Evet, böyle bir ihtimal var. Bazı anket firmalarına bakılacak olursa, epey de güçlü bir ihtimal. Erdoğan da buna prim veriyor olmalı ki, “Kamuoyunda, ‘Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a, milletvekili seçimlerinde başka partiye oy verilebilir’ algısı, oyunu oynanmaya çalışılıyor. Bu çok tehlikelidir. Buna izin vermemeliyiz" demişti.
Birçok kişi, Erdoğan’ın seçilmesi, AKP’nin Meclis’te çoğunluğu sağlayamaması durumunda erken seçimin kaçınılmaz olacağını düşünüyor. Ama bu, o kadar da garanti değil. Prof. Seyfettin Gürsel’in T24’te kısa süre önce yayınlanan yazısından okuyalım:
Çevremde yeni rejimde parlamentonun gücünün kalmadığı, bu nedenle milletvekili seçimlerinin o kadar da önemli olmadığı yaygın bir kanaat haline gelmiş durumda. Hiç katılmıyorum. Her şeyden önce temel yasaları yapma yetkisi hâlâ parlamentonun. Örneğin siyasal partiler yasası, seçim yasası gibi temel yasaları değiştirebilir. Dahası Cumhurbaşkanı’nın çıkaracağı kanun hükmündeki kararnameleri iptal eden yasalar da çıkartabilir.
Bu denge koşullarında Cumhurbaşkanı ülkeyi istediği gibi yönetemez. İki yoldan birini tercih etmek zorunda kalacaktır: Ya parlamento çoğunluğu ile uzlaşma arayacaktır ya da parlamentoyu fesih edip yeniden seçimlere gidilecektir. Bu ikinci yol pek çok açıdan risklerle doludur çünkü bu durumda yeni anayasaya göre cumhurbaşkanlığı seçimleri de yenilenmek zorundadır. Mutlak iktidar için yaratılan böyle bir çalkantıya seçmenin ne tepki vereceği belli olmaz.
25 Haziran sabahı Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun farklı partilerden (daha doğrusu farklı ittifaklardan) olması durumunda ekonomide neler yaşanır? Uluslararası yatırım bankası Morgan Stanley'in uzmanları, 8 - 9 Mayıs tarihlerinde Türkiye’ye yaptıkları ziyarette, diğer sorularla birlikte bu soruya da yanıt aramışlar. Ankara ve İstanbul’da siyaset, bürokrasi ve iş dünyasının temsilcileriyle görüştükleri incelemenin dönüşünde yayınladıkları “Gezi Notları: Değişim Kapıda mı?” başlıklı raporda bu ihtimali şöyle değerlendiriyorlar:
"Başkanlık ve Meclis çoğunluğu arasında bölünme siyasi tansiyonu artıracağı ve erken seçimlere neden olabileceği için bize göre yatırımcılar tarafından iyi karşılanmayacaktır."
Sıcak parayı getirenler erken seçimden neden hoşlanmıyor? Bunun birinci nedeni, erken seçimin yarattığı belirsizlik. Yeni bir erken seçim, belirsizliği uzatır. Ve seçim ekonomisinin sürmesi anlamına gelir. Bu, zaten yüksek olan enflasyon ve cari açığı artırıcı bir gelişme olarak görülecektir. Hükümet kısa süre önce emekliye iki maaş ikramiye vereceğini duyurdu, konutta vergileri (ve faizi) indirdi. Heybesinde başka ne var? Mobilya, beyaz eşya ve otomotivde vergi indirimi mi? 2017 Referandumu öncesinde mobilya ve beyaz eşyada vergi indirimine gidilmişti. Bir kez daha neden olmasın? Zaten mobilya sektörü temsilcileri bir süredir KDV’nin yüzde 18’den yüzde 8’e çekilmesi talebini dillendiriyor. Yeni bir erken seçim, mobilyacıların beklediği indirimi getirebilir. Beyaz eşya ve otomotivcilerin istediği indirimi de. Ama bu, zaten “aşırı ısınmış” olan ekonominin daha da ısınması, ithalatın ve ona paralel olarak cari açığın daha da artması anlamına gelecektir. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanlığında gerçekleşen ekonomi zirvesi sonrasında “mali disiplinden asla taviz verilmeyeceği” açıklaması yapıldı. “Mali disiplinin” Türkçe meali, vergi geliri. Seçim öncesinde piyasayı canlandırmak için konutta yapılan ve mobilya, beyaz eşya gibi sektörlerde yapılabilecek olan vergi indirimlerinin yarattığı kaybı telafi edilecek ek vergiler konulabilir mi? “Nasıl olsa akşamcılar bize oy vermiyor” düşüncesiyle belki alkole yeni vergiler bindirilebilir ama seçime giderken geniş kapsamlı yeni vergiler mümkün olmaz. Rakıya getirilecek yeni vergi de diğer taraflardaki kaybı telafi etmeye yetmez. Yani mali disiplin bozulur. Oysa uluslararası yatırımcı mali politikaların gevşetilmesini değil daha da sıkılaştırılmasını istiyor. Morgan Stanley'in raporundan okumaya devam edelim:
Yüksek oranlı faiz artırımı (Eğer Merkez Bankası birkaç puanlık faiz artırımına giderse, denmek istiyor. BS) sermayenin Türkiye’ye dönmesini sağlar ama bankaların takibe düşmüş alacaklarındaki veya borç yapılandırmalarındaki olası artış, piyasadaki iyileşmeyi sınırlandıracaktır. Piyasada güçlü bir yükseliş ancak Hükümet'in maliye politikalarındaki gevşemeyi tersine döndürecek önlemler ilan etmesi halinde mümkün olur. Yükselişin kalıcı olabilmesi için Hükümet'in bu yönde sürekli bir çaba göstermesi de gerekecektir. Çünkü yatırımcılar, maliye politikalarında olası sıkılaştırmaları, piyasa baskısını hafifletmeye yönelik kısa vadeli bir adım olarak değerlendirebilir. Piyasa güvenini sağlamaya yönelik çabaların sonuç vermesi zaman alacaktır ve seçim sürecinin geride bırakılmasına bağlıdır.
Hep olduğu gibi başkanlık sistemi de başlangıçta öngörülmeyen sonuçlara neden olacakmışa benziyor. Ve yine hep olduğu gibi değişimi yapanların istemediği bir sonuç olacak bu...