02 Ekim 2014

Cumhurbaşkanı'nın konuşmasının kodları

Erdoğan Meclis'teki konuşmasında, Soma ya da Torunlar inşaatındaki faciaların ürettiği iş güvenliği sorununa değinmedi

Meclis’in çalışma yılı açılışındaki Cumhurbaşkanı’nın konuşması dikkatle incelendiğinde Cumhurbaşkanının, hükümetin ve Ak Parti’nin ideolojik tercihlerinin yeni döneme dair temel parametreleri ortaya çıkıyor.

  1. Konuşma dikkatlice kurgulanmıştı her şeyden önce. Konuşmanın genel havasının gösterdiği şey hükümete ve Ak Parti’ye bir ideolojik çerçeve sunmasıydı.

 

  1. Konuşma aynı zamanda nasıl bir Cumhurbaşkanlığı yapılacağının da temel ipuçlarını sunuyordu. Doğrudan hükümet icraatları ve ekonomik projeler üzerindeki vurgu, Cumhurbaşkanının partilerden ve hükümetten bağımsız ya da organik ilişkisi olmaz ilkesinin tersine, beklendiği gibi doğrudan icranın ve hatta partinin içinde bir Cumhurbaşkanlığı ima ediyordu.

 

  1. Seçimlere ve sivil siyasete vurgu vardı. Vatandaşın tercihine ve seçimlere saygı vurgusu doğruydu elbette. Öte yandan başta HDP olmak üzere muhalefete hitaplarda ise sivil siyasete yalnızca çoğunlukçu bir anlayıştan yaklaşıldığı, Gezi gibi atıflardan anlaşılan da siyasal ve toplumsal muhalefetin her alanının komplo ve darbecilik algılarıyla değerlendirilmeye devam edildiği görülüyordu.

 

  1. Dünyada da bizde de tartışılan güvenlik mi özgürlük mü sorusunda ya da ikileminde güvenlikten yana tercih vurgulandı. Özgürlük alanlarını genişleterek, çoğaltarak mı güvenliğimiz artar yoksa güvenlik tedbirleri ve kısıtları artırılarak mı özgürlükler korunur sorusuna Cumhurbaşkanı’nın cevabı güvenlikten yanaydı.

 

  1. Güvenlik vurgusu da Cumhurbaşkanı’nın ve Ak Parti’nin “güçlü devlet” idealinin bir yansıması olarak bir kez daha ortaya çıkıyordu. Böyle bir konuşmada bile savunma sanayindeki gelişmelerin altının çizilmesi “güçlü devlet” olmanın alt unsuru olarak da görülmesindendi. Güçlü devletin diğer unsurları dünyada da etkin olmak, insani yardımlar ve tüm dünyada Türk kültürünün ürünlerine ve coğrafyalarına sahip çıkış olarak vurgulanıyordu. Yine güçlü devlet tanımı “risklerle baş edebilen” ve meselelerde etkin olan devlet olarak tanımlandı. Konuşmanın hiçbir yerinde “demokratik devlet” sözü veya vaadi yoktu.

 

  1.  Çözüm sürecine kararlılıkla sahip çıkış önemliydi. İsmi ve siyasi kimliğinden bağımsız olarak, kendisi Kürt meselesinin öznesi ve nedeni olan devletin, şimdi bizzat Cumhurbaşkanı’nın ağzından çözüm sürecinde kararlılık vurgusunun siyasi ve psikolojik önemini yadsımak mümkün değil.

 

  1. “Kutuplaşma diye bahsedilenin çoğulculaşma olduğu” söylendi. Bu tespite katılabilmek mümkün değil, çünkü tanım ve tespit sorunluydu. Ama aynı zamanda Cumhurbaşkanının ve Ak Parti’nin kutuplaştırma ve kimlik siyasetine sıkışmışlığı aşma niyetinin de olmadığı anlaşılıyor.

 

  1. “Paralel yapı ile mücadele” paragrafında vesayet tanımının kapsamının askerden daha geniş olarak bürokratik vesayet şeklinde genişletilmiş olması önemliydi ki bu eleştiri uzun yıllardır Ak Parti’ye yapılmıştı.

 

  1. Yeni anayasa vurgusu elbette en önemli paragraflardan birisiydi. Ki muhtemelen bu yıl boyunca da yeni anayasa tartışmaları siyasi hayatımızda önemli yer tutacak.

 

  1. Konuşmada ekonomi yine kalkınma ve büyük projeler üzerinden bahse konu edildi. Son altı aydaki Soma ya da Torunlar inşaatındaki faciaların ürettiği iş güvenliği sorunu da yoktu, gelir dağılımında adalet, çevre, iklim değişikliği ve kuraklık, sürdürülebilirlik gibi kalkınmanın içeriği ve niteliğine dair konular da yoktu. Ama büyük, çılgın projeler üzerindeki kararlılık konuşmada bir kez daha vurgulandı. Bu da Cumhurbaşkanı’nın ve Ak Parti’nin ideolojisindeki “güçlü devlet”ten sonra ikinci temel parametreye “kalkınmış, büyük ekonomi”ye vurguydu. Güçlü devletin demokratik olup olmadığı bahse konu olmadığı gibi büyük ekonominin adil gelir dağılımı, çevreye duyarlı, iklim değişikliği sorunlarını dikkate alan, tekelciliğe izin vermeyen, sürdürülebilir ekonomi olup olmadığı da bahse konu değildi.

 

  1. Orta Doğu ve IŞİD meselesinde yine terör örgütleriyle mücadele, Esat vurguları vardı ama petrol ve enerji güvenliği meselesi yoktu. Karmaşıklığın ve belirsizliğin esas olduğu küresel dinamikleri genel bir değerlendirmenin ipuçları ya da Avrupa Birliği süreci, NATO ile ilişkiler yoktu ama “uluslar arası koalisyona katılma” kararını esas alan tezkereye destek talebi vardı.

 

  1. Konuşmanın son bölümünde yine “kucaklaşma” vaadi vardı, “korkutma siyasetine son” diyerek      MHP’ye, “çatışmacı siyasete son” diyerek CHP’ye “yapıcı muhalefet” çağrısı vardı. Ama Ak Parti’ye de siyasetin “müzakere-ikna-uzlaşma” süreçleri olduğunu hatırlatma yoktu.   

Yazarın Diğer Yazıları

"Türkiye’nin Değişen Yüzü": Değerler, toplumda eskisi kadar açıklayıcı değil

Veri Enstitüsü’nün geçen hafta yayımladığımız “Türkiye’nin Değişen Yüzü 2024” araştırması, bu zaman aralığında ve bu ulusal, bölgesel ve küresel dinamikler içinde “değerlerin” eskisi kadar açıklayıcı olmadığını gösteriyor

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

"
"