Başlıktaki basit soruyu, Prof. Mustafa Aydın geçen hafta uluslararası İlişkiler öğrencilerinin izlediği bir panelde sordu. Soru tabii öğrencilere yönelikti.
Benim gibi yıllardır Türk - Amerikan ilişkilerini izleyen bir gazeteci için yanıtını jet hızıyla vermem gereken bir soru. İtiraf etmem gerekirse, cevabı düşünürken bir miktar tereddüt ettim.
Doğru cevap; sıfır.
Türkiye'de Amerikan üssü yok; NATO üssü var.
Benim bile tereddüt etmem ise, Türkiye'de sanki birden çok Amerikan üssü var, ve bu üslerde Amerikalılar istediği gibi at koşturuyor; pardon istediği gibi uçakları indiriyor, kaldırıyor, gibi bir algı var. Bu algıdan benim gibi işin içinde olan bir gazeteci bile etkilenebiliyor.
Hatırlayın, Gazze savaşının başında İncirlik ve Malatya'daki Kürecik üssüne protestocular akın etmişti.
Global Akademi tarafından düzenlenen panelde konuşan bir başka hocamız, Prof. Serhat Güvenç, 100 yıllık cumhuriyetin 70 yıldan fazla bölümünde NATO üyesi olan Türkiye'nin nasıl oluyor da hâlâ kendini İttifak'ın bir parçası olarak göremediğinin garipliğine işaret etti. Daha geçtiğimiz Kasım ayında Deniz Kuvvetleri Komutanı "Karadeniz'de NATO'yu istemiyoruz" dedi.
NATO dediğin biziz; Türkiye'nin olurunu vermediği hiçbir şey NATO'da gerçekleşemez.
Deniz Kuvvetleri Komutanı, Amerikan savaş gemilerini Karadeniz'de görmek istemediğini ifade etmek istedi tabii de, ABD'yi belki de doğdudan hedef almak istemediği için NATO dedi.
Yeni NATO üyeleri bile Türklere ders vermeye kalkarsa...
Türkiye'de NATO eşittir ABD algısı var. Amerikan karşıtlığı NATO karşıtlığına dönüşüyor. Ancak devlet katındaki aklı başındakiler NATO'nun koruyucu zırhının özellikle de Rusya'ya karşı Türkiye için ne kadar önem taşıdığının farkındalar. Ama özellikle iç politik saiklerle farkında değilmiş gibi davrandıkça, NATO içindeki konumumuzu zayıflatıyoruz.
Bu durumda, başkaları da sanki Türkiye NATO üyesi değilmiş gibi konuşmaya başlıyor. NATO'nun görece yeni üyelerinden denize kıyısı bile olmayan Macaristan, "Biz NATO" olarak diye Türklere nutuk atmaya kalkışabiliyor. Allah'tan Serhat Hoca gibi alttan almayıp, "NATO'nun kara gücüne kaç tane yüksek hazırlık seviyeli kolordu ile katkı yapıyorsun? NATO'nun kaç deniz görev kuvvetine gemi veriyorsun" diye ağzının payını verecek bilgi sahibi uzmanlar var.
Karadeniz hava sahasında "vızır vızır" NATO faaliyeti
Ukrayna savaşının başından itibaren Türkiye doğru bir karar alarak, Montreux Sözleşmesi'nin savaşla ilgili maddelerini yürürlüğe koydu. Boğazları Rus donanmasına kapattı. Hatta, Karadeniz filosuna ait gemilerin savaş başladıktan sonra bağlı oldukları limanlara dönme hakkı olmasına karşın, bu hakkı Rusya'ya tanımadı. Yani aslında Montreux'nün ilgili maddesini fazlasıyla esneterek, kendisine tanınan yetki sınırını aşarak kullandı. Benzer şekilde; kıyıdaş olmayan ülkelerin de savaş gemisi gönderme hakkı olmasına karşın, onlara da, "siz bu hakkı kullanmayın" dedi.
Akıllıca bir tavırla Karadeniz'de tırmanma ihtimalinin önüne geçti.
"Havada ise tamamen farklı bir durum var. Karadeniz hava sahasında Türkiye'ye Montreux benzeri yetki tanıyan bir anlaşma yok," dedi Serhat hoca. Hava sahasında açık kaynaklardan takip edilebilecek çok sayıda NATO faaliyeti var. Türkiye de bunlara katılıyor. Fransız tanker uçakları Türk F16'larına havada yakıt ikmali yapıyor.
Yani Boğazlar aracılığıyla Karadeniz'de ABD'ye "kırmızı bayrak" gösterilirken, havada Rusya karşıtı faaliyetlere Türkler de oyun dışı kalmamak için geniş katılım gösteriyor.
ABD ve İngiltere Türk hava sahasını kullanmakta isteksiz
Ben bilmiyordum; yine Serhat hocanın verdiği bilgilere göre, Amerikalılar da İngilizler de, çok uzun süredir mümkün olduğunca Türk hava sahasını kullanmıyorlarmış. Nedeni basit. Hava sahasını kullanmak izne bağlı; NATO müttefiki bir ülkenin, açık çek vermese de, izin konusunda fazlaca sıkıntı çıkarmaması gerekir. Ama Türkiye yine karşılığında bir şey ister mi; illa pazarlık yapar mı diyerek, hiç "o topa" girmemeye çalışıyorlar.
Yani dönüp dolaşıp Soli Özel'in ifadesiyle, iktidarın Türkiye'nin stratejik mülk değerini düşürmüş olmasına geliyoruz.
Alternatif üsler inşa ediliyor
"Bak İncirlik'i kapatırım" (ki doğrusu kullandırtmam olacak) dedikçe; bir noktada, müttefikleriniz alternatif geliştiriyor; B; C planlarını devreye sokuyor."
Yunanistan'ın kendi tercihi; neredeyse tüm ülke Amerikan üssü haline gelecek.
Bağırıp çağırıyoruz; "Amerika bizi çevreliyor" diye.
Bu kendini dev aynasında görme hâli, hiç komik değil. Hele de mesele uluslararası ilişkiler olunca.
ABD ve Avrupa'nın derdi Türkiye değil. Rusya.
Romanya'da NATO'nun Avrupa'daki en büyük üssü inşa edilecek
Şimdi de Romanya devrede. Mihail Kogalniceanu hava üssünün F-35 modernizasyonu için karar alınmıştı. Basına yansıyan bilgilere göre 2,5 milyar dolarlık yatırımla NATO'nun Avrupa'daki en büyük üssü haline getirilecek. Almanya'daki Ramstein üssünden yüzde 17 daha büyük olacakmış.
Kimileri bunu da Türkiye'ye karşı bir adım olarak kamuya yansıtmaya çalışırsa, bilin ki aslında Türkiye'nin NATO'daki konumunun zayıflamakta olduğu gerçeğini örtmek için yapıyordur.
Türkiye ayazda mı kalacak?
İktidar F-16 modernizasyonlarını garantiledik diye sevinedursun, ABD, NATO'nun Doğu ve Güneydoğu Avrupa kanadında F-35'lerle tahkim ettiği bir hat kuruyor.
Panelde konuşan Kaan Kutlu Ataç Hocanın tespitine göre; kriz-gerginlik dönemi bitti; artık çatışma evresine giriliyor.
Yani yaklaşmakta olan dönem ne yazık ki; NATO'daki konumumuzun zayıflayacağı değil güçlenmesi gereken bir dönem. Artık Avrupa'daki ülkeler, NATO ittifakı ile de yetinmiyorlar.
Kaan Hocanın dikkat çektiği gibi, ülkeler birbirleriyle ikili, üçlü savunma anlaşmaları yapıyorlar.
Türkiye'de kamuoyunun, üzerimizdeki risklerle ilgili iktidara baskı yapacak hâli yok. Bizde gündem maçlarda yaşanan kavgalarla sınırlı.
Belki de iktidar bu risklere yeni yeni uyandı..
Yoksa… Washington'la son dönemde yaşanan bahar havası…acaba ayazda kalma korkusundan mı?
Barçın Yinanç kimdir?
Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.
Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.
2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.
Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.
Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.
Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.
|