Vurun abalıya. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun bankaları şirketlere kredi vermemekle suçlayan açıklamasını okuyunca aklıma bu deyim geldi. Hisarcıklıoğlu şöyle diyor: “Kredi genişlemesinin sağlanabilmesi için Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı tedbirler kapsamında Kredi Garanti Fonu’nun kefalet kapasitesi 250 milyar lira artırıldı ama bankalar ‘limit bitti’ gerekçesiyle kredi vermiyor.”
Türkçe meali: Hükûmet yapacağını yaptı, bankalara 250 milyar liralık kaynak sağladı. Daha ne yapsın? Top bankalarda. Ama onlar kötü niyetli davranıp bu kaynağın üzerine yatıyor.
Acaba öyle mi? Kredi Garanti Fonu’nun kefalet kapasitesinin artırılmış olması gerçekten bankalara gözlerini kırpmadan dağıtabilecekleri bir kaynak mı sağlıyor?
Gerçek şu: Devlet, “Alın, reel sektör firmalarına dağıtın” diye bankalara para vermiş filan değil. Kredi Garanti Fonu, bankaların batık kredilerinin sadece yüzde 7’sini karşılıyor. Bankalar batıracakları kredilerin büyük kısmını yine kendi bilançolarına yazacaklar. Kredilerde dikkatli olmaları, daha önceki kredileri batırmış firmalara vermemeleri normal.
Üstelik tahsili gecikmiş alacakların takip süresinin uzamış olması batık kredilerin ağırlığını artırıyor. Eski banka yöneticisi, Paramedya yazarı Erol Taşdelen şöyle diyor: “Geri ödenmeyen kredilerde bankaların takip süresi 90 günden 180 güne çıkarıldı. Yani bankalar altı ay boyunca batık kredileri sırtında taşıyarak maliyetine katlanmak zorunda. Takip tutarlarının toplamı yüzde 7’yi aştığında KGF kefaleti geçerli değil. Öyle bir hava yaratıldı ki, bankaların her başvuru yapana herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapmadan kredi vermesi gerektiği düşünülüyor. Kredi vermiyorsa banka kötü niyetli, algı bu…”
KGF’nin sağladığı 250 milyar liralık yeni kredi hacmi ve Erdoğan’ın açıkladığı 100 milyar liralık “Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi, Koronavirüs salgını nedeniyle duvara çarpan ekonominin dişinin kovuğuna bile gitmedi. Erol Taşdelen: “KGF’nin yarattığı 250 milyar TL kredi hacmi önce bankalar arasında bölündü. Bankalar da şubelerine dağıttı. Her şubeye 2-3 milyon TL limit düştü. Ama şubelere 70-80 milyon liralık kredi talebi geldi. Bankalar da eski müşterilerinin taleplerine öncelik tanıdı. Çoğu şubede limitler şimdiden bitti ama hâlâ talep geliyor. Bankalar ne yapsın?”
Ben de yazdım, başkaları da yazdı, Koronavirüs’e karşı açıklanan 100 milyar liralık önlemler paketi ye-ter-siz. Türkiye ekonomisinin yaşadığı şoka göre de yetersiz, başka ülkelerin açtığı paketlere de göre yetersiz. Son olarak dün Japonya yaklaşık 1 trilyon dolarlık bir paket açıkladı. Bu paket kapsamında KOBİ’lere çok geniş kredi imkanı sağlandı. Cirosu geçen yıla göre en az yüzde 20 azalan KOBİ’lere faizsiz 30 milyon Yen’lik kredi verilecek, bu kredi 3 yıl boyunca geçerli olacak. Büyük şirketlere Japon Kalkınma Bankası aracılığıyla 5 trilyon Yen’e kadar kredi imkanı sunulacak.
Amerika, Almanya, Fransa… Hemen her ülke dev paketlerle reel sektör firmalarının imdadına koştu. Türkiye? Birçok ekonomist ve iş kuruluşu (Mesela TÜSİAD) Erdoğan tarafından açıklanan 100 milyar liralık paketin yetersiz olduğunu söyledi, söylüyor. TOBB hariç.
TÜSİAD’a göre Koronavirüs’e karşı alınan ekonomik önlemlerin milli gelirin yüzde 10’una ulaşması gerekiyor. Yani TÜSİAD, mevcut paketin yaklaşık 5 katı büyüklüğünde bir paket istiyor. TOBB’den bir öneri geldi mi? “Pakette şu eksik, şu da olsun” dendi mi? Yoksa 100 milyar liralık paket TOBB üyelerine yetti mi?
Hükûmet’e iki çift laf edemeyen TOBB Başkanı, yiğitliği bankalara vurarak yapıyor.
Koronavirüs salgınının yarattığı şoka karşı ekonomiye kol kanat germesi gereken bankalar değil, Türkiye Cumhuriyeti devleti.