15 Ocak 2021

Mısır'la normalleşmenin gecikmesi faturayı ağırlaştırıyor

Mısır'la ilişkilerin kötü olmasının temelinde AK Parti'nin ideolojik ağabeyi Müslüman Kardeşler'e verdiği destek var. Müslüman Kardeşler ile bu gönül bağının geniş kesimlerce ne ölçüde benimsendiği sorgulanmıyor. İdeolojik bağların milli çıkarların önüne geçmesinin faturası da ne yazık ki yeterince tartışılmıyor

Sahi biz Mısır'la niye "bozuşmuştuk;" ilişkiler 7 yıldır neden kötü?

Bir ülkeyle karşılıklı olarak 7 yıl boyunca büyükelçi bulundurmuyorsanız, o ülkeyle milli çıkarlar üzerinden ciddi bir çatışmanız var demektir; birbirinize karşılıklı husumet besliyorsunuz demektir. Türkiye – Mısır ilişkilerindeki husumet Türkiye kaynaklı; kaynağında da çıkar çatışmasından ziyade AK Parti iktidarının Müslüman Kardeşler'le dayanışması var.

AK Parti yönetimi ordunun Müslüman Kardeşleri iktidardan devirip, General Abdülfettah El-Sisi'nin darbe karşıtlarını katletmesini affedemiyor.

Elbette Türkiye, darbeye karşı çıkıp ağır insan hakları ihlallerini şiddetle eleştirerek tarihin doğru tarafında yer aldı. Ancak tarihe bu notu düştükten sonra, darbeci yönetime kan davası gütmek, özellikle milli çıkarlara zarar verdiği noktada tartışmalı hale geliyor.

Müslüman Kardeşler'e sahip çıkmak pahalıya patlıyor

Nasıl ki Türkiye'deki 80 askeri darbesi ve akabindeki ağır insan hakları ihlalleri sertçe eleştirilmesine karşın üçüncü ülkeler Ankara'yla diyaloğu kesmedi, AK Parti iktidarı da El – Sisi ile mesafeli bir ilişki sürdürebilirdi.

Ancak El –Sisi'nin, Arapça ismiyle İhvan'a hiçbir yaşam hakkı tanımamasını; AK Parti kadroları neredeyse yüreklerinin derinliklerinde hissettikleri bir acı ve tepkiyle karşıladılar. Müslüman Kardeşler'e kapılar ardına kadar açıldı. Üstüne, Suriye'deki İslamcı muhalefetin desteklenip rejim değişikliğine soyunulması, Türkiye'ye karşı bir cephe oluşmasına, Orta Doğu'da yalnızlaşmasına yol açtı.

Türkiye'nin tavrı "değerli yalnızlık ve ilkeli dış politika" olarak tanımlandı. Ancak Çin'in Uygur Türklerine reva gördüğü mezalime sessiz kalınması, geçen Eylül'de Mali'deki askeri darbe sonrasında Dışişleri Bakanının ziyaretiyle darbeci yönetime verilen destek, dış siyasetin "ilkeselliğinin" hayli tartışmalı olduğunu gösterdi. Değerli yalnızlık ise zaman içinde Türkiye'nin Orta Doğu'daki ağırlığında değer kaybına yol açtı.

Mısır'dan gelen olumlu sinyaller

Son dönemlerde Mısır'la normalleşme yönünde bazı söylemler olsa da Ankara hâlâ adım atmış değil; üstelik Kahire'den gelen olumlu sinyallere rağmen.

Bu sinyalleri Mısır'ın Türkiye'deki son büyükelçisinin geçtiğimiz yıl boyunca başta Türk basınına olmak üzere yaptığı açıklamaların satır aralarından okumak mümkün.

Abdurrahman Salahaddin, KTR'den Tülin Daloğlu'na verdiği röportajında "20 yıl boyunca Türkiye ve Yunanistan aralarındaki sorunları çözsünler diye bekledik. Ve bir 20 yıl daha beklemeye hazırdık eğer ki Türkiye'nin Mısır'a karşı agresif ve düşmanca davranışları olmasaydı," dedi. Bakmayın siz emekli olduğuna, Mısır sisteminde emekli büyükelçiler, yönetimin karşı çıkacağı açıklamalarda bulunamazlar.

Ankara "Mısır bize Doğu Akdeniz'de cephe açtı; normalleşmeye o yüzden karşıyız" diyemez. Kahire 7 yıldır süren husumete karşı Yunanistan'la deniz yetki alanlarına dair anlaşmayı 2020 yazında imzaladı. Çok daha önce imzalayabilirdi. Öte yandan bu anlaşmaya, Yunanistan'ın Meis adasına ilişkin iddialarını dışlayan bir anlayışla imza attı.

Bu bile Ankara'nın normalleşme için adım atmasına yetmedi.

Doğrudur; Mısır Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye karşı, İsrail, Yunanistan, Rum Kesimi'yle işbirliği yaptı. Orta Doğu'da ise Türkiye ve Katar ikilisine karşı Körfez bloğunda yer aldı. Bunda garipsenecek bir durum var mı?

Eğer siz bir ülkenin terörist olarak gördüğü bir örgüte kucak açar, o örgütün darbeci yönetim aleyhine yayın yapmasına göz yumarsanız, o ülkenin de hiçbir şey yapmadan durmasını bekleyemezsiniz.

Ancak Suudi – Katar yumuşamasının ardından bölgede olumlu rüzgarlar esmeye başlamışken, Mısır'la husumeti devam ettirmenin faturası giderek büyüyor ve her geçen gün Ankara'nın normalleşme için eli zayıflıyor.

AK Parti'nin İhvan sevgisi halkın tümü tarafından paylaşılıyor mu?

AK Parti'nin ideolojik ağabeyi İhvan'a olan bu gönül bağı ve desteği Türk halkının büyük bir bölümü hatta kendisini muhafazakâr olarak tanımlayanlar tarafından ne ölçüde benimseniyor?

İdeolojik bağların milli çıkarların önüne geçmesinin faturası ne yazık ki yeterince tartışılmıyor.

Bu nedenle bu ağır faturayı mercek altına almakta fayda var.

Kayıp bilançosuna Mısır'dan başlayabiliriz. Arap dünyasının lideri olma iddiasındaki Mısır genelde Türkiye'nin artan gücüne temkinli yaklaşsa da, şüpheciliği 2010'a gelindiğinde ciddi şekilde kırılmıştı.

Mısır'da ekilebilir arazilerin, iş gücünün ucuz,  enerji gibi girdilerin düşük olması özellikle iş dünyası açısından bu ülkeyi çok cazip kılıyor. Mısır'ın ihtiyacı olan ürünlerin karşılanmasında da Türkiye özellikle Batılı ülkelere oranla daha avantajlı bir pozisyonda. 2009'da 3 milyara yaklaşan ticaret hacminin 2013'e gelindiğinde neredeyse iki katına çıkmasına çok az kalmıştı.

İç savaş nedeniyle Suriye hattının kapanması üzerine 2012'de başlayan Mersin –İskenderiye Ro Ro seferleri Körfez ülkelerine alternatif bir ulaşım yolu oluştururken Türk ürünlerinin Mısır üzerinden Afrika'ya taşınmasında da önemli bir rol oynayacaktı. Mısır bu seferleri durdurdu.

Doğu Akdeniz'de Türkiye - Mısır işbirliği güme gitti

Türkiye'den gelen doğrudan yatırımlar ve sağladığı istihdam kapasitesi Türkiye ve Mısır'ın yakınlaşmasını derinleştirecek, Doğu Akdeniz'de rakip değil, birbirlerini tamamlayan ve böylelikle istikrar üreten bir ikili oldukları kanaatini güçlendirecekti.

Bu kanaati pekiştirecek şekilde Türkiye ve Mısır donanmaları Doğu Akdeniz'de tatbikatlar yapmaya başlamıştı.

İlişkiler bu kadar kötülemese, Türkiye Doğu Akdeniz'deki tezlerini daha rahat savunacaktı. Doğu Akdeniz'de zemin kaybetmemek için Libya savaşına askeri olarak müdahil olmak zorunda kalmayacaktı. Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'da sürekli askeri güce dayanmanın ekonomiye faturasına girmiyorum bile.

Sonuçta AK Parti'nin İhvan inadının getirdiği fatura katlanabilir olmaktan çıkmış durumda.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye'de kaç Amerikan üssü var?

Amerikan karşıtlığı NATO karşıtlığına dönüştükçe, Türkiye'nin oyun dışı kalma riski artıyor. NATO üsleri pazarlık konusu yapıldıkça, ABD alternatiflerini arttırmaya başladı. Yunanistan'dan sonra şimdi Romanya devrede. Ülkede NATO'nun Avrupa'daki en büyük üssü inşa edilecek. Önümüzde çatışmacı, sıcak savaşların beklendiği bir dönem var. Ülkeler, artık NATO ittifakıyla bile yetinmeyip ikili ve çok taraflı anlaşmalar yapıyor. Türkiye bu duruma yeni uyanmış gibi. Belki de Washington'la son yaşanan bahar havasının ardında ayazda kalma endişesi var

Dışişleri'nde intihar girişimleri

Aynı ay gerçekleşen iki intihar girişimine kötü bir tesadüf gibi bakamayız. Diplomatlık para için yapılan bir meslek değildir. Fiziki şartların düzeltilmesi, aidiyet duygusunun zedelenmesi ve mesleki süreçlerden dışlanmadan kaynaklanan moralsizliği gidermeye yetmeyecektir...

Rus muhalif liderin ölümüne sessiz kalarak bölge gücü olunmaz

Aman Batı'yla aynı çizgide durmayalım diye, ilişkilerimize gölge düşmesin diye, şaibeli bir ölümle ilgili tek satır resmi açıklama yapılmaması, Türkiye'ye karşı Ruslarda saygı mı uyandırır; yoksa bak doğal gaz rüşvetiyle Türkleri ne güzel kendimize bağlamışız mı dedirtir?