (2021)

- TMMOB Şehir Plancıları Odası - Kent Planlama Basın Ödülü (2021)

- İzmir Gazeteciler Cemiyeti "Hasan Tahsin Basın Özgürlüğü Ödülü" (2021)

- SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği "Yılın Kadınları" Ödülü (2021)

- Alanya Gazeteciler Cemiyeti - Ulusal Basında Yılın Gazetecisi Ödülü (2021)

Yazarın Diğer Yazıları

Yargıya saygılı bir TÜİK aranıyor

Yeni Anayasa konusunda, TÜİK'in bilgi karartmasından, yargı kararına uymamasından zerre rahatsızlık duymayan bir iktidar partisinin ardına düşülür mü?

Kamu tasarrufunda farkı ne yaratacak?

Ne temsil, tören harcamalarında ne kırtasiyede ne araç kiralamalarında tasarruf sağlanmış değil. Peki bundan sonra ne değişecek de kendilerinden tasarruf beklenen bürokrasi bu plana sadık kalacak?

"Zarar"ın kıyısında dolaşmak

Olağanüstü dönemlerde merkez bankalarının zarar açıklamasının "geçici ve istisnai" olduğunu kabul etsek bile bu tez ve bu tablodaki inandırıcılık, kaçınılmaz olarak, zararın ardındaki politikanın kimler için ve hangi talimatla üretildiği sorusunda düğümlenmektedir