Gezi eylemleri Türkiye’de sadece demokrasi açısından değil gazetecilik açısından da bir turnusol oldu. Türkiye ana akım medyasının önemli bir bölümünde görmezden gelme, yok sayma, çarpıtma, kirli ve yalan haber gibi utanç verici tutumlar görüldü. Medyanın bir bölümü hükümetin hiddetinden korktuğu için, bir bölümü ise devletle/hükümetle çıkar ilişkisi içinde olduğu için “sarı” gazetecilik olarak nitelenebilecek tutumlar sergiledi. Sergilemeye de devam ediyor.
Türkiye’de devlet/hükümet güdümlü gazeteciliğin tarihsel kökleri derin olmakla birlikte, 1990’larda medyanın sermaye yapısının değişmesiyle birlikte, medya patronları ile hükümet/devlet arasında doğrudan kliyentalist bir ilişki oluştu. Medya patronlarının önemli bir bölümünün gazetecilik dışı ekonomik faaliyetleri nedeniyle bağımlı ve güdümlü bir medya yapısı oluştu. AKP döneminde kamu ihaleleri, özelleştirmeler ve el koymalar yoluyla medya üzerinde hükümet nüfuzu görülmedik biçimde arttı.
Sarı gazetecilik de tıpkı sarı sendikacılık gibi patronun denetiminde ve yönlendirmesindedir. Asıl olan okurun/işçinin hakları değil patronun çıkarlarıdır. Gazeteler ve televizyonların kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinin bir aracı değil, patronun (ve siyasi patronun) çıkarları doğrultusunda kamuoyu oluşturmanın aracıdır. Bunun için bazı haberler görmezden gelinir, bazıları çarpılır ve bazıları ise imal edilir. Gezi sürecinde bunun sayısız örneklerini yaşadık. Bu süreçte Yeni Şafak gazetesi çok sayıda spekülatif, tahrik edici ve gerçek dışı habere imza attı. Göstericilerin başbakanın evini ele geçireceği, Kandil gecesi camilerin işgal edileceği, oyuncu M. Ali Alabora’nın hedef gösterilmesi gibi çok sayıda kirli habere imza attı. Gazetenin bu kışkırtıcı yayın politikasında ısrarı devam ediyor. Hükümetle güçlü çıkar ilişkileri olan bir gruba ait gazetenin yayın politikasının bu çıkar ilişkilerinden bağımsız olacağını düşünmek hayal görmek olur.
Balıkesir SEKA İşletmesi Nasıl Peşkeş Çekildi?
SEKA Balıkesir işletmesinin piyasa değerinin yüzde 2’si gibi inanılmaz bir fiyatla Albayrak Grubuna satılması ve yargının iptal kararına rağmen geri alınmaması, medya ile hükümet arasındaki çıkar ilişkilerinin tipik bir örneğini oluşturmaktadır. Şimdi bir hukuk skandalı olan SEKA Balıkesir işletmesinin peşkeş çekilme sürecinin ayrıntılarına bakalım.
SEKA’nın en büyük işletmelerinden biri olan Balıkesir işletmesi, Aksu işletmesi ile birlikte gazete kağıdı üretiminde tekel durumundaydı. SEKA Balıkesir işletmesi yurtiçi talebin yaklaşık % 35’ini karşılayabilecek kapasiteye sahipti. Üretim tesisleri yanında 1800 dönüm arazisi, 185 lojmanı ve sosyal tesisleri olan SEKA Balıkesir işletmesi 13 Mayıs 2003 tarihinde 1.1 milyon dolar bedelle Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından Albayrak Turizm Seyahat İnşaat Ticaret A.Ş’ye satıldı. 1.1 milyon doların güncel değeri ile 2 milyon TL’ye karşılık geliyor. Bu miktarın Balıkesir’de 10-15 daireli bir apartmanın bedeli olduğunu hatırlatalım. Albayrak Grubu küçük bir apartman bedeli karşılığında SEKA’nın en önemli işletmelerinden birini elde etmişti.
Bizzat SEKA tarafından yaptırılan değer tespiti ile satış bedeli karşılaştırıldığında durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. 27.1.2003 tarih ve 19 sayılı Değer Tespit Komisyonu kararı ile SEKA Balıkesir işletmesinin piyasa değerinin 51.2 milyon ABD doları olduğu tespit edilmişti. 51.2 milyon ABD doları değer biçilen Balıkesir işletmesinin, bu tespitten bir kaç ay sonra 13 Mayıs 2003 tarihinde 1.1 milyon dolar bedelle Albayrak Grubuna satılmasının akla, mantığa, hukuka ve kamu yararına aykırı bir işlem olduğu açıktır. Nitekim SEKA’nın bir diğer işletmesi olan Dalaman İşletmesi 2001 yılında 40 milyon ABD doları bedelle satılmıştı.
Adeta bir peşkeş niteliği taşıyan SEKA Balıkesir özelleştirme kararı 13.05.2003 tarihinde kesinleşti. Kararın kesinleşmesi üzerine SEKA’da örgütlü olan Selülöz-İş Sendikası 22.05.2003 tarihinde Bursa 2. İdare Mahkemesine yürütmenin durdurulması ve iptal için dava açtı. Bursa 2. İdare Mahkemesi 28.07.2003 tarihinde yürütmenin durdurulmasına karar verdi. Ancak karar Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından uygulanmadı. Bursa 2. İdare Mahkemesi kararına karşı, ÖİB tarafından Bursa Bölge İdare Mahkemesi’ne yapılan itirazı, Bölge İdare Mahkemesi 18.09.2003 tarihinde reddetti ancak bu karar da uygulanmadı.
ÖİB Anayasayı İhlal Etmiştir
Ardından 15.10.2003 tarihinde Bursa 2. İdare Mahkemesi özelleştirmeyi bu kez esastan (2003/1250 karar sayısı) iptal etti. Mahkeme kararında 51.2 milyon dolar piyasa değeri olan işletmenin 1.1 milyon dolara satılmasının kamu yararına ve özelleştirmenin amacına uygun olmadığı gerekçesine yer verdi. Ancak bu karar da uygulanmadı.
ÖİB, iptal kararını Danıştay’da yürütmeyi durdurma istemiyle temyiz etti. Danıştay 13. Dairesi 07.05.2004 tarihinde yürütmeyi durdurma istemlerini reddetti. Ancak Danıştay’ın bu kararı da uygulanmadı. ÖİB, yürütmeyi durdurma isteminin reddine ilişkin karara usulde böyle bir yol olmamasına karşın, karar düzeltme istedi, bu istemleri de Danıştay tarafından 07.02.2005 tarihinde reddedildi. Ancak idare kararı yine uygulanmadı.
Son olarak Danıştay 13. Dairesi 06.06.2005 tarihinde bu kez temyiz istemlerini esastan inceleyerek reddetti. Danıştay kararında işletmenin arsa ve arazilerinin değerinin tesislerden daha yüksek olduğunu vurgulayarak, işletmenin piyasa değerinin çok altında satılmasının kamu yararına aykırı olduğu gerekçesine yer verildi. ÖİB bu kararı da uygulamadı. ÖİB, bu karara karşı da karar düzeltme istedi ve bu istemleri de 03.03.2006 tarihinde reddedildi. Ancak ÖİB kararı yine uygulanmadı.
Şaka gibi ama ÖİB açıkça yargıya ve Anayasa hükümlerine meydan okuyarak, tam bir keyfilikle davrandı. Bursa 2. İdare Mahkemesinin ilk yürütmeyi durdurma kararı verdiği 28.07.2003 tarihinde SEKA Balıkesir’i geri almak zorunda olan ÖİB, kararın kesinleşmesinden sonra da yargının emredici kararını uygulamayarak kırılması zor bir hukuk tanımazlık rekoru elde etti. Oysa Anayasanın 138. Maddesine göre “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” ÖİB başkanlığı bu hükmü açıkça ihlal etti.
TÜPRAŞ gibi iptal edilen birçok özelleştirme kararının ardından yeniden ihale açan ÖİB SEKA Balıkesir örneğinde bırakın yeni ihale açmayı, ihaleyi bile iptal etmedi.
Öte yandan, yargı kararlarına rağmen işletmeyi elinde tutan Albayrak Grubu ödemeyi de taksit taksit yaptı 1.1 milyon dolarlık satış bedelinin 220 bin dolarlık kısmı 10.06.2003 tarihinde, 220 bin dolarlık kısmı 11.06.2004 tarihinde, kalan 660 bin dolarlık kısmı ise 22.08.2012 tarihinde ödendi. Bir kamu işletmesi adeta taksitle daire satın alır gibi hükümete yakın bir sermaye grubuna peşkeş çekildi.
Ve bütün bu hukuk garabetinin üzerine yeni bir hukuk garabeti AKP hükümeti tarafından 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları hakkında Kanun’da 26.04.2012 tarihinde bir değişiklikle eklendi. Bu yasa değişikliği ile “fiili imkansızlık karşısında geri dönülemeyecek bir yapının ortaya çıkması halinde yargı kararlarının uygulanmasına yönelik olarak, Bakanlar Kurulu tesis edilecek iş ve işlemler konusunda karar almaya yetkilidir” hükmü getirildi. Böylece yargı kararının uygulanmasının önü kapatıldı ve Bakanlar Kurulu SEKA Balıkesir işletmesinin özelleştirilmesinin iptali de dahil çok sayıda yargı kararının uygulanmamasına karar verildi.
Kısaca önce minare çalınmış ve sonra kılıf hazırlanmıştır. 13.5.2003’te satışı kesinleşen ve 28.07.2003 tarihinde satışının yürütmesi durdurulan işletmeyi bu tarihte geri alması gereken ÖİB, bunu yapmamış, hükümet 9 yıl sonra yargı kararların uygulanmasını engelleyen bir yasa çıkartarak bu geriye dönük bu 9 yıllık gaspa yasal kılıf hazırlamıştır.
Yargı kararlarını ve Anayasa hükümlerini hiçe sayan bu uygulamayla ÖİB, SEKA Balıkesir işletmesini Albayrak Grubuna peşkeş çekmiş, Albayrak Grubu da yargı kararına rağmen gaspı sürdürmüştür. En az 50 milyon dolar zararına satılan bir işletmeyi alan grubun kendisine bağlı yayın organları ile diyet ödemesi eşyanın tabiatı olsa gerektir.
İşte sarı gazeteciliğin ekonomi politiğine dair bir örnek. Çok sayıda başka örneği olduğunu unutmadan.
Not: Bu yazının hazırlanması sırasında konu ile ilgili belgeleri ve görüşlerini benimle paylaşan Av. Dr. Murat Özveri’ye teşekkür ediyorum.
Twitter: @azizcelik