Bilindiği üzere uzun bir süredir Kürdistan Bölgesi Hükümeti ile Bağdat arasında başta petrol anlaşmaları, bütçe, sorunlu bölgeler ve güvenlik konularına ilişkin sürdürülen müzakerelerde bir sonuca varılamaması, Hewler ile Bağdat’ı önemli bir yol ayrımına getirmişti.
Geçtiğimiz Haziran ayında İŞİD’in Musul’u ele geçirerek Bağdat yakınlarına kadar beklenmeyen ilerleyişi bir anda bölgedeki siyasal dengeleri alt üst etti. Peşmerge güçleri, Irak ordusunun İŞİD karşında terk ettiği, Bağdat’ın idaresi altında olan Kürdistan topraklarından Kerkük, Şengal ve Xaneqin’i denetimleri altına aldılar.
İŞİD’in Haziran’ın ilk günlerinde Musul’u ele geçirmesi ardından Irak için geçerli tanım “Irak, artık dünkü Irak değildir” olmuştu. İŞİD’in ilerleyişi doğrudan ve dolaylı olarak Kürtlerin lehine sonuçlar doğurdu. Yıllardır Bağdat hükümetinin sürüncemede bırakmış olduğu 140. Madde fiilen hayata geçti. Kerkük petrollerinin denetimini ele alan Kürdistan Bölgesi Hükümeti, Kerkük petrollerini kendi denetimdeki petrol boru hattına bağladı.
Hewler ile Bağdat arasında fiili coğrafik ve siyasal olarak yeni bir güç ve yeni bir sınır oluştu. Bu yeni oluşum, Kürdistan Hükümeti’nin uzun bir süredir dillendirdiği bağımsızlık taleplerini hızlandırdı ve uluslararası düzeyde karşılık bulmaya başladı.
Kürdistan parlamentosunda bağımsızlık ve referandum için komisyonlar kurulması görüşmeleri ardından, İran başta olmak üzere Bağdat, Mısır, Filistinliler ve milliyetçi Arap çevreleri bu konuda tehdit vari beyanlarda bulunmaya başladılar.
Aynı dönemde yedi, sekiz aydır merkezi Bağdat hükümetinin ambargosu altında ekonomik bir kriz yaşayan Kürdistan Bölgesi Hükümeti, Ceyhan üzerinden uluslararası piyasalara kendi petrolünü satmaya başladı. Bu olay, başlı başına bölgesel ve küresel güçler arasında tartışma ve kamplaşmalara neden oldu.
Musul ve çevresinin İŞİD tarafından ele geçirilmesinden sonra, Kürdistan Hükümeti temsilcileri başta ABD olmak üzere Avrupa ve bölge devletlerinden Kürdistan’ın olası bağımsızlık ilanına diplomatik destek arayışına başladılar. Ayrıca, Kürdistan’a yönelik muhtemel İŞİD saldırılarına karşı da askeri mühimmat talebinde bulundular.
Bu arada İsrailli yetkililerin “Bağımsız Kürdistan’ın zamanı geldi” açıklamalarından kısa bir süre sonra Hamas, İsrail’e yönelik roket saldırıları başlattı. İsrail ise, Hamas hedeflerine karşı geniş kapsamlı bir askeri operasyona girişti. Musul’da Irak ordusundan ağır silahlar ele geçirmiş olan İŞİD, Batı Kürdistan’da Kobani’de YPG güçlerine karşı geniş bir saldırı başlatarak, Türkiye hududuna ulaşmaya çalıştı.
İŞİD’in Musul ve çevresini işgali ardından kaçan on binlerce Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni, Süryani, Yezidi ve Şebek’i saldırı ve katliamlardan koruma, insani yardım çabaları, Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin siyasal ve askeri alanda bölgede ve uluslararası kamuoyu önünde itibarını, güvenilirliğini arttırdı, pekiştirdi.
Kırılma noktası Şengal
Ta ki bu siyasi ve askeri prestij, İŞİD çetelerinin Şengal’i (Sincar) ele geçirip bayraklarını kent merkezine dikmesine kadar tereddütsüz devam etti. İŞİD’in Şengal’i ele geçirmesi ve Yezidi toplumuna karşı gerçekleştirdiği hunharca saldırılar karşısında, peşmerge güçlerinin beklenen düzeyde direnişi ve karşı koyuşu gerçekleştirmemesi, başta Kürt halkı olmak üzere uluslararası düzeyde hayal kırıklığı ve üzüntüye yol açtı.
Oysa İŞİD’in bir şekilde Güney Kürdistan’a saldıracağı, özellikle Kerkük ve civarının hedef alınacağı tahmin ediliyordu. Buna karşın ise peşmerge, Kürdistan sınırlarını korumak üzere teyakkuzdaydı.
ABD’nin tavrına rağmen Kürdistan petrolünün dünyaya satışını gerçekleştiren, Bağdat ile ipleri koparan, bağımsız Kürdistan için referandum yapacağını açıklayan Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin eli bir anda oldukça zayıfladı.
Gündem, Güney Kürdistan’ın statüsünün genişletilmesi, olası bağımsızlık talebinin tartışılmasından çok, Kürdistan’ın elde ettiği mevcut kazanımların korunmasına yönelik bir pozisyona evirildi.
Son saldırılar ardından İngiltere, güvenlik gerekçesiyle vatandaşlarının Kürdistan’dan ayrılmaları çağrısı yaparken, yabancı petrol şirketleri ise petrol kuyuları çevresindeki güvenlik birimlerini arttırdılar.
İŞİD’in Kürdistan’a saldırılıları nedeniyle, Irak’ın siyasal ve ekonomik açıdan istikrarlı, güvenli bölgesi olarak tanımlanan Kürdistan’ın bu statüsü tartışmalı hale gelmiş oldu. Enerji kaynaklarının çıkarımı ve pazarlanmasında birinci planda gelen “güvenlikli bölge” tanımı, Kürdistan için ortadan kaldırmakla yüz yüze kaldı. Son günlerde Kürdistan’da yaşanan gelişmeler Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin bağımsız veya konfedere devlet talebini gündemin dışına itti.
Kerkük, Şengal ve Xaneqin Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin idari ve coğrafik denetimine geçmesi ardından başta bu kentlerin Bağdat ve İŞİD’e karşı nasıl elde tutulacağı en önemli sorun olarak duruyor. Bunun yanında ekonomik ve sosyal hizmetler açısında bu bölgelerin Kürdistan’ın diğer bölgeleriyle aynı standartta çıkarılması hükümetin acil çözmesi gereken sorunların başında geliyor.
Şu an için ne Bağdat’ın ne Washington’un ne de Hewler’in “Irak’ın yeniden reorganizasyonu” konusunda ortak bir konsensüs içinde olmadıkları net olarak biliniyor. Ayrıca İŞİD çetelerinin saldırılarına kadar Bağdat ile Hewler arasında devam eden tartışma ve karşılıklı restleşmeler, makasın son uç noktaya kadar açılmasına neden olmuştu. Şu an ise her iki taraf İŞİD’e karşı askeri alanda koordineli hareket ettikleri açıklamalarını yapmaya başladılar. Yani açılan makas zorunlu olarak Bağdat ve Hewler’in iradeleri dışında kapanmaya başladı.
ABD ise düne kadar Bağdat ile Hewler arasında çok da sözü dinlenmeyen arabuluculuk rolünü sürdürüyordu. Özellikle Kürdistan Hükümeti’nin ABD’ye rağmen Kürdistan petrolünün uluslararası piyasaya ihracatı konusunda Türkiye ile yapmış olduğu anlaşma, Kürdistan hükümetinin ne kadar ABD’nin etki alanında olduğu veya olmadığı, sözünü ne kadar dinlediğini göstermesi açısından bir ölçekti.
Bağdat ve Hewler’in mevcut askeri güçleri ile İŞİD’e karşı koyamamaları, ABD’nin hava ve istihbarat yardımına ihtiyaç duymaları, her iki merkez üzerinde ABD’nin etkisinin tekrardan artmasıyla sonuçlandı. Yani, ABD’nin kendi Irak planını Bağdat ve Hewler’e dayatacağı ve tarafların bu plan üzerinde uzlaşmaya çalışmalarını isteyeceği bu saatten sonra pek te uzak bir ihtimal gözükmüyor.
Barack Obama, Irak’ta tüm kesimleri temsilini kapsayan bir sistemi ABD’nin “yeni Irak Planı” olarak desteklediklerini açıkladı. Şiilerin Irak’ın bütünlüğünden yana oldukları biliniyor. Sünni kesimi kimlerin temsil ettiği veya edeceği henüz tam olarak ortaya çıkmadığı için bu plana yaklaşımlarının nasıl olacakları bilinmese de, Şiilerle aynı tavrı koyacakları uzak bir ihtimal değil. ABD’nin İkinci Başkan Yardımcısı Joe Biden ait “Biden planı” olarak adlandırılan Irak’ın üç parçaya bölünerek birliğini sağlama siyasetini Obama sonunda zımnen kabul etmiş gözüküyor.
Kürdistanlı yetkililer ise, Irak’taki federe sistemin sorunların çözümünde yeterli olmadığı, var olan sistemin çöktüğü, konfedere bir Irak’ın ise uzatmaları oynamaktan başka bir çözüm olmadığını söylüyorlar. Bu açıdan Kürdistan’ın bağımsızlığının sorunların çözümü için yegane yol olduğunu savunuyorlar. Ne yazık ki, Kürdistan Hükümeti’nin bağımsızlık yolunda atmak istediği adımlara ne kadar hazır olup olmadığı, son Şengal saldırısı ardından tartışılır hale geldi.
Örneğin, yıllar önce KDP ve YNK peşmergeleri Kürdistan Bölgesi Hükümeti bünyesinde Peşmerge Bakanlığı altında birleştirilmişti. Basında çıkan haberlerde “KDP ve YNK peşmergeleri” vurguları, peşmergenin tek bir emir komuta merkezinden değil de, parti merkezlerinden yönetildiği intibaını veriyor. Devlet olma yolunda bir yapının bütün kurumlarıyla kendi içinde homojen bir yapıya kavuşmadan ileri süreceği talepler, ister istemez kamuoyunda bu tür soru işaretlerinin doğmasına neden oluyor.
Şu an ki konjoktür açısından Şengal’in kaybedilmesi, Kürtlerin elini başta Bağdat olmak üzere ABD, Türkiye ve İran’a karşı zayıflattı. Uluslararası düzeyde ise zihinlerde var olan ekonomik, siyasi ve askeri olarak güçlü Kürdistan resminin yerini, askeri ve humaniter yardıma ihtiyaç duyan bir Kürdistan aldı.
Bu resim, bölgede Güney Kürdistan’ın ekonomik ve siyasal alanda stratejik önemini kaybettirmedi ama bir aktör olarak rolünü zayıflattı. Bunun aşılması Kürdistanlı siyasal güçlerin ulusal birliklerini hayatın her alanında gerçekleştirmeleri, ulusal ve demokratik alanda kurumsallaşmaları ile aşılabilir.
@cetin_ceko