05 Aralık 2019

Ey patron, ey CEO, kendine bir sor, Erdoğan’dan farklı mısın?

Önüne gelene ağza alınmayacak küfürler yağdıranların, başkalarının fikirlerine saygı duymayanların, küçücük bir eleştiri getireni kapının önüne koyanların, çalışanlara böcek muamelesi yapanların, özetle Tanrı’nın şirketteki gölgelerinin Erdoğan’ı eleştirmeye hakkı var mı?

Haftaya makro ekonomik veri yağmuruyla başladık: Pazartesi üçüncü çeyrek ekonomik büyümesi, Salı Kasım ayı enflasyon oranı açıklandı. Özet: Büyüme yerinde sayıyor, enflasyon yeniden yükseliyor. Futbol deyimiyle artık önümüzdeki maçlara bakacağız; ekonomi içinde bulunduğumuz son çeyrekte ne kadar büyüyecek, Merkez Bankası Aralık ayında kaç puan faiz indirecek, enflasyondaki yükseliş nereye kadar sürecek? Bundan sonraki gündemimiz bu… Genel beklenti, içinde bulunduğumuz son çeyrekte ekonominin yüzde 4-5 oranında büyüyeceği ama buna paralel olarak makro ekonomik dengesizliklerin, en başta da cari açığın artacağı; Merkez Bankası’nın 12 Aralık’ta Erdoğan’ın sözünden çıkmayıp faizi 1 veya 2 puan indireceği; enflasyonun yüzde 10-15 arasındaki bantta dalgalanacağı yönünde. (Tabii Türkiye İstatistik Kurumu şapkadan yeni tavşanlar çıkarmazsa.)

Bugün, makro ekonomide sıcak gündemin geride kalmış olmasından yararlanarak daha derinlerde yatan bir meseleye bakalım: Türkiye’nin tek adam kültürüne.

İş dünyasından Türkiye’nin demokrasiden giderek uzaklaşmasına dair pek bir eleştiri duyulmaması, patronlar ve CEO’ların Erdoğan’dan hoşnut olduğunu anlamına gelmiyor. Özellikle yurtdışı görmüş, Amerika’da, Avrupa’da eğitim almış ikinci, üçüncü kuşak patronlar ve CEO’ları Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmasından rahatsızlar. Servetini iktidara ve kamu ihalelerine borçlu olanlar dışındakilerin birçoğu Türkiye’de Avrupa standartlarında demokrasi görmek istiyor. Kapalı kapılar ardında sorduğunuzda, hatta bazıları sormanıza bile gerek kalmadan, Türkiye’nin demokrasi sicilinden dert yanmaya başlıyorlar...

Acaba bunda ne kadar samimiler?

Son dönemde kamuoyunda tanınan bazı patronlar ve CEO’larla ilgili şaşırtıcı iddialar duydum. Ünlü bir banka genel müdürünün toplantılarda yardımcılarına ağza alınmayacak galiz küfürler yağdırdığı, Türkiye’nin en büyük şehirlerinden birinin ticaret odasını uzun yıllar yönetmiş bir başkanın, danışmanlığını yapan, yaşı kendisinden büyük profesörlerin suratlarına dosya fırlattığı, onları çocuk gibi azarladığı, başka bir banka genel müdürünün çalışanlara kan kusturduğu, yüzlerce çalışanı sudan sebeplere kapının önüne koyduğu, doğum iznine ayrılanları bile yasal haklarına, gözünün yaşına bakmadan işten çıkardığı...

Türkiye, demokrasinin asırlar süren mücadelelerle kazanıldığı, lordlar ve kontların temel demokratik hakları içeren Magna Carta belgesini krala zorla dayattığı bir geçmişten değil, Osmanlı’dan geliyor. İslamcılar haklı, Osmanlı’nın torunlarıyız. Her anlamda! En iyi eğitimlimizin bile sahibi veya müdürü olduğu firmayı tek adam kültürüyle, demir yumrukla yönetmesinin, demokrasiden, eleştiriden hoşlanmamasının, farklı fikirleri boğmasının başka nasıl bir açıklaması olabilir?

Sadece patronlar ve CEO’lar mı? Diğer meslekler, yöneticiler farklı mı? Medya ağır bir saldırı altında olduğu için birbirimize olan eleştirilerimizi erteledik ama unutmadık. Ünlü bir genel yayın yönetmeninin, hem de demokrasi mücadelesinde en ön saflarda yer alan birinin yazı işleri toplantılarında ağza alınmayacak küfürler savurduğunu, birlikte çalıştığı gazetecilere böcekler gibi davrandığını bilmiyor muyuz mesela?

Türkiye’nin en büyük iş örgütlerinden birinin uzun yıllar başkanlığını yapmış bir işadamı geçenlerde bana şöyle dedi: "Herkes şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tek adamlıkla eleştiriyor. Oysa bu eleştiriyi dile getirilerin birçoğu kendi çevrelerinde çok daha fazla tek adam. Toplum neyse, lideri de odur. Su değil ki, yukarıdan aşağıya doğru akıtalım. Bunun aşağıdan yukarıya yapılanması gerekiyor."

Aynen dediği gibi, "Toplum neyse lideri de odur." Yalan mı? Önüne gelene ağza alınmayacak küfürler yağdıranların, başkalarının fikirlerine saygı duymayanların, küçücük bir eleştiri getireni kapının önüne koyanların, çalışanlara böcek muamelesi yapanların, özetle Tanrı’nın şirketteki gölgelerinin Erdoğan’ı eleştirmeye hakkı var mı?

Şirketlerdeki anti-demokratik kültür ancak bilinçli bir çabayla geriletilebilir. Bunun örneğini yıllar önce Amerika'da görmüştüm. O tarihte Newsweek’in Türkiye’deki yöneticilerinden biri olarak derginin Amerika’daki merkezini ziyaret ederek yazı işleri toplantısına katıldım. Türkiye’de müdürün one-man show’una sahne olan yönetim toplantılarından farklı olarak her kafadan sesin çıktığı bir toplantıydı. Toplantıyı yöneten kişi Türkiye’de alışık olduğumuz şekilde masanın başına değil, ortasına oturmuştu. Havada bir sürü fikir uçuşuyor, toplantıyı yöneten adam başkalarının sözünü kesmeden, yapılan önerileri not alıyordu. Amerikan şirketlerinin bir yandan yönetim kademelerinde siyahlara, kadınlara daha çok yer açtığı, bir yandan da aşağı kademedelerdekilerin karar süreçlerine katılımını artırmaya çalıştığı günlerdi... Benim katıldığım toplantıdaki demokratik havanın sebebi de buydu.

Ama yetmez! Tek adam kültürünü kırmak, şirketlere demokrasiyi getirebilmek için Türkiye’de daha radikal önlemler lazım. Seçime giden İngiltere’de İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn’in en büyük vaatlerinden biri, şirket yönetim kurullarının üçte birinin çalışanlardan oluşmasını sağlamak. Oran tartışılabilir ama şirketlerdeki tek adam kültürünü kırmak için Türkiye’de de benzeri bir reform gerekiyor.

O güne kadar patronlar ve CEO’lar aynaya bakıp Erdoğan’dan ne farklarının olduğunu kendilerine sormalı.

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?