15 Nisan 2021

140journos belgeselindeki hatalar: Babacan dönemi çok mu iyiydi?

140journos bazı önemli soruları sormadığı için yanıtlar "Tarih tekerrür" belgeselinde yer almıyor. Ama biz yanıtları biliyoruz...

140journos tarafından hazırlanan "Tarih tekerrür" belgeselini izlediniz mi? İzlemediyseniz, AKP döneminde ekonomiyi anlatan ve 140journos'un her zamanki özeni ve yaratıcılığını yansıtan belgeseli izlemenizi tavsiye ederim.

Ama kurgusunu, yaratıcılığını beğenmek, belgeselin tezine katıldığım anlamına gelmiyor. Bence "Tarih tekerrür"de, AKP dönemi ekonomisinin değerlendirmesiyle ilgili önemli hatalar var.

Belgeselin temel tezini "AKP'nin ilk döneminde her şey çok iyiydi, tek adam yönetimine geçilince çöküş yaşandı" diye özetlemek mümkün. CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak bile 2001 krizi sonrasında uygulamaya konan reformlar sayesinde AKP'nin iktidar dönemine birçok alanda iyi bir başlangıç yaptığını vurguluyor mesela. AKP döneminin Hazine Müsteşarı, bugünün DEVA Partisi yöneticisi İbrahim Çanakçı da ilk yıllarda ekonomide olumlu bir tablo ortaya çıktığını, ancak o dönemde elde edilen ivmeyi kalıcı kılmak için atılmak istenen adımların bir noktada engellendiğini, kazanımların kaybolduğunu söylüyor...

"Ekonomi AKP'nin ilk döneminde çok iyiydi, sonra bozuldu" tezi mit mi, gerçek mi?

AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye'nin dış borcu yaklaşık 130 milyar dolardı. Aradan geçen 19 yılda 450 milyar dolara yükseldi. Yani 19 yılda Türkiye'ye 320 milyar dolar girdi. 320 milyar dolar nereye gitti?

Yüksek teknolojiye, bilime, eğitime, katma değerli üretim yapacak sanayi tesislerine gitmediğini biliyoruz. Öyle olsa Türkiye bugün 8 küsur bin dolar kişi başına gelirle neredeyse yoksul bir ülke olarak kalmazdı. 320 milyar dolarlık kaynağa rağmen refaha ulaşamadık, "orta gelir tuzağına" takıldık kaldık. Bunun tek kabahatlisi Erdoğan mı?

Türkiye'ye artık yabancı sermaye gelmiyor. Dolar yağmuru, AKP'nin ilk döneminin hikayesiydi. Ankara'nın Avrupa Birliği (AB) ile tam üyelik müzakerelerine oturduğu yılların...

O yılların sembolü benim için Amerikan Newsweek dergisinin "Cool İstanbul" kapağıdır. İstanbul'un Avrupa'nın en gözde şehri olduğunu iddia eden bu sayı yayınlandığında takvimler 2006'yı gösteriyordu.

Türkiye henüz tek adam rejimine geçmemişti. Ekonominin başında Babacan vardı. Türkiye'ye yüzlerce milyar dolar işte o dönemde girdi...

Tekrar soralım: 320 milyar dolar nereye gitti? Bu sorunun cevabını artık biliyoruz. Betona gömüldü.

"Peynir ekmek gibi BMW satılan ülke eşekten nasıl düştü?" adlı yazımda, yurt dışından gelen paranın ekonomide nasıl balon yarattığını anlatmıştım.

İstanbul'un merkezinden arabayla iki saatte gidilebilen semtlerdeki daireler milyon dolara alıcı buluyordu. Peynir ekmek gibi BMW satılıyordu. iPhone'un en son modelini kullanmayana insan gözüyle bakılmıyordu… O dönemde görüştüğüm BMW'nin alt distribütörlerinden birinin CEO'su şöyle demişti:

"Geçmişte lüks oto sahibi olmak ancak yüksek gelir grubunun harcıyken bugün orta sınıf da BMW veya Mercedes sahibi olabiliyor. Artık herkese uygun BMW bulmak mümkün."

Bu sahte zenginlik hissi, TL'nin, Türkiye'ye giren sıcak para sayesinde hormonlu bir şekilde değer kazanmasıyla mümkün olabildi. O yılları yaşayanlar, iktidar temsilcilerinin "1 dolar=1 TL olacak" iddiasını hatırlar. Gerçekten de dolar 2008 yılının Ocak ayında 1.16 TL'ye kadar düşmüştü.

Oysa ortada büyük bir verimlilik artışı filan yoktu. Verimlilik artışı ne kelime, toplam faktör verimliliği yerinde sayıyordu. Öyleyse dolar nasıl 1.16 TL'ye indi? Yukarıda dediğimiz gibi: Türkiye'ye giren yüzlerce milyar dolarlık sıcak para sayesinde.

İstanbul'un merkezinden iki saatte gidilebildiği halde milyon dolara daire satılan o semtin neresi olduğunu o yazımda söylememiştim. Artık söyleyebilirim, çünkü o projenin arkasındaki inşaat şirketi geçtiğimiz günlerde battı. Esenyurt'taki Koza sitesinini inşa eden Garanti Koza'ydı, İstanbul'un ücra köşesindeki daireler için milyon dolar isteyen...

Yurt dışından Türkiye'ye giren 320 milyar dolar işte böyle betona gömüldü. Sadece betona mı gömüldü? Verimsiz yatırımlara da gömüldü… Özel sektör şirketleri bu dönemde milyarlarca dolarlık döviz kredilerinin altına girip hesapsız kitapsız yatırımlar yaptılar. Türkiye, Çin'den sonra özel sektörün döviz borcunun en fazla arttığı ülke oldu.

Dolarla borçlanmaya neden dur denmedi? Dönemin AKP yönetimi, başta Ali Babacan olmak üzere neden önlem almadı? Neden hanehalkı borçlanmasına, gelire dayalı sınırlamalar getirilmedi? Şirketlerin TL ciro üretecek projelere döviz kredisiyle girmesi neden engellenmedi?

140journos bu soruları sormadığı için yanıtı "Tarih tekerrür" belgeselinde yer almıyor. Ama biz yanıtı biliyoruz: Çünkü halkı kaplayan sahte zenginlik hissi AKP'nin işine yarıyordu. Çünkü seçmenin bir bölümü, ortaya çıkan hormonlu zenginlik manzarasına bakıp Osmanlı'nın küllerinden yeniden doğduğunu düşünüyordu…

Üç-beş ihracatçı ve sol iktisatçılar dışında kimse dönemin ekonomi politikasına itiraz etmedi. TL'nin dolar karşısında hormonlu şekilde değer kazanmasına daha AKP'nin ilk yıllarında itiraz eden tekstil ihracatçısı Nuri Sözkesen'in hikayesini, "İntiharının dokuzuncu yıl dönümünde bir Anadolu patronunu düşünmek" adlı yazımda anlatmıştım.

Dolarla borçlanmanın önü çok geç bir tarihte, Ali Babacan görevi bıraktıktan çok sonra, Mehmet Şimşek'in Maliye Bakanlığı, Murat Çetinkaya'nın Merkez Bankası Başkanlığı döneminde kesildi. 2017'de cirosu 15 milyon doların altındaki şirketlerin dövizle borçlanması yasaklandı.

Çok geçti. Şirketlerin döviz borcu çoktan arşa çıkmış, Türkiye dünyanın en borçlu ülkelerinden biri haline gelmişti. 450 milyar dolar borç, özellikle de bunun kısa vadeli olan kısmı, yani önümüzdeki bir yıl içinde ödemesi gereken 180-190 milyar dolar, Türkiye'nin altında saatli bir bombaya dönüşmüştü.

Dönemin tanıkları Ali Babacan'ın döviz borcundaki korkutucu artış konusunda uyarıldığını anlatıyor. 2014'te özel sektörün döviz borcu bilgilerinin toplanması ve düzenleme yapılması konusu gündeme geldi. Bu konuda Merkez Bankası'nda çalışmalar yapıldı. Hatta Endonezya ve Hindistan'a ekipler gitti, o ülkelerin döviz kredilerine karşı aldığı önlemler incelendi. Hazırlanan öneriler, Finansal İstikrar Komitesi toplantısında Ali Babacan'a sunuldu.

Bu öneriler hayata geçmedi. Bugünün sorunlarının temelleri o yıllarda atıldı.

140journos ekibi dönemin tanıklarına sorsa anlatırlardı...

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?

"
"