08 Mart 2021

Leblebi'den İstanbul Sözleşmesi'ne destek

"Bu arada," dedim; "İstanbul Sözleşmesi'nin de arkasındayım." "Sana ne oluyor sen erkeksin" dediler

Külliye'yi temsilen Beyaz Saray'a yolladığım mektup ortalığı karıştırdı. Külliye'nin diğer köpeklerinin rahatsız olacağını tahmin etmiştim.

Önce Rocky geldi. "Sana mı kalmış Külliye'yi temsil etmek. Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan seni barınaktan getirmeden evvel ben buradaydım" dedi.

Leblebi ve Emine Erdoğan

"Bir kere sen yabancı ırktan bir köpeksin" dedim. "Artı ismin bile yabancı. Yerli ve milli değilsin, kategori dışısın," dedim.

"Ne alakası var; bu topraklarda doğdum, büyüdüm" dedi. "Ben bilmem sen onu ülkenin muktedirlerine anlat" dedim.

Baktım Külliye'deki kütüphanede takılan Paşa geliyor. Paşa da (ki Külliye'de bir grup kendisine Paşa denmesini istemiyor) itiraz edecek oldu.

"Bak; ismine binaen Amerika'yla iletişime geçmeyi düşünüyorduysan; askerden askere ilişki eskide kaldı dedim. Yok kütüphanenin oralarda dolandığın ve patin kalem tuttuğu için bir iddian varsa kusura bakma; bu ülkede bir kısım 'başımıza ne geldiyse okumuşlardan geldi' diyor. Kitap yalamışların dönemi de kapandı" dedim.

Rocky tekrar sesini yükseltir gibi oldu. "Sen zaten Külliye'nin güvenliğinden sorumlusun. Üstelik başımıza ne geldiyse bu güvenlikçi politikalar yüzünden geldi. Reform süreçleri devam etseydi, hayvan haklarında da insan haklarında da şimdi çok daha iyi bir noktada olurduk," dedim.

"Sen kimsin de kendine vazife biçiyorsun" dedi ikisi de.

"Ben Türkiye'nin yumuşak ve yaratıcı gücüyüm," dedim. "Yumuşak gücümüze öncelik verdiğimiz zamanlar dünyada açamadığımız kapı yoktu" diye de ekledim.

"Bu arada," dedim; "İstanbul Sözleşmesi'nin de arkasındayım."

"Sana ne oluyor sen erkeksin" dediler.

Hemen karşılık verdim:

"İstanbul Sözleşmesi'ni desteklemek için kadın olmaya gerek yok. Biz hayvanlar evrensel değerlere inanırız. Bak dikkat edin Batılı değerler demiyorum. Evrensel değerler diyorum. Demokrasi ve temel özgürlükler gibi evrensel haklar Batılılara ait değerler değildir. İstanbul Sözleşmesi bizim iftihar edeceğimiz en önemli yumuşak güç gösterisi idi. Kadına karşı şiddetle mücadelede dünyanın ilk hukuki bağlayıcı anlaşmasına Türkiye öncülük yaptı. Türkiye'nin rolü unutulmasın diye de ismini İstanbul Sözleşmesi olarak koydu. Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman bir ülke olarak bu konunun bayraktarlığını yaparak, Batı'daki "İslam'la demokrasi bağdaşmaz, İslam'da kadın hakları yoktur" algısına darbe vurdu. Buna benzer birkaç girişime öncülük edeydik; Avrupa'daki İslam düşmanlarının sesini kesmiştik. Öyle bağırıp; parmak sallamayla İslam düşmanlığı ile mücadele olmuyor."

İtiraz edecek oldular: "Bi saniye; o sözleşme ailenin bütünlüğünü zedeliyor, aile kurumunu zayıflatıyormuş. Toplumun köküne dinamit koyuyormuş."

"Bunu söyleyenler Sözleşme'yi okumayanlar. Aslında okumak istemeyenler. Okusalar öne sürdükleri iddiaların Sözleşme'de olmadığını görecekler. Ama okumazlar. Dert başka çünkü.

Bir kere bir erkeğin karısına çocuğuna şiddet uyguladığı bir evde aile bütünlüğü diye bir şey olabilir mi? Şiddetin yaşandığı çekirdek bir aileden topluma fayda gelebilir mi? Tersine şiddetin önüne geçtiğimiz oranda aileler sağlıklı yapılar olarak topluma fayda katarlar."

Tabii karşı lobi bunları etkisine almış; havladılar hemen: "Aynı cinsten evliliklere kapı açıyormuş, bu Türkiye'nin örf ve adetlerine aykırı."

"Yalan; yok öyle bir şey. Bunu söyleyenler de Sözleşme'de öyle bir şeyin olmadığının farkındalar. Zaten onların derdi doğrularla değil. Küçük bir azınlık olarak, İstanbul Sözleşmesi üzerinden iç politikada ağırlıklarını hissettirmek; seçimler yaklaşırken, güya pazarlık güçlerini arttırmak istiyorlar. Kadının üzerinden siyaset yapmaya doyamadılar. Ama bu ülkenin kadınlarının ne kadar güçlü olduğunun farkında değiller."

Ezber bozmak kolay değil.

"Senin dilin fazla uzamış," deyip "Biz biliriz sana yapacağımızı" der gibi bakışlar attılar.

"Hodri meydan" dedim. "Ben Yedikule Hayvan Barınağı'ndan geliyorum; yani Bizans'ın göbeğinden. Bizans oyunlarını çok iyi bilirim; beni kolay alt edemezsiniz."

Dedim mi? Dedim.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye kazançlı mı; İsrail ne yapıyor, gidişat ne yönde?

Mevcut durumun en büyük kazananı (şimdilik) İsrail. Suriye’deki tüm askerî altyapı tesislerini bombaladı. Ülkedeki tapu dairelerini, her tür evrak bulunduran devlet kurumlarının binalarını bombaladığına dair duyumlar da ayrıca dikkat çekici. Bir kaynağım bu durumu, İsrail’in Suriye’yi “sıfırlaması” olarak yorumladı

Esad gitti diye üzülen yok, başarı öyküsü içinse erken

Kimse Esad düştü diye ağlayacak değil. Ancak mevcut durumdan bir başarı hikâyesi üretmek için de erken. Suriye’nin normalleşmesi için bir fırsat penceresi açıldı. Ancak süreç büyük risklerle dolu

Trump’ın dış politikası: Öyle de yapabiliiir, böyle de yapabiliiiir…

Suriye’de olan gelişmeler de hem Ukrayna savaşı hem Gazze savaşı hem de Trump’ın ikinci dönemiyle doğrudan bağlantılı. İhtimal aktörler, Trump başkanlık koltuğuna oturmadan pozisyon alıyorlar

"
"