04 Ekim 2020

Jale Parla

Erdal Öz Edebiyat Ödülleri'nin on üçüncüsü Jale Parla'ya verildi. Ona ne kadar ödül verilse az…

Jale Parla'yı ilk kez Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler programında yüksek lisans yapmak için mülakata gittiğim gün görmüşüm. O gün tutmaya başladığım "yüksek lisans günlüğüne" de şöyle yazmışım. Tarih, 21 Haziran 2016, saat 13.23: "O anda, pat, elinde bir poşetle Jale Parla içeri giriyor. Jale Parla, kesinlikle 'charme' sahibi bir kadın. Saçı, gülüşü, ifadesi, edası, kıyafetleri…" Kendisiyle "edebiyat ne işe yarar?" konulu bir mülakat yapmak istediğimi söylemişim. O da bana mülakat vermeyi sevmediğini söylemiş. "Yazmak bana daha uygun." Dolayısıyla, o 21 Haziran salı günü Jale Parla'yı ilk kez görmekle kalmayıp ilk kez konuşmuşum da.

Ne yazık ki, Jale Parla'nın öğrencisi olamadım. Ama hocam ve daha sonradan danışmanım Murat Belge'yle aynı odayı paylaştıkları için Jale Parla'yla da -çok sık olmasa da- sohbet edebilme imkânı buldum. O cesaretle de Jale Parla'dan tez jürimde olmasını rica ettim. Hemen kabul etti. Hiç öğrencisi olmamış olsam da çok iyi bir okuru olduğum Jale Parla'ya o jüri aksaklıklarında bana gösterdiği olağanüstü yakınlıktan ötürü de hep minnettar kaldım.

Jale Parla, Türkiye'nin en önde gelen edebiyat profesörlerinden biri olmasına rağmen son derece alçakgönüllü, sevecen, yapıcı bir insan -son yıllarda sor bulunan vasıflar. "Bir uzunöykü yazdım" diye heyecanla getirdiğim yirmi sayfalık desteyi kenara koyvermemiş, bilakis önemsemiş, dikkatle okumuş, notlamıştı. Odanın kapısını yeniden çaldığım bir gün, üstünde notları olan dosyayı bana geri verdi. O dosyayı hâlâ saklıyorum.

Tanzimat edebiyatını incelediği Babalar ve Oğullar'la başlamıştım Jale Parla'yı okumaya. Babalar ve Oğullar, Parla'nın olağanüstü ve hiçbir zaman eskimeyecek çözümlemeleriyle dolu çarpıcı bir eser. Örneğin, bizde ilk "natüralist roman" kabul edilen Ahmet Mithat'ın Müşahedat'ına dair okuması aklımdan hiç çıkmadı. Müşahedat'ın ilginçliği şurada: Romanın içinde bizzat bir kahraman olarak yer alan Ahmet Mithat, birkaç yerde Türkçe'de henüz bir "tabii roman" -"natüralist" yerine "tabii" terimini kullanıyor- yazılmadığını ama yazılabileceğini, Müşahedat'ın da işte o ilk örnek olduğunu yazar. Ahmet Mithat, bizde "natüralist roman" eksik kalmasın diye yazıyor ama Jale Parla'nın yaklaşımı biraz farklı.

Gerçekten çok ilginç ve eğlenceli bir roman olan Müşahedat, bir meta-roman örneği olabilir, ama hiçbir kıstasla natüralist roman tanımına uymaz. Natüralist romanda romancı laboranttır, gözlemlerini bir laborant yansızlığıyla, sanki bir kimya deneyi yapıyormuşçasına (…) kaydetmesi beklenir. Kişilerin kaderlerine ilgisiz bir düzenin sıradan bir gözlemcisidir. Natüralist romanda gözlemcilikten anlaşılan budur.

Jale Parla, devam ediyor.

Oysa Ahmet Mithat Efendi bunu romana bizzat girmek, her an yargılayıp değerlendirmek, yazarlıkla babalığı her anlamda bir tutarak kişilerini korumak, yargılamak, onlara yol göstermek olarak anlamıştır. Çünkü Ahmet Mithat Efendi'nin dünya görüşündeki gözlemciliğin epistemolojik karşılığı Emile Zola'nın dünya görüşündeki gözlemciliğin epistemolojik karşılığı ile aynı değildir.

Bilgi'de, içimde ukde kalan tek şey herhalde Jale Hoca'nın dersine girememiş olmaktır, özellikle de Don Kişot'a. Bendeki Don Kişot, 2017 baskısı. "Herkesin Don Kişot'u kendine!" diyor Jale Parla bitirirken ve Don Kişotluğun "tüm tezatları, soruları, hayalleri, hayal kırıklıkları, hırsları, dersleri, sevecenliği, kavgacılığı, inatçılığı, özgürlükçülüğüyle kısaca içerdiği tüm insanlık durumlarıyla bir kavram olarak" sürdüğünü söylüyor.

Flaubert, Hugo, Goethe gibi romantiklerin Şark'a bakışını incelediği Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik, "karşılaştırmalı edebiyat" disiplininin en özgün çalışmalarından biri olarak edebiyatla ilgilenen herkesin kütüphanesinde yer alır.

Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım kitabıysa unutamadığım yazılarla doludur. Parla, bu kitabında "sanatçı romanlarını" -"künstlerroman"- ele alır. Tanpınar'a geniş bir yer ayırdığı Türk Romanında Yazar ve Başkalaşım'da Oğuz Atay, Bilge Karasu, Sevim Burak gibi yazarların romanlarına da eğilir. O romanlar, "Jale Parla okumasından" geçerken yepyeni manalar kazanır, içindeki keşfedilmemiş cevherler ortaya çıkar.

Bir roman okumaya başlamadan önce, eğer o roman hakkında Jale Parla'nın bir şeyler yazdığını biliyorsam, romanı bitirir bitirmez o makaleyle baş başa bırakırım kendimi. Gömülüp koltuğa, Jale Parla nelere dikkat çekmiş diye bakarım. Benzer bir şey benim de gözüme çarpmışsa şayet gizliden gizliye gururlanırım.

Erdal Öz Edebiyat Ödülleri'nin on üçüncüsü "akademi ile edebiyat dünyasını bir araya getirme konusundaki başarısı, Türk edebiyatı üzerine özgün çözümlemeleri ve edebiyat eğitimine katkılarıyla, eleştiri geleceğini kültürel inceleme ve karşılaştırmalı edebiyat yönünde zenginleştiren yeni alanlar açması nedeniyle" Jale Parla'ya verildi.

Jale Parla'ya ne kadar ödül verilse az…

Bir de dersine girebilmiş olsaydım, eminim bu yazıyı burada bitiremezdim.

Yazarın Diğer Yazıları

Geleceğin hikâyesi

Çıktığı günlerde oksimoron olmakla itham edilen, "kuru buz", "köşeli daire" gibi örneklerle eleştirilen bu "Sol Liberal" tavrın, geleceği anlamak için çok önemli olduğunu düşünüyorum

Gece prensesleri ve milliyetçilik

Ateşkes, arabuluculuk, diyalog, diplomasi, konuşma gibi terimlere yer yok artık, varsa yoksa kırmızı ışık analojisi, yeter ki arkadan çarpmasınlar…

Öteki İstanbul: Mülteciler, göçmenler, esnaf, ekonomi

Gürsel Tekin ile "Öteki İstanbul" sokaklarında seçim, mülteciler, ekonomi ve HDP'ye yönelik baskı hakkında sohbet