"İşçi sınıfı neden Erdoğan'a oy verdi?" Bundan iki yıl önce, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerinin ertesinde yazdığım yazının başlığı böyleydi. İki örnek vermiştim: Gaziantep ve Çerkezköy. İkisi de geçmişte CHP'nin kazandığı yerlerdi. Sanayileşme ikisini de değiştirdi. Gaziantep malum. Çerkezköy, Trakya'nın kalbinde olduğu için Gaziantep'e göre daha ilginç bir örnek. Orada da AKP çok güçlendi, bazı seçimlerde birinci gelmeye başladı.
Neden böyle oldu? Çünkü sanayileşme, Çerkezköy'e Türkiye'nin dört bir yanından işçi akınına yol açtı. Yeni gelenlerin siyasi tercihleri, Trakya'nın yerlisinden farklıydı…
İşçi sınıfının siyasi tercihlerindeki değişiminden söz etmemin sebebi, 3 Kasım'daki başkanlık seçimi nedeniyle bu konunun Amerika'da da tartışılıyor oluşu.
İşçi sınıfının sağ popülizme meyletmesi Türkiye'ye özgü bir durum değil. Dünyanın başka yerlerinde de benzeri bir durum yaşanıyor. İngiltere'de yüz yıldır İşçi Partisi'ne oy veren işçiler, Brexit referandumunda Muhafazakâr Parti'nin peşine takıldı ve AB'den ayrılık yönünde oy kullandı. Son seçimlerde de önemli bölümü muhafazakâr lider Boris Johnson'a oy verdi... Trump'ın 2016'daki sürpriz seçim zaferinde de geçmişte Demokrat adaylara oy veren mavi yakalıların Cumhuriyetçi Parti'ye dönmesinin büyük payı vardı.
İşçi sınıfı neden Trump'ı destekliyor? New York Times'ta bu konuyla ilgili ilginç bir yazı çıktı.
Yazar Farah Stockman, Amerika'nın Indiana eyaletindeki çelik işçileriyle görüşerek Trump'a oy verme nedenlerini incelemiş. Görüştüğü kişilerden biri, makinist Tim...
Tim aileden "proleter"; dedesi maden işçisi, babası otomotiv işçisi… "Babam ömrü boyunca Demokratlar'a oy verdi, çünkü küçük insanların dertleriyle onlar ilgiliydi", diyor. Ama o, 2016 seçiminde aile geleneğini bozarak Trump'a oy vermiş. Neden?
Çünkü Tim'in çalıştığı fabrika birkaç yıl önce Çin'e taşınmış. Aynı kentteki bir başka fabrika da Meksika'ya gitmiş. Trump, Çin'e, Meksika'ya taşınan fabrikaları geri getirme sözü verince Tim'in gönlünü çelmiş. Demokrat Parti'nin geçen seçimdeki başkan adayı Hillary Clinton'ın, fabrikaların Meksika'ya taşınmasına yol açan serbest ticaret anlaşması NAFTA'nın mimarı eski Başkan Bill Clinton eşi olması da, Tim'in Demokrat Parti'den Cumhuriyetçi Parti'ye geçişini kolaylaştırmış.
Tim yalnız değil, onun gibi yüz binlerce işçi son seçimde Trump'a oy verdi. Bu kez de aynı şeyi yapacaklar mı? İşçi sınıfı yine Trump'a mı oy verecek?
Evet, bir kısmı Trump'ı desteklemeye devam edecek. Çünkü Trump Çin konusunda esip gürlemeye, Amerika'nın çevresine gümrük duvarları örmekten söz etmeye devam ediyor. Ama geçen seçimde Demokratlar'ı terk eden işçilerin bir kısmı eski partilerine geri dönecek. Çünkü Demokratlar'ın adayı Joe Biden, Hillary Clinton'dan farklı olarak serbest ticaretin bayraktarlığını yapmıyor. Fabrikalarını Amerika dışına taşıyan şirketlere yüzde 10 ek vergi koyacağını açıkladı mesela.
Üstelik Trump'ın son dört yıldaki performansı işçileri hayal kırıklığına uğrattı. Trump'ın izlediği politikalar, en başta da vergi indirimleri, küçük insanların değil, patronların, yüksek gelirlilerin işine yaradı...
Bunlar Biden'ın kazanmasına yetecek mi? Bunu öğrenmemize üç hafta kaldı. Ama bir şey şimdiden kesin: Serbest ticaret, küreselleşme ve Çin karşıtlığı, Amerikan ve Batı siyasetinde geçici değil kalıcı bir dinamik. Çünkü bunu talep eden büyük bir kitle var, Amerika'da seçmenin yüzde 40'ı gümrük vergilerinin yükseltilmesini istiyor.
İngiltere'de işçi sınıfının AB'den ayrılığı öngören Brexit'i desteklemesi de aynı tavrın Avrupa'daki uzantısıydı. İngiliz işçileri, Brexit referandumunda yüz yıldır oy verdikleri İşçi Partisi'nden ayrılıp AB'den ayrılığı savunan Muhafazakâr Parti'nin peşinden gittiler. İşçi Partisi'nin kentli, iyi eğitimli seçmeni buna çok kızdı, işçileri cahillikle suçladı. Tıpkı Türkiye'de AKP'ye oy verenlerin "çomar" diye aşağılanması gibi İngiltere'de de işçiler "chav" diye aşağılandı. (Bizdeki "çomar" veya "apaçi" kelimelerine benzeyen bir kelime.) Bu da muhafazakârların işine yaradı. The Guardian yazarı Owen Jones, Türkçeye de çevrilen, İngiltere'de çok ses getiren "Apaçiler: İşçi Sınıfının Şeytanlaştırılması" adlı kitabında "çomar", "apaçi" diye aşağılandıkça işçi sınıfıyla İşçi Partisi arasındaki mesafenin daha da açıldığını yazdı. (İşçi Partisi'nin son Başbakan adayı Jeremy Corbyn bunu değiştirmeye çalıştı ama başarılı olamadı.)
Emekçi sınıfların siyasette eski gücü, havası kalmamış olabilir ama görüldüğü gibi sandıkta kilit rol oynamaya devam ediyorlar. Onları "çomar" diye küçümsemek, işçi sınıfı diye bir şey kalmadığını öne sürmek sağ popülist liderlerin işine yarıyor.