27 Aralık 2022
Netflix’te BBC yapımı “Kim olduğumu bilmiyorsunuz” isimli dizi tiyatral mahkeme sahnesiyle açılır. İddia makamı “Cinayet sebebini asla öğrenemeyebiliriz, sebebini ispat etmek zorunda değiliz” diyerek sanığın cinayetten suçlu bulunmasını ister. Sanık sandalyesinde oturan kişi ise son savunmasında “Davacı delillere bakın diyor, bunu neden yapıp yapmadığımın bir önemi yok diyor. Fakat ne kadar delil olursa olsun olanlardan hiçbir şey anlayamazsınız. İşinizi yapabilmek için bunu bilmelisiniz” diyerek bizi olay örgüsünün içine çeker.
Bu girişi, “Nisa bebeğin annesinden pişkin savunma!”, “İstanbul'da Nisa bebeği terk eden cani anneye tahliye”, “Nisa bebekten acı haber! Vicdansız anneye 5 ay hapis cezası” manşetleriyle kamuoyuna tanıtılan ES’nin “Kim olduğunu bilmiyorsunuz” demek için yazdım.
ES kim? Cani bir anne mi?, 20 yaşındaki bir kadın çocuğunu neden bırakmak zorunda kaldı? Ya da bebeğin ölümünden ES mi sorumluydu, aslında gerçekler neydi? Sadece sonuçla mı ilgilenmek doğru olan? Nedenler, hukukun, gazeteciliğin, ES ve bebeği korumak zorunda kalan kurumların da konusu değil mi?
İnfial hali dinmiş, dava süreci kesinleşme de şimdilik karara bağlanmış, fikri takip haberler kesilmişken ES’nin “kim olduğunu bilmek” daha mümkün hale gelmişti.
ES, üç aylık bebeğini Pendik’te bir bina önüne bırakmış, gözaltını alınıp tutuklanmış, “terk etme” iddiasıyla yargılandığı davada 5 ay hapis cezası almıştı.
Yeni bir yıla girerken, 2022’de kalan ama 2023’te, 2024’te ve sonraki yıllarda da yaşanması çok mümkün başka olayları, ‘nedenleriyle’ de görebilme sorumluluğuna katkı olsun diye yazmak istedim. Daha doğrusu ES’nin 'kim olduğunu bilmeniz' için dava sürecini yürüten Mor Çatı gönüllüsü avukat Özlem Özkan, avukat Esra Baş ve Mor Çatı gönüllüsü sosyal çalışmacısı Gülsün Kanat’la konuştum.
ES “terk eyleminden” yargılansa da “cani anne” olarak yargılandı kamuoyunun gözünde. ES kasıtlı olarak mı bebeğini terk etti?
Özlem Özkan:
Kadına yönelik şiddet dosyalarıyla ilgili sürekli çalışan avukatlar olarak bildiğimiz bazı şeyler var. E.S’nin üç aylık bebeğini sokağa bırakmasının bazı aşamaları var. Bu aşamaya nasıl geldi ve o eylemi gerçekleştirirken gerçekten o sonuçları istemiş miydi? Çünkü ceza hukuku açısından bir suçun oluşabilmesi için failin o eylemleri gerçekleştirip o sonucu istemiş olması gerekiyor. Yani kastın olması gerekiyor. Yani eylem olacak, kasıt olacak, illiyet bağı olacak ve sonuca dair bütün bunların bir araya gelmiş olması gerekiyor. Bu bağlamda E.S’nin terk eylemiyle beraber, istediği sonucun böyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. İstediği sonuç bu değildi. Kasıtlı bir terk etme eylemi gerçekleştirmedi.
“Kasıt” olmadığını neye dayandırıyorsunuz?
Olay bir öğlen vakti oluyor. Basında öyle yansıtıldı ama boş bir arsaya bırakılmıyor bebek. Hatta sığınaktan akşam çıkması gerekiyor, fakat kapıdaki güvenlik görevlisi ‘ya bu saatte bu bebekle ne yapacaksın, sabah olsun öyle çıkarsın’ diyor. O da ‘tamam’ diyor. Gündüz olmasını bekliyor. Bir gece daha kalıyor sığınakta. Ertesi gün öğlen çıkıyor. Hatta şöyle düşünüyor, öğlen vakti insanlar işlerine gider gelir, dışarısı daha kalabalık olur. O zaman da birileri görebilir ve en azından bebeğim sağlam sağlıklı bir şekilde teslim alınabilir diye düşünüyor ve bir apartmanın yakınına geliyor. Apartmanın girişindeki merdivenlere bırakıyor ve teker teker de zillere basıyor. O sorumluluğu belki de yürütemeyeceği için böyle bir yola başvuruyor. O yüzden bu eylemin sadece oluş şekli değil, öncesi, neden ve hangi aşamalardan sonra ES bu noktaya geldi sorusu önemli. Tek suçlama E.S üzerinden yapıldı ki sanki devlet kurumları ortada yokmuş, kurumların hiçbir etkisi, ihmali yokmuş gibi haberleştirmeler yapıldı.
Davaya Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da müdahil oldu. ES’nin cezalandırılmasını istedi. ES, devletin ŞÖNİM’inde kalıyordu. Bakanlık davada ne yaptı?
Özlem Özkan:
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kadına yönelik şiddet ile ilgili bir dava varsa, mağdur kadın ve çocuklar varsa bu tip davlarda müdahillik talebinde bulunuyor. Bu davada da koruma altına aldığı bebeğin haklarını dile getirmek suretiyle yer aldı. Ama Bakanlık hem kadın hem de bebeğin sorumluluğunu alabilirdi. Bizce çok çelişik bir durum vardı ki yargılama sürecinde dile getirdik. Bakanlık şiddete maruz kalan kadınların da yanında olmak zorunda, şiddete maruz kalan, terk edilen çocukların yanında da olmak zorunda. ES de şiddet gören bir kadındı. Bakanlık kendi sorumluluğunu üzerinden atmak, ES doğrudan sorumluymuş gibi bakış açısı oluşturmaya çalıştı. ES’nin sığınakta kaldığı süreçle ilgili dosyaya sundukları bilgilerden de düzgün bir sosyal çalışma yapılmadığını söyledik. ‘Hayır yapıldı, bakın şu tarihte giriş yaptı, şu tarihte imzası alındı, sığınaktan çıkarken de şöyle dendi’ diyerek bize yapılması gerekenleri yaptıklarını, kendilerinin hiçbir sorumluluklarının olmadığını ifade ettiler. Suçu 20 yaşındaki gencecik bir kadının üstüne attılar.
ES, hamilelik sürecinde ailesinden korktuğu için İstanbul’a geliyor. Bakanlığa bağlı sığınma evine yerleşiyor. Hamilelik öncesi ve sonrası toplamda 6 ay kalıyor sığınakta. Sonra çıkmak zorunda kalıyor. Daha uzun süre kalamaz mıydı peki?
Özlem Özkan:
Sığınağa geldikten sonra doğum yapıyor. Bütün o süreçleri tek başına yaşıyor zaten. Üstelik erken ama sağlıklı bir doğum yapıyor. Ardından 3 ay çocuğuna gayet iyi bakıyor. Emziriyor, normal kontrollerini yaptırıyor, aşılarını yaptırıyor. Yani ilgisiz ya da alakasız anne değil. Belki o imkan verilmiş olsaydı yani daha fazla kalabilmiş olsaydı kendi şartlarını olgunlaştırıncaya kadar kalabileceği düzgünce anlatılmış olsaydı sığınakta kalmaya devam edebilirdi. Bebeğini büyütmeye devam edecekti, belki daha sonra bir işe girebilecekti, belki sığınakta kalmaya devam ettiği müddet boyunca da bebeğini koruyucu ya da evlatlık verebileceği bilincine daha iyi varabilecekti. Belki bunların hepsi bir kere söylenmiştir ES’ye. ES bize bunlara dair kendisine bilgilendirilme yapılmadığını aktardı. Bakanlık usulen imzalı bir şey sundu yaptıkları sosyal çalışmaya dair ama biz biliyoruz ki nitelikli bir sosyal çalışma nitelikli bir psikolojik destek bu değil. Sığınakta, yeni doğum yapmış, lohusa genç bir kadınla sosyal çalışmayı uzun vadeli yapmanız gerekir. Tamam size demiş olabilir ki teyzeme gidiyorum. Ama bunun böyle işlemediğini, uzun yıllardır sığınak çalışması yapmış olan ya da sosyal çalışma yapmış olan birisi bilir. Gün gibi bilir. Bunlar apaçıktır. Doğru düzgün hareket planı yapmanız gerekir. Bunun yapılmadığı o kadar açık ki. Yoksa böyle bir sonuç ortaya çıkmazdı.
Gülsün Kanat:
ES’nin sığınağa girdiği andan itibaren onunla yapılan görüşmede ES’nin yaşamış olduğu tedirginlikler, kaygılar, şiddet yaşantısını ortaya koyuyor aslında. Bunun o görüşmelerde ortaya çıktığını düşünmüyorum. ‘Psikolog ister misin Ya da şunu ister misin?’ diye sormanın ötesinde derinlikli bir görüşme yapılmalı. Şimdiye kadar neler yaşamış? Hamileliğinin nasıl gerçekleştiğinden tutun, bu hamileliği korumak istemediyse ne oldu? Neden korumak istemedi? Daha önceki evlilik ilişkisinde neler yaşandı? Sığınağa neden ihtiyaç duyduğunu şiddet bağlamında görmek gerekiyordu. ES’de kaçırılan şeylerden bir tanesi ES’nin yaşamış olduğu şiddetin görülmemesi, ŞÖNİM’lere, sosyal medya reklamlarında da olduğu gibi, barınak gibi yaklaşılması… ES ile ilgili raporlara baktığımızda 6 ay kaldı. 6 ay sonra teyzesinin ya da tanıdığının yanına gideceği için ihtiyaç duymadığı söyleniyor. Oysa o 6 ay içerisinde ES ile yapılacak ilk derinlemesine görüşmenin ardından ES’nin hayatta ne yapmak istediğine ilişkin düşüncesinin alınması, bilgisinin alınması; orada doğumun gerçekleşmesinden sonra nasıl bir yaşam sürmek istiyor, ne yapmak istiyor bunları öğrenmek ve onun sonrasında her hafta düzenli olarak kendisiyle sosyal çalışmanın yapılması gerekiyor. Bir kere görüşüp şunu ister misin, bunu ister misin deyip sonra bir odaya tıkamakla, hamilelik sürecinin bitip çocuk doğurmasını beklemekle olacak bir şey değil nitelikli bir sosyal çalışma.
Sosyal çalışmada neler var? Neler olmalı?
Sosyal çalışmanın kendisi bütünsel bir bakışı gerektirir. Sosyal çalışmanın kendisi ES’nin güçlenmesini hedeflemesi gerekiyor. ES’nin güçlü yanlarını görmeyi de hedeflemesi gerekiyor. Bunun görülebilmesi ve desteklenebilmesi için sosyal çalışmacının güven inşa edeceği bir zamanı ayırması gerekiyor periyodik ve sistemli bir şekilde. Örneğin ben her hafta pazartesi günü saat 10’da sizinle yarım saat ya da 50 dakika konuşacağım, sizi dinleyeceğim, sığınak içerisinde ve hayattaki yapmak istediğiniz şeylerle ilgili ihtiyaçlarınıza birlikte bakacağız. ES burada şunu söyleyebilir, hamileliğimde tansiyonum çok çıkıyor, çocuk için şunu şunu hazırlamam gerekiyor, hamilelik sonrasında çocuğa şöyle bakmayı düşünüyorum ya da böyle bakmamayı düşünüyorum gibi… Hayatta nasıl tek başıma duracağımı bilemiyorum ama yapmak istediklerim şunlar gibi veya psikolojik olarak çok kendimi kötü hissediyorum, uykularım yok, kendime bakamıyorum diye getirdiği kaygı ve tereddütler varsa bütün bunlara bakıp onun için bir planlama yapmak gerekiyor. ES’nin istediği şekilde adım adım bir planlama. Doğum sonrası 6 ay daha burada kalmaya şundan dolayı ihtiyaç duyarım, arkasından da iş aramak için kreşe ihtiyaç duyacağım. Bunları nereden bulabilirim? Yapabilir miyim bilmiyorum da diyebilir ES, farkında değilim aslında, belki de beceremiyorum da diyebilir. Bu becerememe duygusu nereden geliyor, nereden bu güvensizliği yaşıyor? Gerçek bir sosyal çalışma psikolojik olarak, hukuksal olarak, eğitimsel olarak ihtiyaçlarını görmek demek. İlk eşinin şiddetine karşı nasıl direnmiş? Ayrılma kararını nasıl vermiş? Kadının potansiyelini keşfetmek, onun potansiyelini ona yeniden hatırlatmak, göstermek bu sürecin bir parçası. Bir kadın sığınağa ilk girdiği andan itibaren farklılaşabilir. Diyebilir ki ben liseyi bitirmemiştim açıköğretime de girmek istiyorum. Buna alan tanımak, olanak tanımak aslında. Böyle bir hayatın var olabileceğini göstermek. Örneğin doğurduktan sonra bakma gücünü kendinde hissetmiyorsan bebeği Çocuk Esirgeme Kurumu’na verebileceği ya da çocuğu evlatlık verebileceği bilgisinin kendisine verilmesi gibi…
ES biliyor muydu sizce bunları?
Gülsün Kanat:
Duymuş olmak bilmek anlamına gelmiyor. Kendisine ilk başta söylendiyse bile ES’nin bunu anlayabilmesi, yerleştirebilmesi için sosyal çalışmacının işlemesi, görüşüyor olması lazım. ES genç bir kadın, çok şey yaşamış. Bunlara birlikte bakmadan gelecek planına bakmak çok zor olur. Niye, neden karar veremiyor? Kararsızlıkları varsa ne, nereden kaynaklanıyor? Nasıl birisi, nereye giderse gitsin, kimin yanına giderse gitsin belki de bebeğe bakamayacak birisi...
ES aslında bu gebeliği istemiyor, beyanlarından bunu anlıyoruz. Kürtaj yaptırmak istiyor ama zamanın geçtiği söyleniyor kendisine. Kürtaja erişim hakkının çok zorlaştığını biliyoruz. ES’nin istenmeyen gebeliği sonlandırma konusunda yaşadığı süreç neler söylüyor?
Özlem Özkan:
Bir genç kadın hamileliğini neden ailesine söyleyemez. Bir sürü faktör vardır, söyleyemez. Daha fazla doğum kontrol yöntemi bilgisine sahip olsaydı, ki bu da devletin yükümlülüğünde ücretsiz erişimlerinin sağlanması vs. Diyelim bu bilgiye sahip olamadı hamile kaldı ve kürtaj için devlet hastanesine gitti. ES kürtaj için gidiyor ve oradaki hekim ‘süren geçmiş’ diyor. Bu bilgiden bile emin olamıyoruz. Çünkü uygulamayı biliyoruz. 8 haftanın üstündeki gebelik için ‘süre geçmiş’ diyor pek çok hekim. Oysa ki yasal süre 10 hafta. Pek çok hekim kürtaj yapmak istemiyor. Kürtaj yapılan devlet hastanesi sayısı neredeyse bir elin parmakları kadar. Kadınların nitelikli sağlık hizmeti alabilmelerinin önü neredeyse devlet tarafından kesiliyor. ES aldıramayacağını öğrenince bu sefer ne yapacağını düşünmeye başlıyor. Karnı büyümeye başlayınca evden kaçıyor. İstanbul’da polis kendisini sokakta ağlarken buluyor. Karakolun ardından bir sığınma evine yerleştiriliyor. Bundan sonra devletin yeniden sorumluluğu başlıyor. Kendi kurumunda kalan bir kadın ve bebek o kurumda doğuyor. Her ne kadar ES bebeğini bırakmak zorunda kaldıysa devletin de o bırakılışta bir sorumluluğu var. Biz buna işaret etmeye çalıştık dava sürecinde. ES’nin genç oluşu, tecrübesiz oluşu, farklı şeyler yaşıyor oluşu… Bakanlık ve mağdur avukatı 'ES daha önceki bebeğini de bırakıp gitti' yaklaşımı içerisinde oldular. Çünkü ES’nin daha önce de imam nikahlı eşinden bir çocuğu olmuştu. Yoğun şiddet görüyordu. Ailesinin yanına sığındığında ailesi ne yazık ki o çocuğu istemedi. ES’yi çocuğu ile birlikte kabul etmedi. Belki burada başladı ES’nin yaşadıklarını ailesine söyleyememe nedeni.
Esra Baş:
ES’nin kök ailesiyle yaşadığı sorunlardan kaynaklı olarak aslında kendini tanıma, ihtiyaçlarını tanımlama ve ortaya koymak noktasında bir sıkıntısı olduğunu görüyoruz zaten. Aslında bu ES’ye özgü bir şey de değil. Biz özellikle ki pandemi başladıktan sonra Mor Çatı’nın raporlarında buna yer vermiştik. Pandemi döneminde genç kadınlar yurtlardan ayrılıp kendi ailelerinin yanına gelmek zorunda kalınca çok fazla başvuru olmuştu. Genç kadınlardan gelen başvurular çok fazlalaşmıştı. Çünkü kök aileyle yaşadıkları baskıdan dolayı talebi olabiliyordu vs… ES’de de bunu görüyoruz ve sonrasında kendini tanıma ve ihtiyaçlarını ortaya koyma noktasında sığınma evinde de aynı alanın açılmadığını görüyoruz. ES cezaevinde şunu söylemişti bize: Ben orada psikolojik destek istediğimi söylemiştim ama o desteği tekrar edecekken ihtiyacım olduğunu söyleyemeye çekindim. Öyle bir hakkı olduğunu da bilmiyor mesela. Görünürde sığınak kurallarına uygun hareket ediyor ES. Yani çocuğunu aşıya götürüyor vs. Ama kendi ihtiyacını, içinde ne oluyor ne bitiyor buna hiç bakılmıyor. Belki de çocuğunu devletin korumasına bırakmak istiyordu ama bunu da anlayabilecek ve dile getirebilecek yargısız bir ortamın ona sağlandığını hissetmemiş.
Düzenli görüşmelerde güvenli alanı oluşturmak, o güven inşasını kurduğunda bir hafta önce söyleyemediği şeyi bir hafta sonra söyleyebilme cesareti bulabilmek... Bebek sevgilimden oldu, sosyal medyadan tanıştığım adamdan oldu diyememiş mesela. İlk başta diyemez ama bir süre sonra güven ilişkisini kurduğunda bunlar beni yargılamayacak, söyleyebilirim der. Yani güven inşası dediğimiz süreç öyle bir defa konuşmakla olabilecek bir şey değil, her hafta sosyal çalışmacısıyla işte bir araya gelecek. O güven yavaş yavaş kurulan bir şeydir böyle kadınlar için…
Sosyal çalışmacının bir yönlendirme alanı var mı?
Gülsün Kanat:
Hamileliğinin beşinci ayında galiba geliyor sığınağa ES. Hamilelikte bebekle ilişki kuruyor mu, bebekten nasıl bahsediyor? Üçüncü kişi olarak mı bahsediyor, kendi çocuğu gibi mi bahsediyor? Bütün bunları gözlemler sosyal çalışmacı. Ne yapmayı düşünüyorsunuz? Nedir düşünceniz? Bir karara varmayı zorlamak değil tabii ki… Bir kadın 6 ayın sonunda çıkamaz lohusalıktan, mümkün değil. 0 yaş için kreş var mı yok mu, ailesi bakacak mı bakmayacak mı? Destek olacak mı? Olmayacak mı? Nasıl para kazanacak? Sosyal ekonomik bir destek alabilir mi? Mesela ES’ye şu söylendi mi; sosyal hizmetlerden 0 yaş kreş desteği alabileceği? Cezaevindeyken görüşmelerimizde kendisine bu bilgiler verildiyse bile kendisine ulaşmadığını görüyoruz. ES verilmediğini düşünüyor, verildiği kadarının da yeterli olmadığını görüyoruz.
Bakanlık bunları bunları yaptım diyerek sorumluluğunu üzerinden atmış olur mu?
Gülsün Kanat:
Bir kadının kendi hayatıyla ve çocuğunun hayatıyla ile ilgili tabii ki kararları var ve özgür. Ancak sığınakta kalmış olan bir kadının çocuğunun, bebeğinin dışarıda nereye gideceği belli olmayan, ne yapacağı belli olmayan, nasıl bakacağı belli olmayan bir durumda sorumluluğu ve o bebeğin sorumluluğu devlete aittir. Ve burada bir sosyal çalışmacı olarak sorumluluğum sadece kadına sen bunu Çocuk Esirgeme Kurumu’na verebilirsin, şunu da yapabilirsin demek değil. Bunların ne olduğunu anlatmak, sonuçlarını ayrıntılı bir şekilde konuşmak, gerekirse yeniden konuşmak. Bu genç kadın, 6 ay sürem bitti, bir yer bulmak zorundayım duygusunu yaşamıyor olmalıydı. Sosyal çalışmanın sadece ES açısından değil bebek açısından da söz konusu olduğunu düşünüyorum. Düzenli yapılacak olan çalışmanın sonucunda ES’nin bebeğini sokağa bırakmak gibi bir karara varmayacağını düşünüyorum. Önlenebileceğini düşünüyorum.
6 ay sınırlaması var mı sığınma evlerinde, kalış süreleri uzatılabiliyor mu?
Gülsün Kanat:
Tabii ki uzatılabilir, uzatıldığı kadınları görüyoruz. Hatta bazen şöyle de yaptıklarını görüyoruz. Sosyal çalışmacı üç ay daha uzatabilirim diyebiliyor. Belli bir noktada sanırım uzatamıyorlar. Bu sefer şehir değiştiriyor. Başka yeri öneriyorlar yani başka bir şehre gidin denebiliyor. Bu da çok korkunç bir yanlış. Bir yandan yanlışlıklar silsilesi uygulanıyor maalesef kamunun sığınak yaklaşımında. ES konusuna gelirsek 6 ay meselesi zaten çok öğrenilmiş bir şey. Orada insanlar 6 ay kaldıktan sonra sığınakta gerekli sağaltmayı yaşadıktan sonra yine kontağı kaybetmeden kendilerine dışarıdan destek verilebilir. Ev kirası alabiliyor, işsizlik parası alabiliyor, çocuk parası alabiliyor, çocukların okula gitmesi sağlanabiliyor. Tabii ki insanlar sonsuza kadar sığınakta kalamayacaklar, kalmasınlar da zaten.
Özlem Özkan:
Sığınma evlerinde bir sınırlama yok. Yönetmeliklerde üç ayda bir raporlama yazılacağı yazılıyor. Tabii ki yoğunluk var, talep var. Tabii ki ‘sınırsızlık’ gibi bir algıdan değil bir planlamadan söz ediyoruz. Şu atlanıyor hep… Öyle bir matbu işe dönüştü ki, bir form var imzalanıyor, 6 ay sonra çıkacaksın algısı başından beri böyle aktarılıyor. Bizler de bunu sığınma evlerinde kalan kadınların anlatımlarından öğreniyoruz. Ya da buralarda çalışan sosyal çalışmacıların aktarımlarından öğrenip aktarabiliyoruz. Yoksa o bilgi de çok açık ve şeffaf değil. Israrla bunun bu şekilde sınırlandırılmaması gerektiği her kadının ihtiyacının ayrı ve biricik olduğu, her kadınla ayrı ve özel bir çalışma yapılması gerektiği… Kimi üç ayda toparlayabilir kimisi bir sene iki sene içerisinde bu güce ulaşabilir. Ya da ara formüllerin uygulanmadığını görüyoruz. İstasyon sığınak ya da sığınak sonrası hayatın nasıl yürüdüğü ile ilgili çalışma… Sosyal evler gibi... Kadınlar da çocuklarıyla birlikte sığınakta kalırken maruz kaldıkları belki o baskı ortamı bir zaman sonra onlara iyi gelmiyor ve bir an önce çıkmak istiyor olabilirler. Daha bir eylem planı yapamadan çıkıp yeniden o şiddet sarmalının içerisine girmiş olabiliyorlar. Oysa çözümleri koyarken de nitelikli bir sosyal ve sığınak çalışma olmasını o yüzden önemsiyoruz. Şiddetin o etkilerinden uzaklaşabilmek o kadar kolay değil. O travmanın izlerini hemen üzerinizden atamayabilirsiniz. Sağlıklı kararlar veremeyebilirsiniz…
Yargılama sürecinde neler yaşandı, yargı sadece sonuca mı bakar, bakmalı mı ya da?
Özlem Özkan:
Yargının bizler gibi bütünlüklü bakma perspektifi yok. Ceza yargılaması daha çok somut evrak üzerinden somut delil somut iddia üzerinden ilerleyen bir sistem. Dolayısıyla yargılama boyunca bunları dile getirdik. Hakimin de savcının da özellikli bu dile getirdiğimiz şeylere dair aktif dinleme yaptığını, sürecin böyle sonuca gelmesiyle ilgilendiklerini düşünüyoruz. Çünkü mahkemelerde dinlenmek çok önemli. Bazen kafayı bile kaldırmayıp, sen ne dersen de ben zaten kararımı vereceğim bakış açısıyla gelindiğini hissedebiliyoruz... Bu süreçte böyle düşünmedik ama. Toplumda bir infial gibi yaşanıldığı için kamusal baskı vardı o yüzden tutuklandı ES.
Esra Baş:
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı olan bir kurumda bebeğin yemek borusuna mama kaçıyor, çocuk vefat ediyor bir süre sonra ama Bakanlık şikayetçi noktasında… Halbuki bebeğin bakımından sorumlu bakanlık bebeğin ölümünden de sorumlu. Davada şikayetçi değil de yargı sisteminin bir yerinde Bakanlığın yargılanması gerekiyordu. Bununla paralel olarak başlı başına bir manipülasyon olduğunu düşünüyorum. Bebeğin kurumda vefat ettiğini ve kurumun bununla ilgili bir sorumluluğu olduğunun söylenmemiş olması bu konuda şeffaf bir soruşturma sürecinin yürütülmemiş olması. Bir manipülasyon olduğunu düşünüyorum.
Bebek uzun süre yoğun bakımda kaldı. Bununla ilgili bir soruşturma var mı?
Esra Baş:
Şu ana kadar bildiğimiz kadarıyla açılmış soruşturma yok. Sadece bebeğin ölümünden sonra otopsi süreci başlatıldı ama bu olay nasıl meydana geldi, hangi görevlilerin sorumluluğuna giriyor gibi bu olayı aydınlatmaya dönük olarak bir soruşturma açılmadığını biliyoruz. Bu konuda herhangi bir açıklama da yapılmadı. Gerçek hukuk devleti olsaydı eğer tabii ki çok ciddi bir şekilde bu olayın soruşturuluyor olması gerekiyordu. Bu olaydan sonra bizde de doğal olarak ‘Kaç tane sahipsiz bebek ölüyor, ne koşullarda bakılıyor’ gibi sorular oluşuyor.
Duruşmalarda bu gündeme geldi mi ?
Esra Baş:
Bunu gündeme getirdik. Bir de doktor raporları var. Dosyadaki doktor raporlarına rağmen ölümden ES’nin sorumlu tutulabileceği bir süreç yaşadık biz. Yani ES bu ihtimale binaen tutuklandı sonrasında da dedik ki dosyada bu raporlar var. Bu çocuk akciğerine mama kaçtığı için ölmüş, kuruma sağlıklı olarak teslim edilmiş. Bu raporlar zaten dosyada vardı. Mahkeme de bunu anladı ve tahliye isteğine karar verdi. Ve tabii dava devam ediyor, henüz karar kesinleşmedi ama dosyadaki doktor raporlarından şu zaten çok açık bir şekilde anlaşılıyor. Mama bebeğin akciğerine kaçıyor, ‘aspirasyon’ diye geçiyor. Bebek o şekilde ölmüş. Bu da doktor raporlarında çok açık. Yani kurumun kusuru sebebiyle...Orada çalışanların çalışma koşulları, yeterli zamanı ayırıp ayıramadıkları çocuklara, bunların hepsinin araştırılması gerekiyor.
Basının sınavı nasıl oldu?
Özlem Özkan:
Bu yargılanma sürecinde hakların ihlal edildiği bir haberleştirme süreci var. Bir insanın hakkında infazı yapmış oldu medya. Gencecik bir kadın hakkında. Böyle olunca gerçeğe ulaşmanız o kadar zorlaşıyor ki bu sefer. Çünkü bu haberler içinde doğru, gerçek ve adil bir sonuca ulaşamıyorsunuz. Bu bir sürü benzer olayın da aynı şekilde soruşturulmayacağını ya da böyle soruşturulacağını gösteriyor. Bu daha da yaygın bir model haline dönüşüyor. Sistematik olarak böyle işliyor. Mesela ES kendisini gözaltına almaya gelen polislerin kendisini dövdüğünü söyledi bize. Bunları hiçbirisi haberlerde yoktu. Bir insanı gözaltına alırken dövemezsiniz, şiddet uygulayamazsınız. Dövüldüğünü hakarete uğradığını yüzünün fotoğraflandığını… Bütün ihlallere maruz kalmış ES gözaltına alınış sürecinde.
Bebek sağlıklı olarak devlet korumasına alınıyor. Ama sonrasında mama yemek borusuna kaçıyor ve uzun süre yoğun bakımda kaldı ve hayatını kaybediyor.
ES o süreci nasıl yaşadı?
Özlem Özkan:
ES, cenaze sürecinde bulundu. Son güne kadar bebekten iyi haber gelecek diye bekliyordu, arıyordu, durumu nasıl diye soruyordu. Cezaevindeyken de sonrasında da…Tek pişmanlık duyduğu konunun onu bırakmak ilgili olduğunu ama bunu gerçekten o anda düşünemediğini söylüyordu. Karakola dahi gidebilirdi ama bu sefer de suçlanacağını düşünüyordu. Bir devlet kurumundan yardım alabileceğini düşünmüyordu, bilmiyordu ES. Temel sorun bu bence. Daha önce kendisi sığınma evine yerleştirilmiş. Demek ki bu güven duyumsattırılmamış.
Yargılama süreci boyunca da çok üzgündü, büyük bir pişmanlık yaşıyordu. Keşke şartlar daha farklı olsaydı, keşke o seçenekler bana sunulsaydı, bunu böyle yapmak istemezdim, böyle yaşamak istemezdim; bunları defalarca kez söyledi mahkemede de… Bebek vefat etti. ES’nin ailesi cenazeyi olduğumuz yerde yapacak olursak linç ediliriz dedi. Nasıl yapabiliriz diye beni aradılar. Ben de cenazeyi devletin üstlenebileceğini, ES’nin cenazeye gidebileceğini söyledim. ES zaten gitmek istiyordu. Gitti ve bebeğin teşhisini yaptı. Çok üzgündü, yıkılmıştı. Daha önce bebeğin iyileşeceği umudu vardı. Kayıptan sonra o çöküntüyü, o üzüntüyü yaşadığını gördüm. Otopsi de yapıldığı için bebeğe, onun izlerini görmek onu daha da yıkmıştı. Bütün bu süreçte annesi yanındaydı. Başlangıçta ailenin yalnız bırakması durumu vardı ama sonrasında hatayı telafi edercesine ES’nin yanında olduklarını gördük.
Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda oynanan Karımın Kocası oyunun adı, Hüda Par’ın eyleminden sonra Evlilik Komedisi olarak değiştirildi
Kurucusu olduğu Gelecek’ten İstifa eden Nedim Yamalı geçen yıl AKP için ‘parti değil, cemaat’ demişti
“Babamdan terör çıkaramazlar ama onlardan zalimlik çıkarabilirler”
© Tüm hakları saklıdır.