11 Temmuz 2011

Pozisyonuna âşık olmak

CHP ağa takılmış balık gibi, kurtulmak için çırpındıkça ağa daha da fazla takılıyor...


CHP ağa takılmış balık gibi, kurtulmak için çırpındıkça ağa daha da fazla takılıyor. Kendi aklı ve ayağıyla dolandığı ağdan şimdi de onurlu bir çıkış arıyor.
CHP pozisyonuna aşık borsa oyuncuları gibi. Pozisyonuna aşık olmak borsacıların sıkça kullandığı bir deyim. Hani acemi borsacılar heveslenirler, bir kağıda yatırım yaparlar. O hisse ilk günler sıkı prim yapar. Heveskâr ve acemi borsacı pek bir heyecanlanır ilk günlerin karına. Sonra, üç, dört gün içinde o hisse düşmeye başlar. Daha da düşeceği hissedilir. Ama acemi oyunca hissenin yeniden değerleneceğini düşünür. Bir türlü o hisseleri satmaya cesaret edemez. O güne kadarki zarara razı olmaz, yükselişi bekler. Hisselere aşık olmaya başlar acemi borsacı. Her bir gün zararı büyür, o ise bir türlü satıp “zararın neresinden dönsem kardır” diyemez.
İşte profesyoneller böylelerine pozisyonuna âşık olmuş derler. CHP’de böylesi bir durumda, pozisyonuna âşık oldu bir yandan. Bir yandan da onurlu çıkış arıyormuş gazetelerin yazdığına göre. Ne demekse?
Şimdi tekrar sormak gerek: CHP bu boykota neden ve nasıl karar verdi? Halbuki CHP’nin seçim sonrası gerçek birinci ödevi olan biteni anlama çabasıydı, boykot değil. Boykot vesilesiyle de daha net olarak ortaya çıktı ki CHP’nin ne Tayyip Erdoğan’ın ne de Ak Parti’nin kurumsal yapısının nasıl siyaset yaptığı, nasıl düşündüğü, reflekslerinin nasıl geliştiğine dair bir analizi ve fikri var. En büyük rakibinin neyi, nasıl ve ne zaman yapacağı hakkında hiç düşünmemiş, çalışmamış, senaryolar geliştirmemiş.
Sorun da tam bu. Ak Parti’nin ve liderinin kimlikleri ve siyaset tarzlarını geçtik, ne Ak Parti seçmeninin, ne kendi seçmeninin ne de genel olarak toplumun naturası, talepleri, sorunları, umutları, korkuları üzerine de bir anlama çabası da yok.
CHP genel olarak toplumun boykot meselesini nasıl algıladığını, değerlendirdiğinin de bilmiyor, Ak Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın nasıl tepki vereceğinin de bilmiyor. Şimdi de bir biçimde geri dönüş yolu arıyor.   

Pozisyon üstünlüğü de Ak Parti’ye geçti

Son iki haftalık boykot saçmalığında kaybedenin CHP ve Kılıçdaroğlu olduğu açık. Kılıçdaroğlu hem genel siyasi rakibi olarak Ak Parti’ye karşı hem de parti içi muhalefet olarak Baykal’a karşı pozisyon üstünlüğünü kaybetti. 
Pazartesi, Salı boykotu bitirme yolu açılırsa bu yol Ak Parti himmetiyle olacak. Olacakları sezen Baykal da Cuma günü boykotun artık bitmesi gerektiğini Kılıçdaroğlu’na öneren adam pozisyonu kazanmış oldu.
Ama CHP içindeki asıl çekişme Kılıçdaroğlu-Baykal arasında değil, olmayacak da. CHP için kaçınılamaz ve de gerekli olan asıl çekişme bugünkü yönetim koalisyonu ve milletvekilleri arasındaki statükocular ve değişimciler çekişmesi. Eğer bu çekişme kişiler üzerinden değil fikirler üzerinden yaşanırsa ki, gerekli ve doğru olanı bu, parti gerçek bir değişim rotası çizebilir. Ya da ikiye bölünür.
Boykot krizi bu tartışmayı öne alacaktır. Çünkü CHP bu iç basıncı taşıyamaz. Yönetimde ve Milletvekilleri arasındaki değişimciler statükocuların pozisyon üstünlüğü yakaladığı bu boykot sürecindeki zihniyet ve dillerine teslim olurlar da değişimci olduklarını da iddia edemezler.

Kılıçdaroğlu’nun gerçek fikri hangisi?

Buradaki düğüm kritik bir düğüm. Kamuoyundaki genel kanaat Kılıçdaroğlu’nun bilinen bazı isimlerin etkisiyle boykot fikrine geldiği. Boykot sürecinde de aynı isimler öndeydi, ekranlardaydı. Ama soru şu: Ya Kılıçdaroğlu bu telkinlerin etkisi altında değil, bizatihi kendi de bu fikirdeyse? Bizatihi kendi de o isimleri aday listelerine koyma fikrindeydiyse?
Genel kamuoyunda da, partinin iç kamuoyunda da Kılıçdaroğlu’nun değişimden yana ve partinin şu an için rakipsiz genel başkanı olduğu yönünde. Değişimden yana milletvekillerinin bile partinin geleceğine ümitleri Kılıçdaroğlu’nun değişimden yana olduğu fikrine dayanıyor.
Kılıçdaroğlu bir kez daha başka bir vesileyle statükodan yana bir tavır ve tutum geliştirirse, yukarıdaki soru o gün gerçekten kritik olacaktır: Kılıçdaroğlu değişimden yana mı? Bedel mi ödüyor, telkinlere mi açık yapısı var, yoksa gerçekten gördüklerimiz O’nun kendi gerçek fikri mi?    

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"