Aydın Doğan, borsayı seven biriydi.
Yanlış anlamayın, Doğan Yayın Holding, Hürriyet Gazetecilik, Ditaş Doğan gibi grup şirketlerinin halka açık olması, kastettiğim...
Borsa, Türkiye’de kumarhane gibi algılanıyor. Oysa dünyada şirketler için para bulmanın, afili adıyla "finansman sağlamanın" başlıca araçlarından biri. Türkiye’de yatırım yapmak isteyen şirketlerin önünde, malı mülkü rehnedip banka kredisi almak dışında bir yol pek yoktur. Oysa borsa, finansman bulmak isteyen şirketler için bankaların güçlü bir alternatifi olabilirdi.
Olamadı. Neden olmadığı, ayrı bir yazının konusu. Bugünkü konumuz, Demirören Gazetecilik'in borsadan çekilmesinin sebepleri.
Posta ve Fanatik gazetelerinin çatı şirketi Demirören Gazetecilik’in (Hürriyet Gazetecilik ayrı bir şirket) hisselerinin Borsa İstanbul’dan çekileceği daha önce açıklanmıştı. Dün, sürecin sonuna yaklaşıldığını, Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) süreci tamamlanınca hissenin borsa kotundan çıkarılacağını öğrendik.
Demirören, Doğan Gazetecilik'i satın aldığında mevzuat gereği, yatırımcılara çağrı yaparak, ellerindeki hisseleri satın alacağını duyurmuştu.
Birleşme ve satın almalarda bu yasal bir zorunluluk. 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na göre, halka açık bir ortaklığın yönetiminin değişmesi veya borsada işlem gören bir şirket ile birleşmesi halinde yeni yönetimin küçük hissedarlara çağrı yaparak pay alma zorunluluğu bulunuyor.
Tabii Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) izin verirse bundan muaf olmak mümkün. Nitekim SPK Demirören'e, Hürriyet Gazetecilik için çağrı muafiyeti tanımıştı.
Demirören Gazetecilik’te ise SPK bu izni vermedi. SPK, buna gerekçe olarak şirketin çok küçük bir kısmının borsada işlem görmesini gösterdi. Gerçekten de o dönemde Hürriyet Gazetesi’nin halka açıklık oranı yüzde 23 iken Doğan Gazetecilik’in yüzde 4’tü.
Hürriyet Gazetecilik'e tanınan çağrı muafiyeti o dönemde, küçük yatırımcılara zarar vereceği gerekçesiyle çokça eleştirilmişti.
Bu süreçte pek çok yatırımcının elindeki Doğan Gazetecilik hisselerini Demirören’e sattığı anlaşılıyor. Çünkü Demirören’in halka açıklık oranı aradan geçen sürede yüzde 0.33’e kadar düştü.
Demirören Gazetecilik’in borsadan çekilmesinin birinci sebebi muhtemelen bu: Bu kadar küçük bir hissenin patrona hiçbir faydası yok. Şirketin daha büyük bir bölümü borsaya açık olsa, patron borsada hisse satışı yapabilirdi. Ama yüzde 0.33, bu işe yaramaz.
Diğer yandan, borsa jargonuyla hissenin bu kadar “sığ” olması, onu manipülatörlere karşı da korumasız bırakıyor. Birkaç milyon lira ile Demirören Gazetecilik hissesi alıp satarak fiyatını maniple etmek mümkün.
Tabii Demirören’in şirketi borsadan çekmek için başka gerekçeleri de olabilir. Dünyada patron tarafından borsadan çekilen şirketlere baktığımızda, birkaç amaç görüyoruz:
-SPK denetimi dışına çıkma
Borsada işlem görmek, bir kamu kurumu olan Sermaye Piyasası Kurulu’nun denetimine tabi olmayı gerekli kılıyor. (Başka ülkelerde SPK’nın benzerleri var.) SPK, astığı astık, kestiği kestik bir kurum. Mevzuat dışına çıkmanın bir sürü cezası var. Bu da borsa şirketlerinin iki ayağını bir pabuca sokuyor. Demirören Gazetecilik, "Attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya değmiyor" diye düşünmüş olabilir.
-Bağımsız denetim dışına çıkma
Borsa şirketleri, SPK’nın yanı sıra SPK’nın yetkilendirdiği bağımsız denetim kuruluşlarının da denetiminden geçmek zorunda. Bu da maliyetli bir iş…
-Kamuoyu denetimi dışına çıkma
Halka açık olmak, mali tabloların, gelirin-giderin, kârın-zararın detaylı biçimde halka açıklanması demek. Yani borsa şirketleri (eğer bilançolarını makyajlamıyorlarsa) akvaryumdaki balıklar gibiler, her şey kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyor…
-Hisse fiyatının gerçek değeri yansıtmadığı endişesi
Bu nokta özellikle, şirket hisselerini teminat gösterip kredi kullanırken önemli. Eğer çeşitli sebeplerle borsadaki hisse fiyatı şirketin gerçek değerini yansıtmıyorsa (Mesela Doğan Grubu iktidar baskısı altındayken hisse fiyatı olması gerekenin çok altına düşmüştü), finans kuruluşlarıyla ilişkilerde sıkıntı yaşanabilir…
Acaba Demirören’in kararında bunlardan hangisi veya hangileri geçerli?