Harvard ve Yale üniversitelerinin, Başbakan Erdoğan’ı ağırlamak için büyük bir mücadele içine girdiğini gazetede okuyunca, gülümsememe engel olamadan şu beyanatı vermişim: ‘'Başkan kokusu almakta bu ikisinin üzerine yok'’.
Gazete, ‘’ABD’nin en iyi iki üniversitesi’’ ilan ettiği Harvard ve Yale’in, bu ay ABD’yi ziyaret edecek Başbakan Erdoğan’ı ağırlamak için bir yarışa girdiğini yazıyor. Dahası, her iki üniversite de ‘fahri doktora’ ile de olsa Erdoğan’ı renklerine bağlama peşindeymiş. Peki bunun ‘başkanlık’ ile ilgisi ne? Beni kakaolu puf kadar dehşete düşüren sevimli bir ilgisi var.
Ezeli Harvard - Yale rekabetinin ‘başkanlığa’ bakan özel bir boyutunu, Obama ve Hillary Clinton arasında 2008’deki Demokrat Parti başkan adaylığı yarışı sırasında ikilinin peşinde önseçim eyaletlerini dolaşırken farkettim ilk kez. Harvard hukuk mezunu Obama’nın etrafı Harvardlı doluydu, Yale hukuk mezunu Hillary’nin etrafı Yale’li. Dahası medyada ve Demokrat Partide o mücadelede saf belirleyen birçok ismin motivasyon kaynağı da adayın mezun olduğu üniversiteydi. Obama’nın adaylığı kazanması Yale için büyük hezimet oldu. Çünkü tam 40 yıl sonra ilk defa 2008 yılında, başkan seçiminde başkan ya da yardımcı adayı olarak bir Yale mezunu bulunmadı. Gerçi bazı siyasi analistlere göre 2008 başkanlık mücadelesi Obama ve McCain arasında değil aslında Obama ve Clinton arasında yaşandı ve 2008 Haziran ayında sonuçlandı.
Sahanın kemik sesleriyle inlediği son Yale – Harvard derbisi, 2000 yılında Harvardlı Al Gore ile Yale’li Bush arasında yaşanmıştı. Yale, oldukça tatışmalı o mücadeleyi yine oldukça tartışmalı bir hakem kararıyla, “hükmen” kazanmıştı. 8 yıl sonra Beyaz Saray’ı kapan Harvard, 2012 seçimine ise çok rahat girdi. Çünkü Obama da Romney de Harvard mezunuydu.
ABD Başkanlığında tam bir ‘Harvard – Yale’ hegemonyası kurulmuş durumda. ABD’de son çeyrek yüzyıldaki 12 başkan adayının 11’I her ikisi de ülkenin kurucu elitinin yaşadığı New England bölgesinde bulunan Harvard ya da Yale üniversitesinden mezun. Ülkeyi tam 20 yıl Yale mezunu başkanlar (baba Bush, Bill Clinton ve W) yönettikten sonra Harvardlı Obama Boston’u yeniden atağa kaldırmıştı. Dahası ABD devlet sisteminin en hayati kurumu olan Yüksek Mahkeme’nin 9 üyesi de ya Harvardlı ya da Yale’li.
ABD’nin bağımsızlığından 140 yıl önce kıtanın ilk üniversitesi olarak 1636 yılında kurulan Harvard aslında, ABD’nin ilk yüzyılında Beyaz Saray’a en fazla başkan gönderen okuldu. ABD’nin kurucusu George Washington’dan sonraki ilk başkan John Adams, Harvard mezunuydu. Sonraki 11 seçimde de bir Harvad mezunu mutlaka Beyaz Saray mücadelesinde yer aldı. 1800′li yıllarda Harvard’ın rakibi Princeton Üniversitesiydi. Amerikan iç savaşına kadar güneyli aristokratların gözbebeği olan Princeton, 20′nci yüzyıl başında Beyaz Saray mücadelesini ‘banal’ bularak kendini “nobel” ligine verdi. 20′nci yüzyıl, Harvard’tan 65 yıl sonra 1701 yılında kurulan Yale Üniversitesinin yüzyılı oldu. 1909 yılında William Howard Taft, Beyaz Saray’a yerleşen ilk Yale mezunuydu. Yale asıl etkinliğini soğuk savaş döneminde gösterdi. Gerald Ford, baba oğul Bush‘lar ve Bill Clinton.
1845 yılından beri ABD başkanı olan ilk Harvard hukuklu olan Obama, doğal olarak gerek Yüksek Mahkeme’ye gerekse de birçok üst düzey devlet makamına Harvard hukukluları atamayı tercih etti. Harvard hukuk, istisnaları olmakla beraber genelde insan haklarını ve evrensel hukuk felsefesini öne çıkaran, doğal hukuk ekolüne daha yakın bir okul. Harvard mezunları bu sebeple Obama’ya kadar uzun süre devletten uzak durdular ve büyük hukuk şirketlerinin en önemli kaynağı oldular. Uluslararası ilişkiler alanında da Harvard, diplomasinin savaşın önüne geçirilmesinin bayraktarlığını yapıyor.
Önce CIA sonra Tanrı
Pozitivist hukuka ve bürokratik sisteme daha yakın duran Yale hukuk ve Yale üniversitesi ise, Amerikan federal bürokrasisinin ve politikanın en önemli insan kaynağı olageldi. Birçok avukatlık şirketinin, ‘’işi bırakıp ABD başkanlığına aday olur’’ diye Yale hukuk mezunu avukatları işe almadıkları şakası yapılır. Yale ve federal bürokrasiyi aynı yazıda anarsanız lafın CIA’e gelmesi kaçınılmaz. Robert De Niro ilk yönetmenlik denemesi de olan The Good Sheperd (Kutsal Çoban) filminde, CIA’in Yale Üniversitesi kampüsündeki doğuşunu kendince anlatıyor. Dünyanın en ünlü ‘fraternity’si olan “Skull and Bones (Kuru kafa ve kemikler)” da Yale bünyesinde. Üniversitelerde kurulu gizli öğrenci derneklerine “fraternity” deniyor. Bunlar okul hayatında başlayan kardeşlik ve dayanışmayı mesleki hayatlarında da sürdürüyor.
Kuru Kafa ve Kemikler üyeleri kendi aralarında organizasyonlarına “Bones(kemikler)”, birbirlerine ise “bonesmen (kemikdaş)” diye hitap ediyor. Kemikdaşları, komplo teorisi metinlerinden ana akım gündeme taşıyan ise 2004 başkanlık seçimi oldu. Her ikisi de Yale mezunu olan Demokrat aday John Kerry de George Bush da öğrencilik yıllarından itibaren ‘kemikdaş’tı. Bush, 1999 yılında yayınladığı “A Charge to Keep” adlı otobiyografisinde, bu kemik mevzuya şaka yollu da olsa sadece tek bir cümle ayırıyor; “Okuldaki son yılımda gizli örgüt Kuru Kafa’ya katıldım; o kadar gizli ki fazla da birşey yazamam bu konuda”. Bush’un babası, aynı zamanda eski CIA başkanı da olan 41′nci ABD başkanı baba Bush da hem Yale mezunu hem kemikdaştı. Onun babası eski Wall Street bankeri ve ABD kongre üyesi Prescott Bush ise, hem Yale’in hem de kuru kafaların tarihteki en sembol isimlerinden biri. George W. Bush’un 2008’de giderayak CIA’nin başına yine bir Yale mezunu ataması, bu konudaki tartışmalara ve komplo teorilerine tavan yaptırmıştı. De Niro, 2006 tarihli filminde, CIA’yi kuran ekibin Yale’deki gizli toplantılarından birinde yemek duasında önce hep bir ağızdan “bonesmen” diye bağırıp sonra yemek duası yapmalarına, Angelina Jolie’nin ağzından, “Bunlar için önce CIA, sonra Tanrı” sözüyle takılmıştı.
Robert de Niro’nun öyküsünü bir yana bırakacak olursak, Harvard bugüne kadar 8 ve Yale 5 ABD başkanı çıkardı. Peki, 4 binden fazla üniversiteye sahip ABD’de bugüne kadar seçilen başkanların neredeyse üçte birinin ya Yale ya da Harvard mezunu olmasının sebebi ne olabilir?
Tabii ki birçok neden sayılabilir ama bence en önemli neden, şu evrensel gerçekte gizli: “Bugün öğrenciye yatırım yapan, yarının sahibidir”. Yale, 1920′li yıllarda yüksek eğitimde yaptığı iki devrimin meyvelerini 20′nci yüzyılın ikinci yarısında toplamaya başladı. Öncelikle, Harvard’ın aksine kapılarını bütün Amerika’ya açtı. Yüzyılın başında Harvard hala ağırlıklı olarak New England’lı beyaz(wasp) öğrencilerin okuluyken, Yale’de Kentcukyli, Texas’lı, Arkansaslı zeki çocuklar boy gösteriyordu. 20′nci yüzyılda Harvardlı kudretlilere bakın: Her iki başkan Roosevelt (Teddy ve Frankline) New York’tan; John F. Kennedy Boston’dan.
Şimdi bir de Yale’e bakın: William Taft Ohio’lu, Gerald Ford Michiganlı, Bush’lar çakma da olsa Texas’lı, Bill Clinton Arkansaslı, Dick Cheney Wyomingli… Adamlar ülke çapında çalışmış da yapmış.
ABD’ye hükmetmeyi kafaya takmış Yale’in ikinci politikası ise “şöhreti takip et” politikası oldu. Yale, “kudretli adamın oğlunun zekasına bakma, onun yükselmek için ekstra zekaya ihtiyacı yok” felsefesi ile, Yale’den mezun olmuş ünlü kişilerin çocuklarına kapıların ardına kadar açtı. Bush gibi birinin nasıl olup da Yale gibi bir üniversiteye girebildiği sorusuna bazı Yale'lilerin verdiği, ''Yale için doğru ailede doğdu'' yanıtı da bunu anlatıyor. Yale ayrıca, okul içi gizli öğrenci organizasyonları ve diğer dernekleri aracılığıyla ilk mezun şebekesini kuran eğitim kurumu oldu. Bir Yale mezunu, ABD’nin en ücra kasabasına da gitse, civarda kendine en yakın Yale mezunu bulup yardım isteyebileceği bir ağa sahip. 2012 yılı itibarı ile ABD’nin en büyük şirketlerinden 46′sının CEO’su Yale mezunuyken, sadece 24′ünün CEO’su Harvard’lı. Averaj üstünlüğüne güvenen Harvard bu işe 1950′li yıllarda uyandığında Yale çoktan sonraki 50 yıla damga vuracak güce ulaşmıştı. Barack Obama, Massachusetts Valisi Deval Patrick, Virginia eski Valisi Tim Kaine, Harvard’taki sonradan uyanışın ilk meyveleri.
İşte, Harvard ve Yale, Başbakan Erdoğan’ı ağırlamak için yarışıyor haberini görünce, ‘Türkiye’nin başkanlığa gitmekte olduğunu gördüler ve birinci başkanlığın en güçlü adayını kendi saflarına katmak istiyorlar’ diye bir şakayla düşünceye dalmamın nedeni bu.
Peki Erdoğan, ‘başkan kokusu’ almakta çok mahir bu iki üniversiteden hangisinin davetini ve fahri doktorasını kabul eder?
Erdoğan’ın tercihini, ‘Harvard tipi başkan’ ya da ‘Yale tipi başkan’ olacağının ipucu olarak okuyabilir miyiz diye düşünürken, beni bu düşüncelerden aniden uyandıran ürpertici olasılık geldi aklıma: Ya her ikisinin de davetini ve fahri doktorasını kabul ederse? Bugüne kadar sadece tek bir ABD başkanı hem Harvard hem de Yale diploması sahibi oldu: George W. Bush.
Herşeyin olduğu gibi eğitimin de aşırısı zarar.
…Ve elbette düşünmenin de…