31 Ağustos 2020

TÜİK ve Sağlık Bakanlığı verileri; "Şarkta yalan, ayıp değildir"

Türkiye’de siyasetçilerin ve devletin yalanları neden skandala dönüşmüyor, neden doğru olmadıkları ispatlandıktan sonra dahi gözümüzün içine baka baka yalan söylemeye devam ediyorlar?

Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı Koronavirüs verilerine yalanlama üzerine yalanlama geliyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, sırf başkentte Koronavirüs’ten ölenlerin sayısının, Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye geneli için açıkladığı sayıya yakın olduğunu söyledi mesela. Bir tıp profesörü, 'Bakanlığın açıkladığı veriler doğru olsa hastanelerin bomboş olması gerektiğini, oysa tıklım tıklım olduğunu' açıkladı. Belediyelerin ölüm istatistiklerini inceleyen başka bir akademisyen normalin çok üzerinde artışlar yaşandığını buldu.

Ama bunlar söylenmemiş gibi çelişkili veriler her gün açıklanmaya devam ediyor. Devlet yetkilileri nasıl halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyebiliyor?

Çünkü ortada büyük, "ulvi" bir amaç var: Türkiye ekonomisini ayakta tutmak, çarkların dönmeye devam etmesini sağlamak. Sağlık Bakanlığı yetkilileri (ya da onlara talimat verenler) şöyle düşünüyor olmalı: 'Koronavirüs’le ilgili verileri olanca çıplaklığıyla açıklarsak Türkiye’ye turist gelmez, koca sektör durur. AVM’lerin, bazı mekânların yeniden kapatılması gerekir. Hangisi önemli, turistlerin gelmesi, alışverişin sürmesi, turizmin, perakendenin gelişmesi mi, yoksa doğruları söylemek mi?'

Sağlık Bakanlığı’nın düşünme biçimi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) için de geçerli. Muhalefet aylardır TÜİK’e, enflasyon istatistiğini oluşturan fiyat verilerini hangi marketlerden aldığını açıklama çağrısı yapıyor. TÜİK bundan ısrarla kaçınıyor çünkü o zaman enflasyonun açıklanandan daha yüksek olduğu ortaya çıkar ve faizler yükselir. Memur maaşlarına daha fazla zam yapmak zorunda kalınır. Devlet bütçesine altından kalkılması zor bir yük biner. Enflasyon bekleyişleri bozulur, fiyatlar yükseliş spiraline girer… Hangisi daha önemli, bütçenin, ekonominin sağlığı mı, doğruları söylemek mi?

Falih Rıfkı Atay’ın “Şarkta yalan ayıp değildir” sözünün arkasında basit bir toplumsal alışkanlık değil, TÜİK ve Sağlık Bakanlığı örneklerinde gördüğümüz türden, “Yüce amaçların yanında üç-beş yalanın lafı olmaz” bakışı yatıyor kısacası.

"Ulvi amaçlar", "kutsal çıkarlar" için yalanı (ve başka şeyleri) mubah görmek, ünlü felsefeci Kant’ın, "İnsanlığı her zaman bir amaç olarak görecek şekilde davran; asla bir araç olarak kullanma" şeklindeki ünlü "kategorik buyruğunu" çiğneyip geçmek demek. "Dert ettiğin şeye bak, çiğneyip geçtiğin Kant olsun”, diyeceksiniz. İyi ama aydınlanma düşüncesi Kant’a dayanır. Kapitalizmin doğumu esnasında yaşayan Kant, hayata, ticarete, insanlar arası ilişkilere yön verecek kuralları belirlemek için dine başvurmak gerekmediğini, dinin insanla Tanrı arasında bir konu olduğu, temel ahlâk kurallarının kaynağının kutsal kitaplar değil akıl olması gerektiğini söyleyerek Batı uygarlığının dönüşümünde çok önemli rol oynamıştı.

'Batı devletleri yalan söylemez' filan demiyorum. Söyler, hem de ne yalanlar söylerler… Ama bu yalanlar ortaya çıkarsa skandal olur. Halkın gözünün içine baka baka yalan söyleyen bir siyasetçi, yalanları eğer anlaşılırsa koltuğunda zor oturur. İngiltere tarihinin en popüler politikacılarından, Başbakan ve İşçi Partisi lideri Tony Blair’in Irak’ın işgalinde sayısız yalan söylediği ortaya çıkınca siyaset sahnesinden silinip gitmesi, bunun örneklerinden biridir.

Türkiye’de siyasetçilerin ve devletin yalanları neden skandala dönüşmüyor, neden doğru olmadıkları ispatlandıktan sonra dahi gözümüzün içine baka baka yalan söylemeye devam ediyorlar?

Çünkü; şarkta "yüce amaçlar" için yalan söylemek ayıp değil. Sadece yalan söylemek mi? "Yüce amaçlar" için ifade özgürlüğünü kısıtlamak da ayıp değil, işkence yapmak da, adam vurmak da. "Devletin bekası" sözüne bakar bir tek, veya "Tarikatın çıkarı"na.

Türkiye’yi değiştirmek için sadece iktidarı değil, yüce amaçlar uğruna yalanı, zorbalığı, işkenceyi, cinayeti mübah gören anlayışı da değiştirmek gerekiyor.

O da kolay değil çünkü çok küçük bir kesim dışında hepimiz (bu arada ben de) bu zihniyetle büyüdük, bu iklimin çocuklarıyız.

TÜİK ve Sağlık Bakanlığı’nın kimseyi tınmadan çelişkili verileri açıklamaya devam etmesine bir de bu gözle bakın.

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?

"
"