Sağır eden sessizlik, her gün ölüm yağdırıyor Filistinlilerin üzerine…
Uluslararası hukuk da savaş suçları karşısında suskun. Adaletin eşitler arası mümkün olduğu bir kez daha teyit ediliyor. Uzun yıllar “Beyaz üstünlükçü” Apartheid rejimine karşı mücadele eden Güney Afrika’nın dışında cesur davranan bir başka ülke çıkmadı İsrail devletinin Filistin politikasına…
Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail aleyhine "soykırım" davası açsa da çıkan “tedbir” kararı İsrail’i durdurmadı tabii ki…
7 Ekim’de Hamas’ın saldırısına misilleme olarak başlayan İsrail’in savaşı öyle bir hal aldı ki, bir coğrafya, bir tarih, bir kültür, entelektüel birikim, inançlar bedenlerle birlikte topraklardan siliniyor.
Uluslararası toplumun sesi daha çok Batı’dan çıkıyor. Güneş bu kez Doğu’dan yükselmiyor.
Türkiye toplumunda ise “kontrollü ve makbul” tepkiler dışında, İsrail devletini frenleyecek bir hükümet politikası ortaya çıkmıyor. Zire Türkiye’nin İsrail’e ticaretini sonlandırmasını dile getiren pankartlar ya toplatılıyor ya da o sözü söyleyenler gözaltına alınıyor. İstanbul’da laik, sol, muhalif İslamcılardan oluşan, siyonizme, ırkçılığa, Yahudi ve LGBTİ+ düşmanlığına karşı olan Filistin’e Özgürlük Platformu, kurduğu Vicdan Mahkemesi’nde İsrail’i yargıladı.
Vicdan Heyeti
Vicdan Heyeti’nde Fatma Akdokur, Filiz Kerestecioğlu, Melek Ulagay Taylan, Erdal Doğan, Mehmet Ali Devecioğlu, Selim Deringil yer aldı. Toplantıya Rakel Dink, Oya Baydar, İhsan Eliaçık, Ferhat Kentel, Faik Bulut, Esra Mungan, Gençay Gürsoy, Fatma Bostan Ünsal, Bülent Şahin Erdeğer gibi isimler de katıldı.
Çocuk, eğitim, bilgi-kırım, gazeteciler, hukuk ve insan hakları, işçi, kadın ve LGBTİ+, mekân çalışmaları, hayvan hakları, müzik emekçileri, psikolojik sağlık, sağlık, sanatçılar, sinema ve belgeselciler, iklim adaleti masasının hazırladığı bilgiler, belgeler, resmi veri ve tanıklıklar iddianamenin dayanağı oldu.
İddianamede İsrail devleti, cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkanı ve siyasi ile askeri yetkililer, “Soykırım, Apartheid (ırk ayrımcılığı), insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve hak ihlalleriyle” suçlandı.
15 farklı disiplinde hazırlanan raporlarda, İsrail’in doğa, insan, sanat, kültür, ekoloji, tarım, kültürel varlık, bilgi birikimine dönük saldırılarına ilişkin sadece istatistiklere değil tanıklıklara da yer verildi.
Büyük Britanya’nın Aborjin yerlilerine yönelik soykırımının önünü açan ve “İnsansız topraklar” olarak addedilen Avustralya’nın keşfindeki Batı tipi sömürgeci, kolonyalist anlayış Filistin toprakları için de geçerlidir. İsrail’in kurucu ideolojisi siyonizmin de Filistin’e bakışı aynıdır; “Halksız toprak, topraksız halk.”
İsrail devletinin hem coğrafi hem de ideolojik olarak bölünen Filistin politikası Batı liberal demokrasinin de altını da oyuyor. Öyle bir devlet geleneği ki, yerel halkı sürüyor, topraklarını kalıcı olarak işgal ediyor, yaşamın bütün alanlarına sistematik olarak saldırıyor, kendisini uluslararası hukukun üstünde görüyor.
Mavi Marmara eylemcisi
Gazze’ye 2007’den beri uygulanan ablukayı kırmak, insani yardım götürmek isteyen Mavi Marmara (2010) eylemcisinin anlattıkları nasıl bir devlet geleneği olduğunu ortaya koyuyor:
“7 filo ile yola çıktık. Henüz açık denizdeyken İsrail dediğimiz, kendisini hukukla bağlı saymayan suç örgütünün müdahalesiyle karşılaştık. Akşam üstü saat 4’den 12 saat sonrasına kadar yardım talep ettiğimiz o dönemki hükümetten ne yazık ki destek gelmedi. Bizi İsrail devletinin olmayan merhameti ile baş başa bıraktılar. Geceleyin 4’te operasyon başladı. 10 arkadaşımız acımasızca öldürdüler gözlerimizin önünde. Daha sonra direnmedik tabii, barış aktivistiydik. Gemi ele geçirilince hepimizi ters kelepçe ile 6 saat ıslak zeminde beklettiler. Üzerimize deniz suyu püskürtüp daha sonrasında helikopterle hava sirkülasyonu yapıp hasta olup ölmemizi beklediler herhalde. Aşdod Limanı cezaevinde bizi iki gün beklettiler. Bütün paramıza el koydu operasyon yapan ekip. Ellerimiz kelepçeli namaz kılmak zorunda kaldık. 20 saate kadar aç ve susuz seyahat etmek zorunda kaldık. Türkiye’nin baskısı sonucu ülkemize geri döndük. Benim ulus denilen modern çağ ilahlarından ümidim yok. Tek ümidim vicdanlı halklar.”
Konu tabii ki Türkiye’nin 7 Ekim’den bu yana İsrail devletiyle diplomatik ve ticari ilişkilerini “normal” olarak sürdürmesine de geldi Vicdan Mahkemesi’nde…
BDS Türkiye’den Emine Canlı, Zorlu grubunun İsrail'le ticaret yaptığını anlattı
BDS Türkiye’den Emine Canlı , Türkiye’nin İsrail’e petrol, gıda, askeri kıyafet ticaretine devam ettiğini hatırlatarak Türkiye’den önemli bir teknoloji firmasının, Zorlu’nun da boykot listesinde olduğunu söyledi. Bu firmanın Performans Sanatları Merkezi’nde sahne alan sanatçıları da boykota davet etti. Diğer yandan İsrail’le “Kardeş belediyecilik” anlaşması yapan Kadıköy, İzmir, Antalya, Adana, Edirne, Marmaris belediyelerinden sadece Antalya ve Adana'nın anlaşmayı iptal ettiğini duyurdu.
Gelelim 15 masanın hazırladığı raporlardan çarpıcı bölümlere…
“Gazetecilerin çalışacağı bir kurum artık yok”
Uzun yıllar savaş muhabirliği yapmış Nevin Sungur anlattı vahim durumu. Bugüne kadar 90’ın üzerinde gazeteci öldürüldü. Basın kaskı, basın yeleği bile gazetecileri hedef olmaktan korumuyor. Gazeteciler bilerek hedef alınıyor. Gazze’de artık gazetecilerin çalışabileceği bir basın kuruluşu yok. Telefon konuşmaları, haberleri İsrail devleti tarafından sürekli izleniyor. Yiyecek, su azalıyor. Elektrik sorunlu. Uluslararası basından gazeteciler aylardır Refah Kapısı’nda bekletiliyor. İsrail haber alma kaynaklarını engelliyor.
“Ölmek yaşamaktan daha merhametli”
Gazze’deki çocukların durumunu da Sacide Uras aktardı. Çocuk tanıklardan birinin “Ölmek yaşamaktan daha merhametli” dediğini söyledi.
Rapora göre;
Filistinli çocuklar ellerine isimlerini yazıyormuş ölürse kim olduğu bilinsin diye. Uzuv kaybı yaşayan çok çocuk varmış. Şu ana kadar hayatını kaybeden çocuk sayısı 15 bine yakın…
UNICEF’in 15 Mart tarihinde yayınladığı rapora göre Gazze şeridinin kuzeyinde akut yetersiz beslenme bir ayda ikiye katlandı. 2 yaşın altındaki 3 çocuktan 1'i bugün kuzeyde akut olarak yetersiz besleniyor.
Yardıma en fazla erişime sahip güney yerleşim bölgesi Refah'ta bile, 2 yaşın altındaki çocuklar arasındaki akut beslenme sorunu artıyor.
Gazze Sağlık Bakanlığı verilerine göre 27’si çocuk 31 kişi yetersiz beslenme ve dehidrasyon sebebiyle hayatını kaybetti.
7 Ekim’den bu yana devam saldırılarda UNICEF’in Şubat tarihli raporuna göre 17 binden fazla çocuğun refakatsiz kaldığı veya ailesinden ayrı düştüğü tahmin ediliyor. Bu da çocukları istismara açık hale getiriyor.
Gazze’de yaşanan açlık sorunu ile beraber ağlayan bebeklerin dehidrasyon ve yetersiz beslenmekten kaynaklı gözyaşı eksikliği yaşamaya başladığı belirtiliyor.
Sokak, evcil ya da besi hayvanları ölürken, yiyecek bulamazken, ölmüş bedenlerle beslenmeye çalışırken insanlar besin ihtiyacını yardımlarla gelen hayvan yemleri ile gidermeye çalışıyor.
Kadınlar çocukları için yiyeceklerinden bir kısmını sakladığı için yeterli beslenemiyor.
Akademisyenler, entelektüeller hedef alınıyor
Bilgi-Kırım masasının raporunu sunan Kamile Batur da Cenevre merkezli insan hakları örgütü Euro-Med Monitor (20.01.2024)’ün derlediği bilgileri paylaştı. Buna göre, "İsrail, 100 günden fazla süren saldırı boyunca Gazze Şeridindeki tüm üniversiteleri sistematik olarak aşamalı bir şekilde yok etti. İsrail, Gazze`de akademik, bilimsel ve entelektüel şahsiyetleri, önceden haber vermeksizin evlerine yönelik kasıtlı ve özel hava saldırılarıyla hedef aldı. Hedef alınanlar, aile fertleri ve yerlerinden edilen diğer ailelerle birlikte enkaz altında kalarak can verdi.”
Filistin Yönetimi Eğitim Bakanlığı'na göre, 7 Ekim'den 20 Şubat'a kadar 94 akademisyen ve 6 kütüphaneci ve bilgi çalışanı, 5 bin 200'den fazla öğrenci öldürüldü ve yaklaşık 8 bin 700 öğrenci yaralandı. 625 bin öğrenci eğitimden mahrum durumda.
Tablo bu yazıya sığmayacak kadar ağır ve dehşet verici. Bütün bu raporlar, Uluslararası Adalet Divanı’na da gönderilecek.
Filistin’e Özgürlük Platformu’nun tanıklar ve belgelere dayalı Vicdan Mahkemesi sonrası alınan karar, Şişhane’de okundu
Yazımı Vicdan Mahkemesi’nden çıkan karardan bir bölümle bitireyim:
“İsrail Devleti’nin uyguladığı şiddet çok ağır ve Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda başlattığı davada bu devlet çoktan soykırımcılıkla damgalandı. Bizim bugün tanık olduğumuz, izlediğimiz ve tespit ettiğimiz tüm olgular şunu gösteriyor: İsrail Devleti çok açık bir şekilde dünyanın gözünün içine baka baka savaş suçu, soykırım suçu, ırk ayrımcılığı ve insanlığa karşı şuç işliyor. Kendisini insan hakkı ihlalleri konusunda hiçbir kural ve kurum tarafından engellenemez olarak görüyor. Bu açıdan Uluslararası Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü, Uluslararası İnsancıl Hukuka dair Cenevre Sözleşmeleri, Tarihi Eserlerin, Sanatsal Kurumların ve Bilimsel Yapıtların Korunmasına Dair Washington Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Olağanüstü ve Silahlı Çatışma Hallerinde Kadınların ve Çocukların Korunmasına Dair Bildiri ve diğer Uluslararası Sözleşmeleri ihlal ediyor. Biz en başından beri, yargı dağıtan bir kurum değil, kalbi Gazze’yle atan küresel işgal karşıtlarının bir parçası olarak hareket eden insanlar olduğumuzun altını çizdik. Amacımız 21. yüzyılın bu vahşetinin, soykırımın kanıksanmasına hayır demek.
Amacımız Gazze’de bizden kopartılıp alınan her bir Gazzelinin, işçinin, yoksulun, kadının LGBT+’nın, yaşlının, çocuğun ve tüm canlıların unutulmayacağını göstermek.
Amacımız bugün Vicdan Mahkemesi’ne Refah’tan bağlanan Filistinli arkadaşımıza yalnız olmadığını, Gazze’yle dayanışan kocaman bir vicdan hareketi olduğunu göstermek.
Amacımız alarm zillerini çalmak.
Amacımız tüm dünyayla birlikte tüm dünyanın gözünü bu soykırım girişimine odaklamak.
Amacımız uyarmak.”
Candan Yıldız kimdir?
Candan Yıldız, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu.
Gazeteciliğe HBB'de On'da On Haber program editörlüğü ile başladı.
Kanal D, TV 8, Birgün Gazetesi, CNNTürk, İMC TV, Halk TV'de muhabirlik, editörlük, ana haber editörlüğü ve haber program koordinatörlüğü yaptı.
Haber kanallarında çeşitli program formatları yarattı. Radyo ve Gazetecilik Ödülleri En İyi Program Ödülü/(1997), Çağdaş Gazeteciler Derneği En İyi Haber Program Ödülü/ (2002) ödülünü aldı.
Avustralya'da SBS Türkçe Radyo Haberler servisine haber yaptı.
"Öteki Sesler" isimli belgesel yaptı. "Dicle'nin Göz Yaşları" ile "Şiddete Karşı Anlatılar-Ayakta Kalma ve Dayanışma Deneyimleri" ortak çalışmalarda yazarlık yaptı.
T24'le birlikte internet gazeteciliğine adım attı.
|