29 Eylül 2021

Putin’le zirve öncesi Ankara’dan Washington’a diplomatik çıkartma

Eylül ortasında Dışişleri heyetinin Washington’daki temasları sorunları aşamasa da, ilişkilerdeki öngörülebilirliği arttırması ve daha sağlıklı bir diyalog açısından yararlı oldu. Cumhurbaşkanı’nın sağlıklı ilişki kriteri liderden lidere görüşme olunca, ABD ile gidişatı hayra yormadı. Bugün Soçi’de Putin’le yapacağı görüşme öncesi İdlib’e yönelik saldırıları hayra yormamak gerekirken, Rusya’yla ilişkilere orantısız iyimserlikle yaklaşması, mevcut duruma tezat oluşturuyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısı için gittiği New York’ta, ABD Başkanı ile görüşür mü diye bir beklenti oluştu. Bu gerçekçi olmayan beklenti nedeniyle gözler New York’ta iken, Erdoğan’ın ABD seferinden bir kaç gün önce Washington’a dikkatlerden kaçan bir diplomatik çıkartma gerçekleşti.

Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal başkanlığındaki Türk heyeti, ikili ilişkilerin siyasi boyutuyla bölgesel ilişkileri masaya yatıran kapsamlı görüşmeler için Washington’a gitti.

ABD Dışişleri'nin açıklamasına göre, bu temas 2021 ABD - Türkiye Yüksek Düzeyli Siyasi Diyalog çerçevesinde gerçekleştirilirken, Türk Dışişleri’nin açıklamasında bu detaya yer verilmemesi, Cumhurbaşkanının temaslarını gölgelememe endişesine bağlanabilir.

Her hâlükârda, Önal, 17 Eylül’de ABD Dışişleri Bakan Yardımısı Wendy Sherman’la görüştü. Ardından ABD heyetine Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarı Victoria Nuland’ın başkanlık yaptığı heyetler arası görüşmeler gerçekleşti.

Yani görüşmeler ABD Dışişleri'nin iki ve üç numarasıyla yapılmış oldu. Türk heyetinde ise, 5 genel müdür yer aldı. İkili ilişkilerden sorumlu genel müdürün yanı sıra, Suriye Genel Müdürü, Orta Doğu Genel Müdürü, Kafkaslar Genel Müdürü ve Havacılık -Denizcilik Genel Müdürü’nün de heyette yer aldığını göz önünde bulundurursak, ikili ilişkiler ve Suriye meselesinin dışında, Irak, İran, İsrail’le ilişkilerden, Azeri-Ermeni ihtilafına, Doğu Akdeniz sorunundan Afganistan meselesine, çok sayıda konuda kapsamlı bir görüş alışverişi gerçekleştiğini net bir şekilde söyleyebiliriz.

“ABD az sayıda ülkeyle bu düzeyde ve kapsamda görüşme yapıyor”

Bir Türk yetkiliye göre, “ABD çok az ülkeyle bu düzeyde ve bu kapsamda görüşme yapıyor.” 

Mevcut durumda ikili ilişkiler için en sağlıklı yol, diyaloğun yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarı olgunlaşması. Bu nedenle Washington temasları, ikili ilişkilerin daha sağlıklı zeminde yürümesi için önemli oldu. Tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan için sağlıklı ilişkilerin kriteri, liderden lidere görüşme sıklığı olduğu için, bu tespite katılması söz konusu değil. Tersine New York’ta yaptığı açıklamada iki ülke arasındaki gidiş “pek hayra alamet değil” dedi. 19 yıllık iktidarı boyunca ABD başkanları ile iyi çalıştığını belirtip, “Sayın Biden’la iyi başladık diyemem” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı hâlâ Trump döneminde ilişkilerin daha iyi olduğu, ya da daha sağlıklı zeminde yürüdüğü yanılgısı içinde. Bir ABD başkanının, Türk muhatabına “aptal olma” demesinden, bir tweetle Türk Lirası’nın çakılmasına Türk - Amerikan ilişkileri tarihinin en yüz kızartıcı sahnelerinden bir kaçı Trump döneminde yaşandı. 

“Trump döneminde Amerikan devlet kademesinde, özellikle de Evanjelik Hristiyanların tepkisiyle harmanlanmış kesif bir İslamcı alerjisi vardı” diyen bir kaynağıma göre, Trump yönetimi Türkiye ile Erdoğan rejimi arasında bir ayırım yapmıyordu. Evanjelik Hristiyan lobisinin temsilcisi Mike Pompeo’nun başında olduğu Amerikan Dışişleri hasar kontrolü işlevi görmüyordu. Fırtınanın nereden geleceği, krizin nereden patlayacağına dair bir belirsizlik içinde iki başkentte de “madem öyle inceldiği yerden kopsun,” diye tanımlanabilecek, balataların yanmaya yakın olduğu bir haleti ruhiye vardı. 

Biden yönetimi de Erdoğan ve AK Parti’den hazzetmiyor.  Ancak devlet kademesinde, Türkiye ile Erdoğan arasında ayırım yapan, Türkiye’nin bölgesindeki özgül ağırlığının farkında olan isimler olduğuna dikkat çekiliyor. İki taraf arasında yapılan görüşmeler neticesinde, en azından krizlere daha az gebe, öngörülebilirliğin daha arttığı bir durum olması, geçmişle kıyaslandığında artı puan olarak görülüyor. Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Hürriyet Gazetesi’nden Sedat Ergin’e söylediği gibi ilişkilerin hiç olmazsa kötüleşmemesi, sorunlar menüsüne ek bir madde gelmemesi de başka bir artı puan olarak değerlendiriliyor.

ABD ile tıkanıklık noktalarında ilerleme yok

Ancak, Washington’daki görüşmelerde, ikili ilişkilerdeki tıkanıklık noktalarında bir ilerleme sağlanmadı. YPG’ye destek konusunda Amerikan tarafının yeniden ısıttığı, Suriye Demokratik Güçleri ile PKK’yı ayrıştırma fikri, tekrar “bu imkânsız” yanıtıyla karşılaştı. 

S400 konusuna gelince. Türk tarafı, Rus doğalgazını Almanya’ya doğrudan getiren Kuzey Akım 2 projesiyle ilgili yaptırımların bir bölümünü “ulusal çıkarlar” gerekçesiyle askıya alan Biden’ın, benzer bir adımı Türkiye için atıp atmayacağı yönünde bir nabız yoklaması yapmış olması muhtemeldir. Sonuç olumsuz oldu ki, Erdoğan Amerikan CBS kanalının sorusu üzerine ikinci parti S400 füzelerinin alımına kapıyı açık bıraktı.

Öte yandan heyetlerarası görüşmelerde bölgesel konularda iki tarafın görüşlerinin büyük oranda örtüştüğü görüldü. “YPG meselesini çıkarsak, Suriye dâhil, Libya’dan İran’a pek çok konuda yüzde 70-80 örtüşme var,” ifadesini birden fazla kaynağımdan duydum. (Zaten bu nedenledir ki, Hulusi Akar, yine Sedat Ergin’e yaptığı açıklamada YPG konusundaki rahatsızlığı dile getirse de “Eğer ABD Ortadoğu coğrafyasında bulunacaksa Türkiye ile işbirliği yapması lazım. ABD’nin bölgede işbirliği yapacağı ülke biziz“  diye konuştu.)

Ancak, bu durumun Erdoğan için yeterli olmadığı, özellikle kişisel olarak muhatap alınmamış olmayı “Erdoğan - ABD” ilişkileri açısından hayra yormadığı açık. 

Erdoğan’dan Rusya konusunda orantısız iyimserlik

ABD’ye dönük bu kişisel tepkisi nedeniyledir ki, Rusya’ya Ankara-Moskova ilişkilerinin mevcut durumuyla orantısız bir iyimserlikle yaklaşıyor. Ve bu nedenledir ki, Erdoğan’dan, 2020 Şubat’ında Suriye’de 33 askerin şehit olmasına karşın, ağzımızı bir karış açık bırakacak “Rusya ile ilişkilerde şu ana kadar herhangi bir yanlış görmedik” ifadesini duyduk.

Devlet kademesi Rusya konusunda daha ihtiyatlı

Bugün Soçi’de Putin’le yapacağı görüşme öncesinde, Rusya ve rejim güçlerinin İdlib’e saldırılarını arttırması, Moskova’dan Türkiye’ye dönük, İdlib’de yükümlülüklerini yerine getirmediği şeklindeki açıklamaları hayra yormamak gerekirken, Erdoğan’ın iyimser açıklamaları mevcut durumla örtüşmüyor.

Anlayabildiğim kadarıyla Erdoğan ve yakın çevresi hariç, devlet kademesinde “Rusya’yla ilişkiler güllük gülistalık” diyen bir yaklaşım yok. Tersine, büyük bir huzursuzluk söz konusu.

Üstelik İdlib sıkıntısına bir de enerji alanında iki tarafı bekleyen zorlu pazarlıklar da eklenmiş durumda. Dünyada enerji fiyatlarının arttığı, kış öncesinde enerji krizi sinyallerinin geldiği bir dönemde Rusya ile süresi dolan doğal gaz anlaşmalarının yenilenmesi, Soçi’deki en önemli gündem maddelerinden birini oluşturacak.

Erdoğan’ın gözünde ilişkilerin sağlıklı olma kriteri liderden lidere görüşme olunca, bugün Putin’le yapılacak görüşmeden ne çıkarsa çıksın, ihtimaldir ki, sonuç başarı olarak takdim edilecek ve fakat gerçek durumu yansıtmayacak.

Yazarın Diğer Yazıları

Gazze savaşının gölgesinde Alman liderden üç günlük ziyaret

Gazze savaşında iki ülke birbirine tam zıt noktalarda duruyor. Almanya orantısız derecede İsrail'i, Türkiye de orantısız derecede Hamas'ı destekliyor. İktidar Hamas'ın tutumunu yumuşatması için çaba gösterirken, Berlin'in Netanyahu hükümetine desteğinin ne kadar İsrail halkının yararına olduğu sorgulanabilir

Yeni dönemde CHP'nin dış politikası nasıl şekillenecek?

Seçim sonuçları Türk kamuoyu kadar kadar dünya için de sürpriz oldu. Bu nedenle uluslararası kamuoyu, CHP'ye ayrı bir gözle bakmaya başladı bile. Yani CHP'nin uluslararası ilişkiler ve dış politikaya eskisinden çok daha fazla önem vermesi kaçınılmaz

Seçimler bitti, Bakü'yle İsrail sendromu da bitmeli

Ankara, Ermenistan liderinin AB ve ABD ile yaptığı üçlü toplantıya tepki gösterdi. Bakü'nün dayatmasına teslim olan iktidar, Kafkaslar'da barış için gerekli adımları atamıyor. Azerbaycan'ın korkusuna inisiyatif alamayınca boşluğu başka aktörler dolduruyor