Prof. Ali Akarca bir iktisatçı. Ama ana ilgi alanı siyaset. Ekonomik büyüme ile iktidar partisinin oy oranı arasındaki ilişkiye dair bulgularından daha önce söz etmiştim. Akarca’ya göre kişi başına gelirde yüzde 1’lik artış iktidar partisine, eğer tek parti hükümetiyse yüzde 1, koalisyonsa yüzde 0,5 oy getiriyordu. Buna karşılık enflasyondaki her yüzde 1’lik artış, oyların yüzde 0,12 - 0,15’ini götürüyordu…
Akarca, ekonomi - siyaset ilişkisine dair yeni araştırmasıyla ilgili bir konferans için şu sıralar Türkiye’de. (Konferans, 28 Mart’ta Ankara’da, TOBB Üniversitesi’nde. Akarca, Chicago Illinois Üniversitesi’nde ders veriyor.)
Bu yazının başlığı, araştırmanın ana fikrini özetliyor: Tek parti iktidarları, ilk seçim başarısından sonra (yani ilk dönemlerinde) ekonomide hızlı büyüme sağlıyorlar. Ama kişi başına gelirdeki artış, tek parti iktidarlarının ikinci dönemlerinden itibaren yavaşlamaya başlıyor. İkinci ve üçüncü dönemlerdeki büyüme, ilk dönemdekinin yarısından bile daha az..
Bunun nedenlerine geçmeden önce, gerçekten böyle olup olmadığına bakalım:
Türkiye’de değişik tek parti hükümetleri altında kişi başına GSYH büyümesi (1950-2015)
Dönemler |
1. Dönem |
2. Dönem |
3.Dönem |
Tüm Dönemler |
|
DP (10 yıl) |
%6,9 |
% 2,2 |
% 1,3 |
% 3,9 |
|
AP (5,5 yıl) |
% 4,4 |
% 1,3
|
|
% 3,2 |
|
ANAP (8 yıl) |
% 4,4 |
% 0,9 |
|
% 2,7 |
|
AKP (13 yıl) |
% 5,9 |
% 1,5 |
% 2,7
|
% 3,4
|
|
Tüm Tek Partiler (36.5 yıl) |
% 5,4 |
1,5 |
% 2,2 |
% 3,4 |
|
|
|
|
|
|
|
(Yukarıdaki veriler GSYİH’de “eski seriyi” baz alıyor. GSYİH hesaplama yöntemi 2016’da değiştirildi. Yeni yöntemle eski yöntem arasında iki kata yakın oranda fark var. Eski yöntemle, mesela yüzde 4 ölçülebilecek ekonomik büyüme, yeni yöntemle yüzde 8 olarak ilan edilebiliyor.)
Tek parti iktidarlarının ekonomik döngüsü şöyle işliyor: İktidara geldiklerinde, ekonomi politikalarında kapsamlı değişiklikler yapacaklarına dair bir beklenti oluşuyor. Bunun yarattığı belirsizlik ilk anda, yatırımları ve dolayısıyla büyümeyi olumsuz etkiliyor. Ancak hükümetin yeni politikaları belli oldukça ve icraatları gözlemlendikçe, belirsizlik ortadan kalkıyor, yatırımlar ve büyüme hızlanıyor.
Ne var ki, belirsizliğin sona ermesinin marjinal faydası, zaman içinde azalıyor. İlk dönemde yapılan reformlar, yeni bir statüko oluşturuyor. Oluşan statükodan beslenen rant grupları, ekonomi politikasında yapılması gereken değişikliklere engel oluyorlar. Rant gruplarını tatmin etmek için piyasaya yapılan müdahaleler, kaynakların yanlış kullanılmasına ve boşa harcanmasına yol açarak büyüme oranını düşürüyor…
Akarca’ya göre bunu engellemenin yolu, parti içi müzakere ortamının korunmasından, kontrol ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesinden geçiyor. Gel gör ki, iktidardaki yerlerini sağlamlaştırdıkça, tek partiler bunun tam tersini yapıyorlar.
Buradaki döngü de şöyle: Türkiye’de tek parti iktidarlarının hepsi yeni partiler tarafından kurulduğu için ilk dönemlerinde müzakere ortamı mevcut. Parti kurulları çalışıyor, etkili milletvekilleri ve yerel yöneticilerin sesleri duyuluyor, politikalar müzakereler sonucunda belirleniyor.
Ancak sağlanan ekonomik başarı ile gelecek seçimin garantilenmesi ve darbe olasılığına karşı daha dayanıklı hale gelinmesinden sonra farklı sesler azalmaya, güç merkezde toplanmaya başlıyor. Başlangıçtaki müzakere ortamı kayboluyor. Hatalar konusunda erken uyarı işlevi gören sesler susturuluyor. Sonuç: Ekonomi politikasında yapılması gereken değişiklikler yapılamaz oluyor. Statüko, yapılması gereken değişikliklerin önünde engele dönüşüyor...
Akarca, müzakere ortamının sadece demokrasilerde değil otoriter yönetimlerde de ekonomik performansı olumlu etkilediği düşüncesinde. Buna gösterdiği örnek, Çin.
Çin, her ne kadar tek parti tarafından idare edilse de, Komünist Partisi içinde müzakere ortamı mevcut. Bu olgu, ekonominin ihtiyaç duyduğu politika değişikliklerinin zamanında yapılabilmesini sağlıyor. Daha doğrusu, sağlıyordu. Kısa bir süre önce Xi Jinping’e ömür boyu devlet başkanlığı yolu açıldı. Bu adım, muhtemelen Komünist Parti içindeki müzakere ortamını sakatlayacak. Akarca, önümüzdeki dönemde Çin’de ekonomide yanlışların birikmeye başlayacağını söylüyor.
Türkiye’ye dönelim. Akarca’nın hesaplamasına göre GSYH’daki büyüme, 1950-2015 dönemi boyunca tek-parti iktidarların ilk dönemlerindeki kadar yüksek olsaydı, kişi başına gelir bugün 5,5 kat daha fazla olacaktı…