Türkiye özellikle son on yıldır müzikal kapılarını farklı türlere açmakta zorlanmayan sanatçıların çoğalması sayesinde sanatsal zenginliğini de artırıyor. Uzun yıllardır alışılagelen tarzların yorumlarını dinlemek bir yana görmek bile dinleyicide bir usanma yaratıyor artık.
Yükselişe geçen bu farklı kulvarda bir süredir aradığımız sanatçıların başında da Şirin Soysal geliyor. Başarılı sanatçı 2016 yılında yayınladığı 'Mutlu Melankolik' albümünün ardından geçtiğimiz günlerde çıkardığı 'Melatonin' EP'siyle karşımızda.
2011 yılındaki ilk albümü 'Bir Şeyler Var' aslında Soysal'ın yolunun ne yönde olacağını göstermişti. 'Kara Kabare' olarak adlandırdığı bu albüm onu Türkiyeli dinleyiciler nezdinde bir anda 'Dişi Tom Waits' yaptı. Memlekette daha önce denenmemiş bir tarzla 'merhaba' dediği müzik dünyasında cazın farklı sularında gezinirken özel sesiyle de bunu katmerleyerek dinleyicinin radarına girdi. 2013 yılındaki 'Ziyaret' albümünde de geleneğini bozmayan Soysal, iyice oturmuş sound'uyla yine büyük beğeni topladı.
2016 yılındaki 'Mutlu Melankolik' ise Şirin Soysal'ın artık nerede durduğunun bir göstergesiydi. Sözlerinde insanlık hallerini konu edinen sanatçı katıldığı festivallerle de adından sıkça söz ettirdi. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz 2013 yılında Washington D.C.'de düzenlenen Ertegün Jazz Series'de ilk Türkiyeli sanatçı olarak sahne almasıydı.
Şirin Soysal'ın 'Kahve ve Melatonin' ile 'Benim Gibi' şarkılarından oluşan EP'si yine bir Soysal klasiği olarak müzik piyasamıza imzasını atıyor. Yeni bir albümünü habercisi olduğunu dilediğimiz 'Melatonin'de sanatçı üslubunu bozmuyor ve aşk, bekleyiş gibi konulara değiniyor. Caz ve art rock'ı bir araya getiren albüm sadece sanatçının hayranları için değil farklı şeyler keşfetmek isteyen yeni dinleyicilere de hitap eden bir çalışma olarak kayıtlara geçiyor.
Şirin Soysal'la 3'te 3
Bu albüm neden bizim 'melatonin'imiz olsun?
Melatonin geceleri ve karanlıkta salgıladığımız bir hormon. Uykusuzluk çekiyorsan takviyesini alabilirsin, hatta antikanserojen ve 'anti-aging' etkileri olduğu da söyleniyor. Makul yani. Bu 'makul' olma yetimizi biraz yitirdik galiba… Duygusal hayatlarıyla mücadele eden aşk avcılarına bir tür "rahat ol, hemen kaptırma, biraz üstüne uyu" çağrısı olarak kabul edilebilir belki 'Melatonin'. İlişkilere gümbür gümbür giriyoruz ve yürümeyince, "Neden bir türlü ilişkim olamıyor," diye feryat ediyoruz. 'Benim Gibi' aslında tam da bunu anlatan bir parça. 'Kahve ve Melatonin' ise oluruna bırakma yanlısı. Her iki hali de barındırıyor yani bünyesinde 'Melatonin' ikilisi. Çok aceleciyiz, hemen oldurmak istiyoruz. Halbuki kafaları dingin tutup sadece biraz baksak. Ne süperman'i beklesek, ne de bizi aslında yıpratabilecek bir ilişkiye sırf bir şeyler yaşamak uğruna razı olsak. Hele bir "Oturalım yan yana/gerisi Allah kerim."
'Dişi Tom Waits' olarak anılmak nasıl bir duygu?
Başlarda güzeldi ve müziğimize dikkat çekti. İlk albümüm 'Bir Şeyler Var'ı bilinçli bir Waits etkisiyle yaptık ve haliyle bunu gören de öyle yazdı. Fakat kendini bir kalıpla beslemek doğru değil, hatta köreltici. Müzikte artık benim için önemli olan derdimi en yalın biçimde aktarmak. Eskiye göre daha sade sözler ve melodiler yazıyorum çünkü ben de sadeleştim.
'Melatonin' yeni bir albümün habercisi mi?
Şimdilik yeni bir 'sound' ve tarzın habercisi. Prodüktörüm Erdem Helvacıoğlu ile 'neo-soul' yaklaşımıyla yola çıktık. Tempolu şarkı hiçbir zaman tarzım olmadı, oynatma, dans ettirme derdim de yok. Ama 'groove'u önemsiyorum artık. Dinleyiciyi kasmadan, geniş geniş hikâye anlatabileceğin bir hissiyatı var bence neo-soul'un. Bundan sonraki kısa çalar bunun devamını getirecek inşallah.