Cuma günü TL’ye bir şey oldu. Bir şey oldu, diyorum zira ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, TL’nin dolar karşısında bir günde yüzde 5’in de üzerinde değer kaybettiği ve haftayı 5.8’e yakın bir seviyede kapadığı.
Daha önemlisi, Merkez Bankası’nın TL’deki düşüşü durdurmak için aldığı repo ihalelerini erteleme kararının da bir işe yaramaması...
Cuma gününün erken saatlerinde ekonomi sitelerinde TL’deki değer kaybını Erdoğan’ın Golan Tepeleri’yle ilgili çıkışına bağlayan açıklamalar dönüyordu. Erdoğan, “Amerika Başkanı'nın Golan Tepeleri’yle talihsiz açıklaması bölgeyi yeni bir krizin, yeni bir gerilimin eşiğine getirmiştir. Golan Tepeleri'nin işgalinin meşrulaştırılmasına asla izin vermeyiz, veremeyiz" demiş; S400 füzeleri meselesi nedeniyle zaten tedirgin olan piyasalar bunu Türkiye ile Amerika arasındaki yeni bir krizin ateşleyicisi olarak algılamıştı...
Ama akşama doğru uluslararası yayın organları ve yatırım kuruluşları, TL’deki değer kaybına ilişkin farklı senaryolardan söz eden haberler ve raporlar geçmeye başladılar. Meselenin Golan’dan ibaret olmadığı anlaşılıyordu. 3 ayrı gerekçeden söz ediliyordu…
1. Merkez Bankası rezervlerindeki esrarengiz erime
TL’nin değerindeki sert düşüşün bundan kaynaklanabileceğini söyleyen, uluslararası haber ajansı ve televizyonu/sitesi Bloomberg’di. (https://www.bloomberg.com/news/articles/2019-03-21/turkish-central-bank-reserves-drop-unexpectedly-in-march) Merkez Bankası’nın rezervlerinde Mart’ın ilk 2 haftasında 6.3 milyar dolarlık azalma yaşandığı zaten açıklanmıştı. Böylece net rezervler 28 milyar dolara düşmüştü. Bloomberg’e göre piyasalar rezervlerdeki esrarengiz düşüşü, Merkez Bankası’nın TL’yi desteklemek için dolar satıyor olmasına bağlıyordu. Japon yatırım bankası Nomura’nın Londra ofisinde görev yapan Henrik Gullberg, Bloomberg’e, “Dış borç ödemeleri rezervlerdeki düşüşü açıklayamadığına göre piyasalar müdahale yapıldığını varsayıyor” demişti. (Müdahale kelimesi ile kast edilen Merkez Bankası’nın dolar satıp TL alması...) Ekonomist Haluk Bürümcekçi de, “Eğer 15 Mart haftasındaki düşüş BOTAŞ ile ilgili değilse yetkililer ne olduğunu açıklamalı” diyordu. (Bürümcekçi, Merkez Bankası’nın, Rusya’dan doğal gaz ithal eden BOTAŞ’a zaman zaman dolar satmasını kastediyor.)
Bloomberg’in haberine Merkez Bankası’nın yanıtı yine Bloomberg üzerinden geldi. İsmi açıklanmayan bir Merkez Bankası yetkilisi Bloomberg’e, açıklanan rezerv rakamları ile ilgili olağandışı bir durum olmadığını, TCMB’nin rezerv biriktirme politikasının devam ettiğini söylüyordu. (https://www.paraanaliz.com/2019/doviz/esrarengiz-rezerv-dususune-tcmb-aciklamasi-yabanci-yatirimcilar-ikna-oldu-mu-31446/)
2. Kamu bankalarının dolar alımına ara vermesi
Bu tez, Financial Times gazetesine ait. (https://www.ft.com/content/c7d41362-4cac-11e9-bbc9-6917dce3dc62) Financial Times’in görüştüğü yatırım uzmanları düşüşün 2 nedeni olduğunu söylüyordu. 1) Cuma günü Almanya ve Fransa açıklanan imalat sanayi tedarik yöneticileri endeksi veya resmi adıyla “PMI”ın, Şubat ayına göre daha kötü gelmesi. Bu durum dünya ekonomisine dair kaygıları artırmıştı. 2) TL’yi desteklemek için bir süredir dolar satan kamu bankalarının piyasadan çekilmesi. Yatırım bankası JP Morgan’dan Roger Hallam, (“Para Birimleri Baş Yatırım Görevlisi” gibi havalı bir unvanı da var), “Bugün devlet bankalarının dolar satan tek yer olmasının sürdürülemezliği ortaya çıktı” diyordu.
3. Merkez Bankası’nın faiz artırımına gitmeye çekinmesi
Bu tez de uluslararası yatırım kuruluşu Capital Economics’e ait. Capital Economics, dün akşam saatlerinde müşterilerine geçtiği raporda, Merkez Bankası’nın TL’yi desteklemek için bu tür durumlarda hep yapıldığı gibi direkt faiz artırımına gitmek yerine dolambaçlı yolu tercih ederek “faiz koridorunu” uygulamaya sokmasının piyasalarda güven sorunu yarattığını söylüyordu. Merkez Bankası dün, TL’yi desteklemek için repo ihalelerini ertelediğini açıklamıştı. Bu, örtülü bir faiz artırımı anlamına geliyordu. Zira Merkez Bankası faiz seviyesi yüzde 24’te bulunan repo ihalelerine ara verince bankalar faiz seviyesi yüzde 25.5 olan gecelik borçlanmaya yönelecekti. Capital Economics’e göre Merkez Bankası’nın para politikasını sıkılaştırmak için faiz artırmak yerine “arkadan dolaşması”, piyasalar tarafından kuruluşun güvenilirliğine ve bağımsızlığına dair yeni bir olumsuz işaret olarak algılanmıştı…
Edebiyata meraklı okurlar, Raymond Carver’ın adını duymuştur. Carver’ın hikâyeleri iyi başlar, kötüye, hep daha kötüye gider. Dün TL’deki düşüşü izlerken Türkiye ekonomisinin de Carver hikâyelerine benzediğini düşündüm. Sonu Carver hikâyeleri gibi olmaz umarım...