31 Mart 2022

Ukrayna'dan İstanbul'a yol gider

Türkiye, uzun süre "demokrasi ile otokrasi arasında" bir "denge politikası" sürdürebilir mi? Safların iki taraftan birinde sıklaştırılmasının gerekebileceği uzun bir süreçte, "denge politikası" mümkün olabilir mi? Önümüzdeki dönem, II. Dünya Savaşı sırasında İsmet İnönü'nün incelikle uyguladığı "cambazlık'' maharetine alan bırakmayabilir

Aydın Engin, 24 Mart günü birçoğumuzun hayatlarında ve en başta ülkemizin yazı dünyasında doldurulmaz bir boşluk bırakarak sonsuzluğa yürüdü. Arkasında nasıl bir sevgi seli biriktirdiği 25 Mart günü toprağa bırakıldıktan sonra ortaya çıktı.

Tam altı yıl önce, Radikal gazetesinin kapatılmasıyla benim 40 yıllık aktif gazetecilik ömrüm sona ermişti. Ne garip, 2016 yılının 25 Mart'ında "Hoşçakalın…" başlıklı bir veda yazısı kaleme almışım.

Aydın Engin'in o veda yazım üzerine bana mesaj gönderdiğini unutmuşum. Hafta başında yeniden bulup okudum. Aşağı yukarı tam altı yıl önce bana şöyle bir uyarıda ve istekte bulunmuş:

Cengiz,

Karar vermiş, karışmayayım demiştim ama Hazal'la söyleşini, sonra da Hasan'ın yazısını okuyunca kararımı değiştirdim...

Aktif gazetecilik yapmayacaksın. Anladım. Haklısın. Ben de yavaş yavaş oraya yöneliyorum. Ama ara sıra yazmak aktif gazetecilik demek değil.

Ayrıca adım gibi biliyorum, gün gelecek avuçların kaşınacak, "Ulan bunu yazmalı" diyeceksin.

Diyeceğine otur yaz. T24 bu iş için biçilmiş kaftan. Ne zaman avuçların kaşınırsa hayıflanacağına otur yaz... İster haftada bir, ister haftada sekiz, ister canın istediği zaman (en iyisi bu galiba)...

Gel bi daha düşün...

Akıllı arkadaşın 

Aydın

"Akıllı arkadaşım" "avuçlarımın kaşınacağını" ve "canım istediği zaman" T24'e yazacağımı sezmiş olmalı. 2 ve 4 Mart günleri yayımlanan Soğuk Savaş'tan Sonra, III. Dünya Savaşı'ndan Önce başlıklı yazılarımı okuduysa, uyarısını ve isteğini yerine getirdiğimi görmüştür belki…

İçimde bir nebze teselli… 

Putin, Ukrayna'ya işgale başlayalı beri avuçlarım mütemadiyen kaşıntı halinde. Hatta daha öncesinden, Şubat ortasından beri öyle. Sabah-akşam sayısız farklı mecradan ve sosyal medyadan, öncelikle sahadan haber ve bilgi ileten Ukraynalı, Rus ve Belarus kaynaklardan gelişmeleri takip ediyorum.

Elimin kaşıntısı geçmiyor. Çünkü, altı yıldır açıklanması zor bir önsezi ile

Rusya ve Ukrayna üzerine odaklanmış durumdayım. 2016 yılından başlayarak, Türkiye'nin Rusya ile girdiği özel ve girift ilişkiler de bu çalışmalarım için özel bir dürtü oluşturdu. 

Son altı yıl içinde iki kitap yazdım: Turkey's Mission Impossible – War and Peace with the Kurds (2020) ve Turkey's Neo-Ottomanist Moment- A Eurasian Odyssey (2021). İlki Kürt sorunu ve tarihi ile ilgiliydi. İkincisi, Türkiye'nin dış politika üzerinden yön değişikliğini ele alıyordu. İkinci kitabımda, Suriye, Libya ve Güney Kafkasya bağlamında Putin ile günümüz Türkiye'sinin ilişkilerini derinlemesine ele alan bölümler mevcut. 

Bu kitapları yazma eylemi boyunca, Rusya ve Ukrayna tarihiyle ilgilenmeyi de sürdürdüm. Rusya ve Ukrayna'nın tarihini öğrenirken, Vladimir Putin iktidarını kavrayabilmek amacıyla epey belge topladım. 

Rusya'nın Ukrayna saldırısıyla yepyeni bir tarih evresine girdik. Ne kadar süreceği, nereye varacağı, nelerin nasıl yaşanacağı bilinmeyen bu tehlikeli evre, geleceğimize damgasını vuracak. Sürekli gündemimizde olacak.

Rusya ve Ukrayna'yı öğrenmek ve anlamak

Rusya konusuna eğilirken, Stephen Kotkin ismine özel bir yer vermeliyim. Nüfuzlu Princeton Üniversitesi'nin Rusya kökenli profesörü Stephen Kotkin'in Foreign Affairs'de Mayıs-Haziran 2016 baskısında yer alan Russia's Perpetual Geopolitics (Rusya'nın Değişmez Jeopolitiği) başlıklı yazısını sürekli başvuru kaynağım olarak arşivimde tuttum. O makaleyi okumuş olan, bugün Ukrayna'da olan-biteni kolaylıkla anlayabilir.

Eski bir dostumla, Stockholm'de İsveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü'nde beş yılı aşkın bir süredir birlikte çalışıyoruz. Prof. İgor Torbakov, Harkiv'li yani Ukraynalı bir Rus. Ukrayna-Rusya ortak tarihi, Avrasyacılık, karşılaştırmalı Rus ve Türkiye tarihi konusunda bir otorite. Önsözünü Serhii Plokhy'nin yazdığı After Empire – Nationalist Imagination and Symbolic Politics in Russia and Eurasia in the Twentieth and Twenty-First Century (2018) başlıklı çalışması son savaş ile birlikte bir başyapıt değeri kazanmış bulunuyor.

İgor Torbakov, yıllardır benim Rusya ve Ukrayna'ya ilişkin konularda yol göstericim. Hem beni bilgi ve çeşitli kaynaklarla besliyor, hem de ben her bulgumu ona sorup, sağlamasını yapıyorum. 

İsmim ve mesleki kariyerim daha ziyade Orta Doğu ile anıldı ama Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa'da epey tecrübem olmuştu. Özellikle 1987-1997 yılları arasında zamanımın önemli bir bölümünü Sovyetler Birliği'nde, daha sonra Rusya Federasyonu, Orta Asya ve Kafkasya'da ve Sosyalist Blok'u oluşturan Orta ve Doğu Avrupa'da geçirdim. Söz konusu dönem, benim yaşam serüvenime en az Orta Doğu kadar damgasını vurdu.

Türkiye-Rusya ilişkilerinin kendine özgü bir rotaya girdiği 2016'dan itibaren Rusya ve Ukrayna çalışıyorum. Bu sayede, 24 Şubat 2022 günü Rusya Ukrayna'ya saldırdığında, Rusya'dan yayılan yalan üretimine kapılmadım ve kendimi Rus propaganda cihazına kaptırmadım. Rusya ve Ukrayna'nın tarihine ilişkin belirli düzeyde bilgiye sahipseniz ve son yıllarda olup-bitenlerin farkındaysanız, Putin'in Ukrayna saldırısının gerekçesini de anlarsınız.

Putin ve Rusya'nın Batılı "dostları"

Şayet 2014'te Rusya Ukrayna'ya saldırarak Kırım'ı koparıp ilhak ettiği ve Donbas bölgesine yerleştiği vakit, etkili bir uluslararası tepki görseydi, 24 Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgale kalkışamazdı. Hiç değilse, dünya, böyle bir şok yaşamazdı. Putin, 2008'de Gürcistan'a saldırdı. Yanına kâr kaldı. 2014'te Kırım'ı ele geçirdi, Donbas'a girdi, gereken bedeli ödemedi.

Putin'in önünü açık görmesini sağlayarak saldırganlaşmasının sorumluları aranıyorsa, bunlar Obama'dan Trump'a ABD yönetimleri, Almanya başta birçok Avrupa ülkesi ve bölünmüş hâli, kararsız ve zayıf görüntüsüyle AB'dir.

Putin, saldırgan niteliğini Gürcistan'da 2008'de, Ukrayna'da 2014'te sergilediği vakit, Obama, bu saldırganlığa set çekecek bir politik tavır ortaya koyacağına, Rusya ile ilişkilerde "reset"ten söz ederek, Putin'in önünü açıyordu.

Putin'in Kırım'ı ilhak etmesinden tam bir yıl sonra 2015'te, Angela Merkel Ukrayna'yı by-pass ederek, Rusya ile birlikte Nord Stream 2 boru hattı projesini başlatıyordu. Angela Merkel, Almanya'nın Rusya'ya enerji bağımlılığının baş sorumlusudur. Putin başta Almanya, Batı'ya enerji ihracından elde ettiği gelirle, bugün Ukrayna'nın şehirlerini yerle bir ediyor.

Politico gazetesinde Putin's useful German idiots (Putin'in yararlı budalaları Almanlar) başlıklı yazı, tüm Alman siyaset sınıfına sorumluluk yüklerken, Merkel için "siyasi naiflik Pantheon'unda Neville Chamberlain'in yanında yer alacaktır" ifadesini kullanıyor. 1938'de Chamberlain'in tavrı Hitler için II. Dünya Savaşı'na giden yolu nasıl döşemişse, Merkel ve benzerleri de Putin saldırısına 2022'de benzer şekilde yol açtılar.

Ukraynalılar için Rusya-Ukrayna savaşı, bir başka deyimle Rusya'nın Ukrayna saldırısının asıl başlangıç tarihi 24 Şubat 2022 değil, Mart 2014. Son bir aydan fazla süredir yaşananlar ise, Rus saldırganlığının tüm dünyanın gözlerini açan yeni ama belirleyici aşaması. 

Savaşın bu belirleyici yeni aşamasıyla birlikte dünyadaki güçler dengesi yeniden oluşacak, uluslararası sistem yeniden biçimlenecek, bir anlamda tüm dünya, II. Dünya Savaşı sonrasından farklı olarak yeniden inşa edilecek.

Yeni bir tarih evresine girildiğini biliyoruz. Bilinmeyen, şu an Ukrayna'da devam eden savaşın ne zaman ve küresel ekonomiye ne denli güçlü ve yıkıcı etkiler bırakarak, sona ereceği. Ukrayna topraklarındaki savaşın, taktik nükleer ya da biyolojik ve kimyasal silahlar kullanılmasına varıp varmayacağı da henüz tam anlamıyla kestirilemiyor.

İstanbul müzakeresi

Böyle bir ortamda, Rus ve Ukrayna heyetlerinin, üç haftalık bir hareketsizliğin ardından İstanbul'da yüz yüze müzakereye oturmaları heyecan verici bir gelişme olarak kabul gördü. Açılışını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yaptığı ve üç saat süren görüşmenin sonunda, savaşın başlamasından bu yana küçük de olsa olumlu sayılabilecek sinyaller alındı.

En dikkat çeken ve Rusya'dan gelen taviz sinyalleri şunlar:

- Rus tarafı "karşılıklı güvenin tesisi için, Kyiv ve Çernihiv çevresindeki askeri faaliyetin azaltılacağını" açıkladı.

- Rusya'nın, "Ukrayna ve Rusya arasında bir barış anlaşması taslağı üzerinde anlaşma sağlandığı takdirde, Putin ve Zelensky arasında bir görüşme düzenlenmesine hazır olduğu" bildirildi.

- Rusya'nın "Ukrayna'nın AB üyeliğine karşı olmadığı" ifade edildi.

24 Şubat'tan bu yana Rusya ilk kez bu ölçüde tavizkâr bir tutum sergilemiş görünüyor. Ama bunlar kimseyi aldatmamalı. Gelinen nokta, Rusya'nın sahada, yani Ukrayna'da askerî hedeflerine ulaşamadığının göstergesi. Ayrıca, Batı'nın yaptırımlarından dolayı canının ciddi olarak yanmaya başladığı da belli oluyor. 

Ukrayna ordusu, karşı saldırıya geçerek, son birkaç gündür Kyiv'in çevresindeki önemli noktaları geri aldı. Kyiv'i Rus topçusunun menzilinin dışına çıkarttı. Rusya'nın Ukrayna şehirlerini harabeye çeviren füze saldırıları Karadeniz'deki gemilerden, Belarus ve Rusya topraklarından ateşleniyor. Bunlar durdurulmadıkça, İstanbul müzakeresinden çıkan "Kyiv ve Çernihiv çevresindeki Rus askerî faaliyetinin azaltılacağı'' ifadesine fazlaca bel bağlamanın anlamı yok.

Ukrayna direnişi, Kyiv çevresindeki Rus kuşatmasını birçok yerde zaten kırdı. Dolayısıyla, Rus tarafından İstanbul'da gelen bu âlicenaplığın pek inandırıcı bir yanı olmamalı.

Dahası, "Kyiv ve Çernihiv çevresinde Rus askerî faaliyetinin azaltılacağı" açıklamasını, savaşın alabileceği yön bakımından ihtiyatla karşılamakta yarar var. 

Son bir hafta içinde Rusya'nın askerî (ister istemez siyasi hesaplarının da) değişmekte olduğuna dair işaretler verilmekteydi. Rusya'nın askerî harekâtını Doğu Ukrayna'ya yönelterek, ülkeyi 1950'lerde tıpkı Kore'deki gibi, ikiye bölmeyi hedeflediği öne sürülüyordu.

Ukrayna tarihine bakıldığında Dnieper nehrinin sol yakası, yani Doğu ve Kırım'a doğru Güney Ukrayna, yüzyıllar boyu Çarlık Rusya'sı sınırları içindeyken, Dnieper'in sağ yakası yani, bugünkü Romanya, Macaristan, Slovakya ve Polonya'la sınırdaş olan Ukrayna'nın güneybatı, batı ve kuzeybatısı, Transkarpatya, Galiçya ve Volhynia bölgeleri, Avusturya-Macaristan'ın ve Polonya-Litvanya Topluluğu'nun sınırları içinde yer almışlardı. 

Putin, Ukrayna'yı haritadan silemeyeceğini anlayınca, ikiye bölmeyi ve doğusunu yutmayı hesaplıyor olabilir.

Putin: Her hesabı yanlış çıkan başarısız diktatör

Hesabı he olursa olsun, İstanbul müzakeresi, Putin'in Ukrayna'da askerî başarısızlığa uğradığının kanıtı olarak da görülebilir:

  1. Üç günde sonuç alacağını ve Kyiv'e ve Harkiv'e girmeyi tasarladığı, Mariupol'u düşürerek, Kırım'ı Donbas ve giderek Rusya anakarasıyla birleştirmeyi umduğu Blitzkrieg, Ukrayna'nın beklemediği direnişiyle iflâs etti. Bir ayı aşan bir Blitzkrieg dünya askerlik tarihinde yok. (Bu arada Azak Denizi'nin kıyısında 500 bin nüfuslu güzel bir şehir olan Mariupol'de taş üzerinde taş bırakılmadığını ve soykırım boyutlarında bir savaş suçu işlendiğini de unutmayalım.)
  2. Putin, Ukrayna'yı Neo-Nazilerin yönettiği yalanıyla, ülkeyi Nazilerden arındırmayı ve silahsızlandırmayı amaçladığını ilân etmişti. Şimdi Zelensky ile görüşmeyi kabul edeceğinden söz ediliyor. Bu, Putin'in savaşa girişirken en önemli iddiasının iflası demek. Şu aşamada Putin'in böyle bir şeyi kabullenmesi mümkün değil. Dolayısıyla, Putin-Zelensky görüşmesine şu aşamada bel bağlamanın anlamı yok. Buna karşılık Putin'in Ukrayna'nın silahtan arındırılması hedefinde iflası ortada. Ukrayna, Batı'dan istediği ölçüde uçak ve hava savunma sistemi desteği görmemiş olsa bile, ABD, İngiltere ve çok sayıda NATO ülkesinden binlerce Javelin, Stinger, vs. cinsi tanksavar ve uçaksavar silahları ve Türkiye'nin de sağladığı insansız hava araçları Ukrayna'ya akıyor. Bu silahlar Rusya'nın tank ve zırhlı güçlerini, uçak ve helikopterlerini vurarak Putin'in işgal güçlerine muazzam kayıplar verdiriyor. Bir ay içindeki Rus askeri kayıpları, Sovyetler Birliği'nin on yılda Afganistan'da verdiğinin fersah fersah önüne geçti. Rusya, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en yüksek sayıda generalini bu savaşta kaybetti. 
  3. Putin, Ukrayna'nın Batı'ya yönelmesini Rusya için güvenlik tehdidi gördüğünü bildirerek, NATO'nun Rusya'nın dibine sokulmasını önlemek iddiasıyla "özel harekât"a, yani Ukrayna'yı istilaya giriştiği yalanını dile getirmişti. 24 Şubat'tan bu yana Rusya'ya sınırdaş üç Baltık ülkesi Estonya, Letonya ve Litvanya'da, keza Polonya'da ve Karadeniz'de sahili bulunan Romanya ve Bulgaristan'da, bugüne kadar olmadığı ölçüde NATO gücü konuşlandırıldı. Ukrayna'ya komşu NATO üyesi Macaristan ve Slovakya'da da NATO'nun gücü arttırıldı. Dahası, Rus işgali, Ukrayna'nın ikmal yollarını kesemediği için, en başta Polonya, NATO üyesi Slovakya, Macaristan ve Romanya'dan Ukrayna'nın içine Rus ordusunun gücünü tüketecek ölçüde sürekli silah giriyor. Rusya'nın burnunun dibi, hiçbir zaman olmadığı ölçüde silah deposuna dönüştü.
  4. Bölünmüş ve zayıf Avrupa, Afganistan'dan arkasına bakmadan çıkmış ABD, gevşemiş Transatlantik bağlar, anlamını ve işlevini büyük ölçüde yitirmiş NATO, Putin sayesinde büyük ölçüde birleşti, bütünleşti, güçlendi.
  5. Putin'e göre Ukrayna diye egemen bir devlet, bağımsız bir ülke, Ukraynalılar diye bir "ulus" yoktur. Ukrayna, Rusya'nın bir parçası, Ukraynalılar, "Büyük Ruslar, Beyaz Ruslar (Belarus) ve Küçük Ruslar'dan oluşan Rus ulusunun bir parçasıdır. Onlar, Küçük Ruslar'dır. Kökleri 19.yüzyıl Rus milliyetçiliğinde yatan bu anlayışı Putin, 12 Temmuz 2021 tarihli 5000 kelimelik "Rusların ve Ukraynalıların Tarihi Birliğine Dair" başlıklı meşhur makalesinde ayrıntılı biçimde ortaya koymuştu. 24 Şubat 2022'de başlattığı savaş, 21 Temmuz 2021 tarihinde ortaya vurduğu görüşlerinin hayata geçirilmesinden ibarettir. 

Ne var ki savaş, daha önce hiç olmadığı haliyle bir Ukrayna ulusunun doğumuna yol açtı. Putin, bir muazzam hesap hatası yaptı. Ne istediyse, tam tersi gerçekleşti.

Bundan sekiz yıl önce, daha 2016'da Stephen Kotkin, Russia's Perpetual Geopolitics başlıklı Foreign Affairs makalesinde "Bugünün güçlü görünen Rusya'sı aslında yapısal bir çöküş halindedir ve Putin'in eylemleri farkında olmadan etnik bakımdan daha öncesine oranla çok daha homojen ve Batı'ya daha fazla yönelen bir Ukrayna ortaya çıkarttı" diye yazmıştı.

2022'in tartışılmaz gerçeği, Batı tarafından kendisine yapılan tüm yanlışlara rağmen, Batılı ve Avrupalı bir Ukrayna ulusunun büyük acılar çekerek yeniden doğumudur.

Putin, tarihteki yerini fanatik bir Rus milliyetçisi bir diktatör olarak almakla kalmayacak, her hesabında yanılan bir siyasi figür olarak da tarihe geçecek. Oysa 2014'te Kırım'a saldırdığı vakit John Mearsheimer gibileri tarafından "büyük stratejik zekâ" olarak tanımlanmıştı. 2022'deki Ukrayna saldırısı bu imajını yerle bir etti.

Desen: Selçuk Demirel

Putin en büyük kötülüğü Ukrayna'nın yanı sıra kendi ülkesine yaptı. Koca Rusya, dünyanın en büyük 11 ekonomisi arasındayken, bir ay içinde 20. sıranın altına iniverdi. Önümüzdeki birkaç yıl içinde, Rusya'ya uygulanan yaptırımların acısının ve etkisinin çok daha fazla hissedileceği kestirilebiliyor.

Acımasız bir saldırıyla, Ukrayna'da birçok şehri harabeye çeviren, 10 milyon insanı yerinden yurdundan eden, 3 milyonu aşkın insanı mülteci duruma getiren, ama bütün bu zulme rağmen Ukrayna'ya boyun eğdiremeyen Rusya'nın, Putin'in hayal ettiği gibi ABD, Çin ve AB düzeyinde bir "büyük güç" olarak algılanması ve uluslararası güçler dengesinin Putin'in bu amacına göre düzenlenmesi artık mümkün değil.

"Rusya, ABD'nin, Avrupa Birliği'nin ve hatta Çin'in ne kadar eşiti olarak kabul edilmek isterse istesin, değildir ve ne yakın ve ne de orta-vadeli gelecekte böyle olabilmesinin ihtimali yoktur… Yarım milenyumdan (500 yıl) bu yana Rus politikası ülkenin imkânlarını aşan şişkin ihtiraslarla karakterize ediliyor."

Putin'in savaşı, Stephen Kotkin'in 2016 yılındaki bu saptamasının isabetini kanıtladı. 

Putin, Rusya'yı küçülttü. Hem askerî güç olarak hem siyasi aktör olarak hem de ahlâki anlamda. Avrasyacı hayalperestler dışında hangi siyasi lider, geleceğini güvence altına almak isteyen hangi ülke Rusya ile birlikte olmayı tasavvur eder?

Türkiye'nin denge politikası: Nereye kadar?

Bu sorunun cevabını ararken, Türkiye'ye uğrayabiliriz. Türkiye, şu anda dünyada kimsenin başaramadığını gerçekleştirmiş, Rusya ve Ukrayna'yı Belarus'tan alıp kendi ülkesine getirerek masada buluşturabilmiş bir ülke görüntüsünde. Uluslararası sahnede öne çıktı. 

Savaş uzamadığı takdirde Türkiye'nin bu işten kazançlı çıkacağı ortada. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, Rusya ve Ukrayna heyetleri arasındaki müzakereyi açarken söylediği "Çatışmanın uzaması kimsenin yararına değildir" sözünü, "savaşın devamı, en az Rusya ve Ukrayna kadar, Türkiye'nin de yararına değildir" diye anlamak mümkün. Zira çatışmanın uzaması halinde Türkiye'nin şu sırada oynadığı ve uluslararası sahnede takdir toplamış gözüken rolünü, nasıl sürdürebileceği merak konusu.

Çatışma uzadığı takdirde, ABD Başkanı Joseph Biden'ın hafta sonundaki Varşova konuşmasında sürekli vurguladığı "Bu, demokrasi ve otokrasi arasında, özgürlük ve baskı arasında uzun sürecek bir savaş olacak" hükmü geçerli olacak. Biden "Bu savaş, önümüzdeki günler ve hatta aylar içinde kazanılamayacak, daha uzun sürecek. Dolayısıyla önümüzdeki uzun mücadele için çelikleşmiş ve bu uğurda birlik olmak gerekecek" demişti. Tıpkı Soğuk Savaş dönemini hatırlatacak tarzda, uzun ve küresel düzeyde bir mücadele döneminin ipuçlarını vermişti. 

Türkiye, uzun süre "demokrasi ile otokrasi arasında" bir "denge politikası" sürdürebilir mi? Safların iki taraftan birinde sıklaştırılmasının gerekebileceği uzun bir süreçte, "denge politikası" mümkün olabilir mi? Önümüzdeki dönem, II. Dünya Savaşı sırasında İsmet İnönü'nün incelikle uyguladığı "cambazlık'' maharetine alan bırakmayabilir.

Elbette ki, savaşın bir an önce bitmesi ve Türkiye'nin bir tercihe zorlanacak durumda kalmaması, en tercihe şayan durum. İstanbul'da yüz yüze görüşme bu umudu diri tuttu ve Türkiye'nin özgüvenini arttırdı.

Gelgelelim, Putin'in savaşının kısa sürede sona ermesi ihtimali, o sahneden çekilmediği takdirde, zayıf görünüyor. Uzun sürecek bir Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye'nin "denge politikası"nın ömrü de çok uzun sürmeyebilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Ergun Özbudun: Bir anayasa hukuku devi

Ergun Hoca, yer aldığı her kuruma değer kazandırdı, her kurumda yıllarca çalıştı ve damgasını vurdu… Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı da, Ergun Özbudun'un anayasa değişikliğine olumlu katkısı sayesindedir… Herkes şahit olsun ki, biz de onu çok sevdik

Stockholm’den Diyarbakır’a, NATO’dan AB’ye, Kürtlerin hakkına hukukuna…

Türkiye’nin AB yolu, Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin olarak yaptığı ilkesiz pazarlıklardan değil, Diyarbakır’dan geçer. Diyarbakır’dan AB’ye giden yol ise, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü için olduğu gibi, Kürtlerin haklarının savunulmasından, Kürt gazetecilerin özgürlüklerinin ve hukukunun sahiplenilmesinden geçer

Türkiye baharı

Türkiye, "Tek Adam" rejiminden çıkacak ve ihtirası olmayan, yetkilerini paylaşmaya hazır, istişareye açık, tek dönemle yetinecek, namuslu ve dürüst bir Cumhurbaşkanı seçecek ise Kemal Kılıçdaroğlu buna son derece uygun bir profil…

"
"