24 Haziran 2021

Şehir hastanelerini AVM işletmecisinin satın alması! Halep'teki fabrikaların yağmalanması!

Sansasyonel gazetecilik tarzını yansıttığını düşündüğüm için bol ünlemli, bağrış çağrış yazılardan pek hoşlanmıyorum. Ama bugünkü yazının başlığındaki iki gelişme ünlemi gerçekten hak ediyor.

İlki, Dünya'dan Kerim Ülker'in duyurduğu, Rönesans Holding'in işlettiği şehir hastanelerinin Danimarkalı ISS'ye satışı... Önce bu haber için Ülker'i kutlayalım, yazmasa haberimiz olmayacaktı. Zira Rekabet Kurumu satışla ilgili bilgiye kısaca yer verdikten sonra internet sitesinden kaldırmış. Sebep? Onu da Sözcü Çiğdem Toker yazdı. Toker, satışın siteden kaldırılmasının nedenini Rekabet Kurumu'na sormuş, "Satış kesinleştiğinde sonucun duyurulacağını, ancak görüşmeler sürerken taraflardan biri istemezse yer almasının zorunlu olmadığı" cevabını almış. Madem öyle, bu haber daha önce neden kurumun sitesinde yayınlanmış? Cevabı yok. Rekabet Kurumu incelemenin bitirilmesini beklenmiş, desek, o da mümkün değil çünkü kuruma bildirilen satın almalar daha inceleme başında duyuruluyor. Ki itirazı olanlar söyleyeceğini satış onaylanmadan söylesin...

Öyleyse? İnsanın aklına ister istemez kamuoyunda tepki yaratabileceği düşüncesiyle şehir hastanelerinin satışının gizlendiği geliyor. Şehir hastanelerinin satışı kamuoyunda neden tepki yaratsın? Hastaneleri Rönesans Holding'den alan şirketin AVM işletmesi olabilir mi bunun nedeni?

Rönesans Holding'in şehir hastanelerini Danimarkalı ISS'ya satışının ünlem gerektiren kısmı işte bu. Türkiye'de 2005 yılından beri faaliyet gösteren ISS, 100'den fazla AVM'ye ve 50'den fazla zincir mağazaya yönetim hizmeti veriyor. Şirketin internet sitesinde şu ifadeler yer alıyor:

"Başarılı bir alışveriş merkezi, tıkır tıkır çalışan bir makine gibi olmalıdır. Teknik hizmet ekibimiz, kritik sistemlerin 7/24 sorunsuz ve etkili biçimde çalışmasını sağlar."

Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın müteahhidi olarak da tanıdığımız Rönesans Holding bugüne kadar çok sayıda şehir hastanesi inşa etti. Sadece inşa etmiyor, aynı zamanda kamu-özel işbirliği kapsamında "Yap kirala" yöntemiyle işletiyor da. Hastanelerin hepsinde hasta garantileri var. Garanti edilen hasta sayıları yakalanmazsa devlet üstünü tamamlıyor. Rönesans'ın bu yöntemle işlettiği hastaneler arasında İstanbul'daki Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi, Adana Şehir Hastanesi, Bursa Şehir Hastanesi, Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi, Yozgat Şehir Hastanesi ve Fizik Tedavi Rehabilitasyon, Psikiyatri ve Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastaneleri yer alıyor. Dile kolay, 9 bin 500 yataklık kapasite. Devletten sonra Türkiye'nin en büyük sağlık şirketinden söz ediyoruz...

Bu yataklar şimdi ISS'ye geçecek ve alışveriş merkezlerinde olduğu gibi "tıkır tıkır" işletilecek.

Sorun şu ki satılan, bir otel zinciri veya AVM değil kamu hizmeti veren devlet hastaneleri. Müşteri memnuniyetinin değil hasta haklarının, kâr maksimizasyonunun değil kamu çıkarının geçerli olması gereken yerler. Parası olan zaten özel hastanelere gidiyor, şehir hastanelerinin "müşterileri", yoksullar, yaşlılar, emeğiyle geçinenler...

Şehir hastaneleri kâr maksimizasyonu mantığıyla yönetilirse ne olur? Türk Tabipleri Birliği ne olacağını daha önce açıkladı.

-Sağlığa ayrılan alanlardan tasarruf yapılıp lokantalara, kafelere geniş alanlar ayrılır.

-Hekimlerin tetkik, tedavi ve karar süreçlerindeki denetimi sınırlandırılır.

-Doktorlardan daha fazla sayıda hasta bakmaları, daha fazla tetkik yapmaları, "para getirmeyecek" hastaları başka yerlere sevk etmeleri istenir.

Yani halk ve devlet soyulur.

Uluslararası araştırmalara göre ideal hastane büyüklüğü 300 - 600 yatak. Bu sayının üzerine çıkıldığında ya da altına inildiğinde verimlilik ciddi şekilde düşüyor. Madem öyle iktidar şehir hastanelerinde neden ısrar ediyor? İstanbul'da iki tane tıkır tıkır işleyen havalimanı olduğu halde 22 miyar Euro'ya üçüncü havalimanı inşa edilmesinde neden ısrar ediliyorsa ondan. Büyük yerin rantı da büyük olur. 

Halep'teki fabrikaların yağmalanması!

İnsanı dehşete düşüren ikinci haber, Suriye'nin organize sanayi bölgelerinde yaşanan fabrika soygununun boyutları. Bu gelişmeyi ilk olarak gazeteci Serdar Akinan, "İnanamayacağınız isimler Suriye'nin yağmalanmasında. Çok ünlü bir gazetecinin eşi olduğu söyleniyor. Fabrikayı yağmalamış. Bir sanayi bölgesi, insanlığa karşı suçlarda yargılanacak boyutta. Bir ülkenin bir sanayi tesisini, ya İzmit bölgesini yağmalıyorsun... Suriye'nin en önemli sanayi tesislerinin bulunduğu bölge yağmalandı. Sökülüp fabrikalar getirildi. Bu operasyonu yapan firmanın sahibinden bahsediyorum" sözleriyle duyurmuştu.

Dün Gazete Duvar'da Musa Özuğurlu soygunun detaylarını yazdı. Bugünkü yazıyı, Serdar Akinan'ın dediği gibi gerçekten "insanlığa karşı suç" boyutlarına varan ve bir gün kaçınılmaz şekilde yargılama konusu olacak yağmayı anlatan cümlelerle bitirelim:

"2014 yılında Halep ve Şeyh Neccar bölgelerine gittiğimiz zaman gördüğümüz manzara anlatılacak gibi değildi.

Şeyh Neccar'da bulunan fabrikaların 720'si kısmen ya da tamamen sökülmüş çalınmıştı. Şeyh Neccar dışında kalan Han el Asel, Kefer Hamra, Kefer Naha, Mansura gibi yerler ile birlikte çalınan fabrika sayısı 1000'in üzerindeydi.

Hırsızlık öyle bir hal almıştı ki Türkiye'den bazı şahıslar işi, tüm makineyi değil ama küçük bir parçasını istemeye kadar vardırmışlardı. Şeyh Neccar bölgesindeki bir sanayici şunu anlatmıştı: Buradaki birçok makina kişiye özel imal edilmişti, seri numaraları, kimliği vardı. Bazıları bu makinaların kendilerine lazım olan parçalarını örgütlere sipariş veriyordu ve bu parçalar burada sökülüp isteyen kişiye götürülüyordu.

Dün görüştüğümüz Suriye Sanayi Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi de şunu anlattı: Bazı Halepli iş adamları Türkiye'de kendi malları olan makinaları gördüler ve Kahramanmaraş'ta mahkemeye başvurdular ancak başvuruları reddedildi."

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?