“İmamoğlu’nun kazanması durumunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP için rasyonel olan, yüksek enflasyon ve istikrarsız TL’den kaynaklanan ekonomik problemleri çözmek için gerekli adımları atmak olur. Çünkü bunu yapmazlarsa CHP 2023 seçimlerini kazanabilir... Ama Türkiye’yi analiz ederken rasyonel düşünceden yararlanmak, geçtiğimiz yıl öğrendiğimiz gibi çok maliyetli hatalara yol açabiliyor.”
Hollanda merkezli Rabobank, seçim öncesinde yayınladığı analizde böyle diyordu. Haksız değiller, Türkiye, rasyonel düşünceyle anlaşılabilecek bir ülke olmaktan çoktan beridir çıkmış durumda. Ümit Kıvanç’ın Öcalan’ın mektubunun açıklandığı gün Twitter’da söylediği gibi: “Olaylar bizlerin anlayabileceği, açıklayabileceği sınırları aştı, gidiyor...”
İmamoğlu’nun zaferinden sonra ekonomiye korkarım yine rasyonalite değil irrasyonalite hakim olacak. Önce Rabobank’ın raporu aracılığıyla geçen yıl seçimden sonra neler olduğunu hatırlayalım, sonra bugüne döneriz. Tekrar Rabobank:
“Geçen yılki milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Erdoğan’ın hükümete ekonomik reformlara odaklanma fırsatı vereceğini düşünmüştük. Bu öngörü, ekonominin kamu harcamaları nedeniyle aşırı ısındığı ve şimdi soğutularak uzun vadeli bir bakış açısıyla büyümenin dengeleneceği varsayımına dayanıyordu. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan seçildikten kısa süre sonra Merkez Bankası’nın faizi indirmesi gerektiğini ve para politikasında daha fazla sorumluluk almak istediğini söyledi. Ve damadını ekonominin başına atadı. Bu adımlar yatırımcıyı ürküttü. Amerika ile yaşanan Rahip Brunson krizi son damla oldu ve TL rekor değer kaybı yaşadı.”
Bu yıl da seçim sonrası dönem irrasyonel gelişmelere gebe. Tekrar Rabobank:
“İmamoğlu’nun kazanmasına Erdoğan’ın rasyonel cevap verme ihtimalinin yine düşük olduğuna inanıyoruz. Bunun yerine, CHP’nin daha güçlü bir politik momentum kazanmasını engellemek için erken seçime gidebilir…”
Özet: İmamoğlu’nun zaferiyle birlikte erken seçim burcuna girmiş bulunuyoruz! Rabobank’ın doğru biçimde tahmin ettiği gibi Erdoğan’ın bundan sonraki gündemi CHP’nin daha güçlü bir politik momentum kazanmasını engellemek olacak. Bunun için gerekirse erken seçime gitmekten kaçınmayacaktır.
“İyi de!” diyeceksiniz, “Seçim ekonomisi için para kalmadı. Ekonominin bütün dikişlerini patlamış durumda. Bütçe açığı yılın ilk 5 ayında, yıl sonu için öngörülen rakamın yüzde 83’üne ulaştı. Deniz bitti. Erdoğan bu koşullarda nasıl erken seçime gitsin?” Haklı olabilirsiniz ama bir de Bahçeli var. Bundan böyle AKP ve Erdoğan’ın kaderi, Bahçeli’nin de iki dudağının ucunda. Bakmayın MHP liderinin dün "Yeni bir erken seçim bahsi açmak ülkemize yapılacak en büyük kötülükler arasındadır” dediğine. Profesör Ali Akarca’ya göre iki gelişme Bahçeli’nin erken seçimin düğmesine basmasına yol açabilir.
1) Gül, Babacan veya Davutoğlu bir parti kurarlarsa, sağda bir alternatif yaratacakları için,
2) Kendi adayını seçtirmeye yetmeyecek oyları AKP'ye bırakarak gerçek gücünden çok daha fazla güç elde eden MHP, o gücü alamadığını hissettiği anda, erken seçim isteyebilir.
İrrasyonel gelişme demişken, bir de S-400’ler meselesi var. Erdoğan, teslimatının Temmuz ayının ilk 2 haftası içinde başlayacağını açıklamıştı, dolayısıyla S-400’lerin gelmesine kesin gözüyle bakabiliriz. İktidar çevreleri ve bu arada bir grup ekonomist naif biçimde Amerikan yaptırımlarının korkulduğu kadar sert olmayacağına inanıyor. Örneğin Gedik Portföy’den Eral Karayazıcı, hafta sonu Reuters’da yayınlanan haberde, Amerikan yaptırımlarının “ılımlı” olacağı ve TL’de sert satışlara yol açmayacağını söylüyordu. Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla örülüdür. Başkanlık seçimleri yaklaşmış ve Kongre’de Türkiye düşmanlığı tavan yapmışken Amerikan yaptırımlarının “ılımlı” adımlarla sınırlı kalıp kalmayacağını hep birlikte göreceğiz…
Yazıyı bitirmeden önümüzdeki süreçte TL’nin lehine olan bir gelişmeden de söz etmek gerek. Sözünü ettiğim gelişme, Amerikan Merkez Bankası’nın yeniden faiz indirimlerine başlayacak olması.
Amerikan Merkez Bankası geçtiğimiz hafta, ticaret savaşlarından olumsuz etkilenen ekonomiyi desteklemek için faizlerin düşürülmesini gündeme aldığını açıkladı.
Amerika’nın faiz indirimleri bizi neden ilgilendiriyor? Çünkü Amerika’da faizler düşünce kendi ülkesinde para kazanamaz hale gelen küresel sermaye, riski göze alıp Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelere akıyor. (Türkiye, Arjantin’den sonra dünyanın en yüksek reel faizini veren ülke.)
Amerika’daki faiz indirimleri önümüzdeki süreçte TL’nin dolar karşısında değerlenmesini, bozulan makro dengelerin bir nebze olsun düzelmesini sağlar mı?
Bu sorunun yanıtı, ABD Merkez Bankası’nın ne hızda hareket edeceğine bağlı. Bu yıl 3 faiz indirimi yapmasını bekleyenler kadar sadece 1 indirim yaptıktan sonra gelecek yıla kadar bekleyeceğini öngörenler de var. Zamana yayılan faiz indirimleri, TL’nin pek işine yaramaz. Zaten Amerika’nın faiz indirimlerinin Türkiye ekonomisini kurtarmasını beklemek de ham hayalcilik olur.
İstanbul için her şey güzel oldu ama Türkiye ekonomisi için pek öyle olacakmış gibi görünmüyor...