Malum, yarın 4+4+4 eğitim sisteminin ilk günü ve yoğun tartışmalar arasında 60 aydan başlayarak 84 aya kadar olan yüzbinlerce sabi, sübyan mektebe başlatacak.
Tanzimattan günümüze onlarca eğitim reformu gerçekleştiren memleketimiz, her seferinde olduğu gibi bu değişim sürecinde de yoğun tartışmalar yaşadı, yaşıyor. Tüm bu tartışmaların dışında bir eğitimci olarak ben, herkesin hayatında unutulmaz bir anı bırakan okulun ilk gününün aslında bir travma olduğuna çokça şahit olmuşumdur. Bu nedenle çoğumuzun hayatında unutulmaz bir anı olarak okulun ilk günü hafızalarımızda yer etmiştir.
Bu travmayı yumuşatmak, çocuğu eğitime ve aileden ayrı kalmaya hazırlamak için günümüzde pekçok uzman değişik önerilerde bulunuyorlar. Ancak günümüzden 150 yıl önce de çocuklar okula başlarken "ilk gün sendromu" yaşıyorlardı ve bu sendromu atlatıp okula daha bir istekle gitmeleri için bazı şenlikler düzenleniyordu. İşte bu eğlenceli ritüele Amin Alayı denirdi.
Amin alayı denilen ritüel dini olmaktan çok eğlence yanı ağır basan bir organizasyondu. Bu özel törenin amacı çocukları okumaya ve okula teşvik etmek ve ailelerin de çocuklarını okula yollamalarını sağlamaktı. Önce İstanbul'da başlayan bu gelenek zamanla diğer kentlere de yayılmıştı. Ancak esas yaygınlığı Tanzimat'tan sonra olmuştur.
Okula başlamayı bir bayram havasına sokmak için yapılan Amin Alayı için ilk gün evlerde temizlikler yapılır, yemekler pişirilir ve eve yakınlar akrabalar davet edilirdi. İkinci gün çocuk hamama götürülür, daha sonra alışverişe çıkılır ve çocuk tepeden tırnağa giydirilirdi. Kitaplarını taşıması için cüz keseleri, elifba (alfabe), rahle, minder gibi okul için gereken malzemeler tedarik edilirdi. Üçüncü gün ise yeni alınan giysilerle Türbe ziyaretleri yapılırdı. Bu ziyaretlerin merkezi Eyüp Sultan idi. Bu ziyaretlerden sonra nihayet Amin Alayı denilen geçit töreni başlardı.
Genellikle Perşembe ya da Pazartesi yapılan bu ritüelde öncelikle çocuğun başlayacağı Sıbyan Mektebinin (İlkokul) hocasına haber verilerek davet edilirdi.
Hoca okuldaki diğer öğrencilere haber salarak temiz kıyafetleriyle bu davete icabet etmelerini ister ve böylece çeşitli yaş guruplarındaki çocuklar bu geçit törenine katılırlardı.
Bir midilli ya da fayton kiralanarak okula başlayacak çocuk yeni kıyafetleriyle bindirilirdi. Okulun eski öğrencileri ilahiler okuyarak amin çekerlerdi.
Halk arasında meleklerinde bu günahsız çocukların arasında olduğuna ve onları koruduğuna inanılır ve özellikle yaşlı ve hastalar kafileye karışarak şifa dilerlerdi. Daha varlıklı aileler ilahi okuması için meşhur hafızları çağırarak töreni daha renkli hale getirirlerdi. Alay ilahi ve amin sesleri arasında tüm mahalleyi tavaf ettikten sonra tekrar eve döner, evin kapısına gelince mektebin hocası mektep gülbankını çeker ve hep birlikte eve girilirdi.
Evde bed-i besmele denilen ilk dersi hoca elini öptürdüğü öğrencisine rahlesinin önünde verir ve daha sonra tüm davetlilerle birlikte yemek yenirdi. Tüm bu törenlerin sonunda çocuğun, kendisi için yapılan tüm hazırlıkları görerek çok önemli bir sürecin başladığını farkedip, okula ısınması beklenirdi.
Ancak yukarıda anlattığım tüm bu ritüeller elbette sınıfsaldı ve sadece zengin ailelerin yapabileceği törenlerdi. Elbette bu törenlerle okula başlayan çocukların okullarında ayrıcalıklı bir yeri olurdu. Yoksullar için bir tören söz konusu değildi. Tek tören bu çocukların babaları tarafından kollarından tutuldukları gibi mektebe götürülüp hocanın önüne bırakılmaları ve "eti senin kemiği benim" denmesi olmuştur.
Yoksul çocuklarına psikolojik hazırlık gerekmez, onlar kendilerine dayatılan yaptırımlara boyun eğerler...