Kız kardeşim İTÜ İnşaat Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra şantiyelerde iş aramış ama bulamamıştı. O gün de, bugün olduğu gibi şantiyeler erkeklerin dünyasına aitti. Kadın mühendislere ofislerde iş vardı ama orada ücretler şantiyelere göre çok düşüktü. Sonunda kaderine boyun eğmek yerine Almanya’ya gitmeyi tercih etti. Onun hikâyesini, Türkiye İstatistik Kurumu’nun işsizlik verilerine incelerken hatırladım. Almanya’da işinde, gücünde bir insan oldu, neden göç ettiğini bile unutmuştuk. Oysa iş dünyasında, üniversite mezunu kadınlara yönelik bazen gizli, bazen açık, korkunç bir ayrımcılık vardı, öyle değil mi?
TÜİK verilerine göre üniversite mezunu kadınlar arasında işsizlik yüzde 21.1’e yükselmiş durumda. Peki üniversite mezunu erkeklerde kaç, dersiniz? Yüzde 8.8. Yarısından az.
Üstelik durum her geçen sene daha kötüye gidiyor:
Üniversite mezunu kadınlar arasında işsizlik, iki yıl önce yüzde 16’ydı. İki yılda 5 puan artış gösterdi.
Seyfettin Gürsel, T24'te bu konuya daha önce dikkat çekerek şöyle demişti: "...Tüm bu gelişmeler işe alımlarda kadınlara yönelik bir ayrımcılığın yaygınlaşmakta olduğuna işaret ediyor. Derinlemesine araştırmaya ve tartışmaya değer bir konu."
Verilerin bize anlattığı şu: Cumhuriyetin en büyük vaatlerinden biri olan “okuyarak yükselmek”, kadınlar için artık işlemiyor. Tam tersine, okudukça kadınların iş bulma ihtimali azalıyor! Lise altı eğitimli kadınlarda işsizlik çok daha düşük mesela: Yüzde 10.5.
Yani kadınlara temizlikçi olarak evlerimizde, overlokçu olarak tekstil atölyelerinde yer var ama mühendis olarak şantiyelerde, yönetici olarak şirketlerde yer yok.
Öğretmen, hekim gibi kadınların geleneksel olarak güçlü olduğu meslekleri hariç tutsak, diplomalı kadın işsizliği kim bilir hangi rakamlara tırmanacak...
Cumhurbaşkanı Erdoğan da kısa süre önce işsizliğin yüksekliğini buna bağladı: “Aklınıza niye işsizlik çift hanede sorusu gelebilir. 9.2 milyon yeni istihdama rağmen kadın ve gençlerin katılımıyla işsizlik yüksek oluyor."
Erdoğan’ın bu sözlerinden kadınların büyük çoğunluğunun evlerinden çıkıp iş aramaya başladığı gibi bir anlam çıkabilir. Oysa çalışmak isteyen kadınların oranı hâlâ çok az.
Türkiye’de kadınların işgücüne katılma oranı (yani çalışan veya iş arayan kadınların toplamı) yüzde 34,5. Kısacası, her 10 kadından 6,5’i evde oturmayı tercih ediyor. Oysa Avrupa’da bu oran çok yüksek: Kadınların yaklaşık yüzde 65’i çalışıyor ya da çalışmak istiyor.
Erdoğan’ın “kadın ve gençlerin katılımıyla işsizlik yüksek oluyor” sözü, üniversite mezunu kadınlar için geçerli. Onlar diğer kadınlardan farklı olarak çalışmak istiyorlar. Kadınların genelinde işgücüne katılma oranı yüzde 34.5’iken, üniversite mezunları arasında yüzde 73’e çıkıyor.
İyi de ne yapsınlar? Üniversiteye neden gittiler ki? Diplomayı duvara asıp “Üç çocuk annesi ev hanımı” olmakla yetinsinler diye mi?
Daha çalışan kadınların uğradığı ayrımcılığa gelmedik bile. İş bulabilecek kadar şanslı kadınlar da belli bir noktadan öteye geçemiyor. Borsaya açık şirketlerin (Ki en “Batılı”, en “kalbur üstü” şirketler oldukları söylenebilir) sadece yüzde 3'ünün kadın genel müdürü var. Üst düzey kadın yöneticiye sahip olanların oranı yüzde 5. Yazıyla yüzde üç ve yüzde beş.
Kız kardeşim haklı çıktı. Gittiği için ona kızabilir miyiz?
Peki burada kalanlara ne oldu?
Haytanın teki olduğum için bitiremediğim İstanbul Erkek Lisesi’nde sınıfımızın en çalışkanları, kızlardı. Zaten istatistikler de kız öğrencilerin orta öğretimde erkeklerden daha başarılı olduğunu söylüyor.
Sınıfın çalışkan kızları liseyi iyi derecelerle bitirdiler, iyi üniversiteleri kazandılar...
Ve Türk iş dünyası gerçeğiyle tanıştılar. Bugün çoğu işsiz. Bir işte çalışanlar için de, “Daha iyi işlere, daha iyi mevkilere layıktılar”, demek zorunda hissediyorum kendimi. Yanlış cinsiyetle (veya yanlış ülkede) doğmasalar, çalışkanlıkları ve bilişsel yetenekleriyle bambaşka yerlerde olacaklardı.
Ey kız anneleri, ey kız babaları… Kızınız iyi bir okulda okusun, iyi bir üniversiteyi kazansın diye binlerce lira döküyorsunuz. O prenses elbette her şeyin en iyisine layık… Ama nasıl bir ülkede yaşadığınızın, o prensesin büyüyünce nasıl bir cinsiyet ayrımcılığıyla yüz yüze geleceğinin farkında mısınız acaba?
Kızınızın geleceğini kurtarmanın yolu, iyi bir eğitim alması için emek ve para harcamak kadar, hatta ondan çok, iş hayatındaki ayrımcılıkla hesaplaşmak için feminist harekete destek vermekten veya bizzat katılmaktan geçiyor olabilir.